İnsan hayatıyla son bulan yolculuklar vardır. Hatay’ın kurtuluş yolculuğu, 1918’de Atatürk’ün Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken başlar ve 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal edişiyle son bulur. Atatürk bu yolculukta, Hatay Destanı’nı yaratır. Hatay denildiğinde; mükemmel stratejik öngörüsü, kararlı, onurlu ve son derece istikrarlı dış politikası ile Atatürk akla gelir.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na aykırı olarak İngiltere ve Fransa, Antakya ve civarını işgal ettiler. Bu tarihlerde, Mustafa Kemal Paşa Yedinci Ordu Komutanı olarak Hatay sınırlarının hemen güneyinde bulunan Suriye Afrin ilçesinin Reco köyündeki Ordu Karargahı’nda bulunuyordu. Daha sonra, İngilizler 1918’de İskenderun Sancağını (Hatay) Fransızlara devrettiler. Bu sırada, Yıldırım Orduları Grup Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa, işgali Adana’da İşgal Orduları Komutanı nezdinde protesto etti ve ileride kendisinin “Şahsi Meselesi” olacak Hatay’a özel ilgi duymaya başladı. 1920’de, İskenderun Sancağı’nın Misak-ı Milli Sınırları içinde kaldığı Mustafa Kemal Paşa tarafından Tayfur Sökmen’e bildirildi ve böylece Hatay halkı rahatlamış oldu. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’na göre Fransızlar; Adana, Mersin, Osmaniye, Kilis ve Antep’i boşaltırken; İskenderun, Antakya, Kırıkhan, Reyhanlı, Altınözü ve Samandağ’dan çekilmeden bu yerleri özel bir statüde, İskenderun Sancağı adı ile Fransız mandası olan Suriye’ye bağladılar.
15 Mart 1923’te, Adana’ya yaptığı ziyarette Atatürk’ü Antakyalılar da karşıladılar. Antakyalı genç bir kız, duygulu bir şiir okudu. Duygulanan Atatürk: “Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman Elinde Esir Kalamaz” diyerek Hatay’ı sahiplendiğini belirtti.
Fransa, 1936 yılında Suriye’ye bağımsızlık verdi ve Suriye’den çekileceğini ilan etti. Suriye: “İskenderun Sancağı (Hatay) Suriye’ye bağlanmalıdır” diye diretti. Mustafa Kemal Paşa: “…bana çizmelerimi giydirmeyin!” diyerek gerekli cevabı verdi. Türkiye, konuyu 26 Eylül 1936’da Milletler Cemiyeti’ne götürdü ve 9 Ekim 1936’da Fransa’ya bir nota vererek, İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini istedi. Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Meclis’i açış konuşmasında: “…Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, İskenderun ve Antakya halkının kaderidir…” diyordu.
Atatürk, 1936’da İskenderun Sancağı olarak adlandırılan bölgeye “Hatay” adını verdi. “Hatay Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Başkanı Tayfur Sökmen’i Ankara’ya çağırarak, cemiyetin adının “Hatay Egemenlik Cemiyeti” olarak değiştirilmesini istedi. Bölgede Fransız yönetimine karşı olaylar başladı. Antakya’da (Habib Naccar’da), Fransız Polisinin ateşi ile iki Türk gencinin ölmesi üzerine gerginlik arttı. Bunun üzerine, Atatürk 7 Ocak 1937’de Konya’dan: “Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim… Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim…” diyerek kararlı bir demeç verdi.
Bu arada Suriye, bölgenin statüsü hakkında bir referandum yapılmasını kararlaştırmış, ancak Türkler referandumu boykot etmişlerdi. Milletler Cemiyeti bölgeye Hollanda, İsveç ve İsviçre temsilcilerinden oluşan üç kişilik gözlemci heyeti gönderdi. 12 Ocak 1937’de, heyetin kaldığı Turizm Oteli (şimdiki Antakya Özel Ata Koleji) önünde 60-80 bin kişinin katıldığı büyük bir miting yapıldı. 27 Ocak 1937’de Heyetin hazırladığı rapor üzerinde taraflar anlaştı. Anlaşmanın imzalanması üzerine Atatürk, Başbakan İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta: “İçten ve gerçekten bağlı olduğu dostluklara zarar vermeden milli sorunun çözümünü, Milletler Cemiyeti Konseyi’nde bir sonuca ulaştırmak konusunda gösterdiği yüksek zekâ, uzak görüşlülük ve olgunluktan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni” tebrik ediyordu. Türkiye, Atatürk sayesinde gerçekten önemli bir “Siyasi ve Diplomatik Zafer” kazanmıştı.
Atatürk, 29 Ekim 1937’de katıldığı son Cumhuriyet Balosu’nda, Fransız Büyükelçisine: “…Büyük Meclis’in kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam…” diyerek bu davaya kendi varlığını ortaya koyduğunu bir kez daha belirtmişti. Atatürk, hasta haliyle, doktorların karşı çıkmasına rağmen 21 Mayıs 1938’de Mersin’de, 24 Mayıs 1938’de Adana’da askerlerin Resmi Geçit törenlerini kabul etti. Amacı, Fransa ve Suriye’ye gözdağı vermekti. Mersin ve Adana ziyaretleri, Atatürk’ün hastalığını artırmıştı. 8 Haziran 1938 günü doktor çağrılır. Hastalık kötüleşmiştir. Bu arada, Hatay’a Türk askerinin ne zaman gireceği konusu görüşülür ve Türk askerinin giriş tarihi kararlaştırılır. Orgeneral Asım Gündüz komutasındaki Türk Askeri Heyeti ile Fransa arasında, 3 Temmuz 1938’de Antakya Lisesi’nde anlaşma imzalanır.
Bir sonraki yazımızda, Hatay’ın kurtuluş mücadelesi yolculuğuna devam edeceğiz.