Günümüzde önemini yitirse de telgraf, 19. yüzyıl koşullarında mükemmel bir buluş niteliğindeydi. Ondan önce kullanılan duman, davul, ayna, ateş yakmak, posta güvercini ve mektup gibi birçok iletişim aracına üstünlük sağlamıştı. 1835’te Samuel Morse tarafından bulunuşuyla birlikte ABD ve Avrupa’da hızla gelişti.
Telgrafla haberleşme Kurtuluş Savaşımımızın başarıya ulaşmasında en büyük etkenlerden biriydi. Zaferden sonra Mustafa Kemal Atatürk bunu “Milli Mücadeleyi telgraf telleriyle kazandık” sözleriyle dile getirmiş, telgrafçılara Nutuk’ta şöyle teşekkür etmişti:
“Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim. Bütün telgrafçılarımızın, teşebbüslerimiz ve Millî Mücadelemiz için yaptıkları fedakârca hizmetlerinin millî tarihimizde önemli bir yeri vardır. Kendilerine bugün açıkça teşekkür etmeyi bir borç sayarım.”
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra, örgütlenme ve direnişi telgraf ile yönetmeye başlamıştı. Telgraf başında kolordu komutanlarına, kaymakamlara, valilerle, yöneticilere işgalin gerekçesini anlatıyor, onlardan halkı aydınlatmalarını, işgalleri protesto etmek için miting düzenlemelerini istiyordu.
İşgalci devletler ve İngilizler, 16 Mart 1920’de, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 12. maddesine dayanarak, İstanbul’da askeri, mülki kurumlar ve demiryollarıyla birlikte telgrafhaneleri de işgal etti. Haberleşme neredeyse yalnız telgraf tellerine dayandığı için bu durum, cepheleri ele geçirmek kadar önemliydi.
İstanbul’un işgal haberini Manastırlı Hamdi’ye yazdırarak Ankara’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmesini isteyen kişi dönemin İstanbul Merkez Telgrafhanesi baş memuru İhsan Bey’di. Bu arada dört tarafı düşmanla çevrilen Ankara’da TBMM, İstanbul’da kendisine bağlı bulunan gizli teşkilatlarla irtibat kuramıyor ve telgrafla haberleşmeye olan ihtiyacı günden güne artıyordu. Ankara ile haberleşmenin cezası “idam” olsa da, işgal kuvvetlerinin sansürüne takılmadan karşılıklı haberleşebilmesi için gizli bir telgraf hattının kurulması ve işletilmesi zorunluydu. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda hiç kimsenin bir fikri yoktu…
Başkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Halil Özcan, Kurtuluş Savaşı yıllarında, İstanbul’un işgalinden şehrin yeniden teslim alınmasına kadar faaliyet gösteren gizli telgraf merkezinin ilginç öyküsünü kaleme aldı. Atatürk’ün Özel Şifre Hattı – PR Gizli Telgraf Merkezi (Telgrafhane Yayınları) adını taşıyan kitabında Özcan, merkezin nasıl kurulduğunu şöyle anlatıyor:
“Nisan 1920’de de İstanbul Telgraf Müdürü olan İhsan Bey, Milli Mücadele’nin başarıya ulaşması için Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa ile haberleşmenin gerekli olduğuna inandı. Yalnız kariyerini değil, hayatını da tehlikeye atma pahasına bir gizli telgraf merkezi kurmaya karar verdi. Bunun için kendisine çekirdek bir kadro oluşturdu. Seçilen yer, işgal edilmiş olan İstanbul Merkez Telgrafhanesi’nin bodrum katında bulunan terk edilmiş bir odaydı. Ancak binanın içi ve dışı İngiliz askerlerinin kontrolü ve denetimindeydi. Haberleşmeye başlamadan önce İhsan Bey, merkeze adres olarak “PR” işaretini belirledi. Bu büyük olasılıkla, Payitaht Riyasetinin (İstanbul Merkezi) kısaltmasıydı. Bundan sonra merkezin ismi bu kısaltmayla anıldı.”
PR Gizli Telgraf Merkezi’nin faaliyete geçmesiyle Millî Mücadele daha da güç kazanmaya başlar. Bu durum, İngilizleri şüpheye düşürür. Yoğun çabalara karşın, Ankara’da olup bitenlerden İstanbul gazetelerinin nasıl haberdar olduğu, İstanbul’da olanların Ankara’da nasıl kısa sürede öğrenildiği bir türlü anlaşılamaz. Şüphe duydukları her yere bakmakla birlikte, kendi işgalleri altındaki postanenin bodrum katına bakmak akıllarına gelmez. Bir süre sonra, İngilizler var olduğunu düşündükleri ancak ortaya çıkaramadıkları gizli telgraf merkezini ihbar edecek olanlara yüklü bir para vaadinde bulunduğunda bir Türk memuru, şüphelendiği gizli merkez memurlarından birisini takip ederek yeri tahmin eder ve İngilizlere ihbarda bulunur. Bunu önceden haber alan İhsan Bey ve milli gruplar, baskından önce gizli merkezdeki malzemeleri kaçırmayı başarır. İhsan Bey, evinde telefon hattı olması nedeniyle yine bir özveri ve kahramanlık örneği daha göstererek PR Gizli Telgraf Merkezi’ni kendi evine taşıma kararı alır.
İngilizler zaman zaman, İstanbul’dan Ankara’ya gitmekte olan hattı keserek haberleşmeyi sekteye uğratır. Ama Ankara’yla haberleşmeye azmetmiş bir avuç telgrafçı, koparılan kilometrelerce teli her gece yarısı Ankara teline bağlamak ve sabaha karşı bu teli tekrar ortadan kaldırmak suretiyle olağanüstü bir gayret gösterir.
Bunun sonucunda PR Gizli Telgraf Merkezi memurları ve İhsan Bey, para ve İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilir. Atatürk 1934’te, İstanbul’un işgalini bildiren telgraf memuru Manastırlı Hamdi’ye “Martonaltı”, İhsan Beye de gizli merkezin rumuzundan hareketle “Pere” soyadını verir.
Halil Özcan, bu çalışmasıyla 1919-1923 yılları arasında telgrafın, Mustafa Kemal Paşa tarafından nasıl etkili bir şekilde kullanılarak, hem saltanat-hilafet makamını ve İstanbul Hükümetini dize getirmede hem de milli birliği sağlayarak mücadeleyi zafere ulaştırmada nasıl yaşamsal bir rol oynadığını belgelerle ortaya koyuyor. Çok bilinmeyen bir konuyu, ilk defa akademik düzeyde inceleyen çalışma Cumhuriyetimizin 100. yılına önemli bir armağan niteliği taşıyor.
YORUMLAR