“ Toprağın ilk sancısından beri
Kaç ihanet gördü kır çiçekleri
Kaç güzelliği kurban verdi çığlara
Ne yıllar tükendi ne baharlar
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek”
Adnan Yücel
Her dostun ölümü bana Cahit Sıtkı’nın dizelerini anımsatır: “Gittikçe artıyor yalnızlığımız.”
Toplumcu gerçekçi şiirimizin son ustalarından, Ozan Adnan Yücel, bundan on altı yıl önce, 24 Temmuz 2002’de yaşama veda etmişti.
Ölümünün 16. yılında, 24 Temmuz 2018 Salı günü saat 17.00’de, Defne Şelaleleri MOZAİK KAFE’de, Defne Belediyesi’nin katkılarıyla, büyük ustayı şiirlerle, türkülerle anacağız.
Anma etkinliğine, Mersin’den Ferhat İşlek, İzmir’den Tecim Çiçek, Adana’dan Şair Selda Kaya, Adana’dan eşi Ayşe Yücel, Antakya’dan şairler ve müzisyenler katılacak.
Etkinlikte Sayın Ferhat İşlek’in büyük bir emekle hazırladığı “Tanıklıklarla Adnan Yücel Belgeseli” yer alacak.
Neden Defne’de? Çünkü Defne ve Defne Mitolojisi Yücel’in yapıtlarında önemli bir yer tutar.
Sayın Yücel, Defne’yi severdi. Sohbetlerinde mitoloji önemli bir yer tutardı.
Adnan Yücel, doğum yeri olan Elazığ’da toprağa verildi ama bence o, Elazığ’dan ziyade Çukurova’ya aitti. Her konuşmasında Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun akrabası olduğunu vurguluyordu. Esin kaynağı Çukurova oldu, Defne oldu.. Özellikle Çukurova Çeşitlemesi’ndeki şiirleri insanın kulağında cura sesi gibi yankılanıyordu. Turan Altuntaş’ın ifadesiyle: “Adnan Yücel gelmeden önce, Adana büyük bir köydü. Adnan geldi, kentimiz kültür kenti oldu. Sanat evleri, kültür evleri birden çoğaldı.” Sadece Adana mı, Adnan Yücel, kentimizin de bir sanat kenti olmasında epey katkı sundu. Kültür ve sanat festivallerimizin vazgeçilmez bir ismiydi, Ozan Telli ile birlikte.
Adnan Yücel, toplumcu- gerçekçi bir ozandır. 30 yıllık şiir serüveninde, hele bireyselliğin kol gezdiği bir ortamda o hep ezilen insanlarla yan yana durdu. Toplumsal sorunları, şiirin gereklerini de yerine getirerek, gür bir sesle şiirleştirdi.
Adnan Yücel’in şiirleri dokuz kitaplık bir dünyayı oluşturuyor. 1. Kavgalarla Sözlenen Sevda 2. Soframda Kaval Sesi 3. Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek 4. Çukurova Çeşitlemesi 5. Ateşin ve Güneşin Çocukları 6. Sular Tanıktır Aşkımıza 7. Rüzgârla Bir 8. Bir Özlem Bir Türkü 9. Karacaoğlan.
Adnan Yücel’i 1990′lı yılların sonlarına doğru tanıdım. Antakya’da, bir Kitabevi’nde, imza ve söyleşisi vardı, Ozan Telli ile birlikte. Söyleşiden sonra onları Harbiye’ye götürmüş ve Taselya Vadisi’ne bakan bir mekanda koyu bir mitoloji sohbetine dalmıştık. Sanırım bir ay sonra “Ormanın ve Irmağın Kızı Defne” adlı uzun mitolojik öyküyü bitirip bana göndermişti. Bu öykü o yıllarda yayımlamakta olduğumuz Çınar adlı dergide çıktı.
Adnan Yücel, insanlarla kolay ilişki kuran, kurduğu ilişkiyi kalıcılaştıran bir kişiliğe sahipti. Bu bakımdan hem Çukurova’da hem de Antakya’da kültür- sanat yaşamının ortasında kısa sürede yerini almasını bildi. Düzenlenen birçok etkinliğe katkı sundu. Dostlarını çok yakından tanıdığı halkıyla tanıştırarak karanlıkları aydınlatmaya çalıştı.
Adnan Yücel’e biz de hemşerimiz gözüyle baktık. 2003’te başlattığımız 1. Antakya Edebiyat Günleri’nde Hatay edebiyatına katkı sunan 17 edebiyatçı ile birlikte Yücel’e de plaket vermiştik. Eşi Ayşe Hanım, Adana’dan gelip plaketi almıştı.
Adnan Yücel bir soruya verdiği yanıtta “Anadolu, bütün dünyada uygarlığın beşiği. Anadolu’da yalnız çan ve ezan sesleri değil, su ve toprak, ateş ve hava sesleri de var. Şiirin bütün bu kültürel zenginliklerinden etkilenmesi doğaldır” der. Onun ütopyası; “Yarin yanağından gayri her şey” herkesindir bu yeryüzü sahnesinde.
Vefatından kısa bir süre öce eşimle birlikte onu ziyarete gittiğimizde, “niyetim yok kolay gitmeye” demişti.
Onu saygıyla, özlemle anıyorum.
YORUMLAR