Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Aylar sonra yine oradaydık!

Aynı Tas Aynı Hamam! “Doğayı temsil edecek birkaç ağacın yeniden

Aynı Tas Aynı Hamam!

“Doğayı temsil edecek birkaç ağacın yeniden yetiştirileceği ‘Yeşil Kent’i kurma adına, önce bir orman ortadan kaldırılır” der, Jean Baudrillard, ‘Tüketim Toplumu’ adlı kitabında! Antakya’dan Samandağ’a uzanan yolun 500 rakımlı bir tepesinde bir ‘unutuluş’ hikayesi halini alan Saint Simon Manastırı da buna mı dair? Bahanelerinizi sıralamaya başlayın! Biz de söyleyeceklerimize başlayalım!

“Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda, birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. Böylece, genel bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç, artık bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Tüketici, tek tek nesnelere değil, mal ve hizmetler sistemini bütünüyle satın almaya yönlendirilir. Bu süreçte, bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla, tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür.”
Evet… Ara başlıkta, Fransız Düşünür ve Sosyolog Jean Baudrillard’ın ‘Tüketim Toplumu’ adlı kitabı ile başladık. Onla da devam edelim istedik. Okudunuz mu bilmiyorum, ama birçok sayfasında; tarihi ve kültürünün sahipsizliğinde kendisinden tüketen ‘biz’ varız! O yüzden, turizm pastamızın kalan son dilimleri adına bugün biraz konuşalım istiyorum. Biraz duralım ve ‘uyanalım’ istiyorum.
-NEYİ KUTLUYORUZ? –
1500 yaşını çoktan geride bırakmış Saint Simon Manastırı’nın ‘neden’ uzun yıllardır kaderine terk edildiğini bugüne kadar çok fazla sorduk! Müze Yönetimi’ne… İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne… Hatay Valiliği’ne… Sırada hangi kurum var, bilemedik! Ama eldeki bu haldeyken, biz yine de kutlayacak bir şeyler bulduk! Kutladığımız şey mi? Hatay’da oluşturulan, Kültür Varlıkları Koruma Kurulu!
Valilik, buna dair duyuruyu, “İlimizde, mevcut tarihi ve kültürel varlıkların korunması, gelecek nesillere daha sağlıklı aktarılabilmesi amacıyla yürütülecek süreçleri yerinden takip etmek üzere…” şeklinde verdi. Aynı duyuru; Hatay iline ait olup, Adana Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nda bulunan dosyaların aktarım çalışmalarının ise 4 Mart tarihinde başlayacağına işaret etti.
-SORALIM!-
Merak ettik, ki soralım! Adana’dan Hatay’a iletilecek dosyalar arasında Saint Simon Manastırı da var mı, bilmiyoruz ama… ‘Mevcut tarihi ve kültürel varlıkların korunması’ derken, neyi kastettik? Bu listeye neleri aldık? Hangilerini dışarıda bıraktık? Peki, kastettiklerimizi ne kadar koruduk? Nasıl korduk? Ne kadarını koruduk? Peki, koruyamadıklarımızın faturasında ne kadar durduk? Kabaran faturanın altında ezilen inanç ve kültür turizmi adına, günahı kim adına, ne adına çıkarttık? Peki, temizlenebildik mi?
Cevaplar sizde, kurum yöneticilerinde! O zaman gelin, Saint Simon’dan bize düşenlere geçelim artık!
-İLK ADIM!-
Anadolu topraklarının, milattan önce 10 bin yıl öncesine tarihlenen medeniyet birikiminin Antakya durağındayız ve Samandağ yolunda ilerliyoruz. Aknehir noktasındaki sapaktan, aracımızla yukarı doğru yol almaya başladık. Geçit vermez yolun yenilenmesi ile beraber, bölgeye gelen insan sayısı da artmış, araç trafiği de. Saint Simon Manastırı’na vardığımızda karşılaştığımız kalabalık da buna dair. Buraya ilk vardığınızda, sizi bir tabela karşılıyor! Üzerinde; Cafe – WC ve Danışma yazan bir tabela! Ama gariptir… Bu üçünden sadece WC kısmı ‘çalışır’ vaziyette! Tarihi alanın girişindeki birkaç odadan oluşan kulübenin bir odasında tek bir kişi var, ki ‘çay var mı’ diye sorduğumuzda, bezgin bir şekilde ‘yok’ cevabını aldık! Halinden de, bulunduğu yerden de mutsuzdu anlaşılan!
-UYARMIŞIZ!-
Manastır’ın olduğu alana yürümeden önce sizi karşılayan, karşılamakla da kalmayıp, size ‘sorumluluklarınızı hatırlatan ve altında da Hatay Arkeoloji Müzesi imzası olan bir tabeladan bahsetmeden geçmek olmaz! Gelen ziyaretçileri nasıl uyarmışız, okuyalım mı?
“Değerli Ziyaretçilerimiz… Tarihi eserlerimizi ve kültürel mirasımızı BİRLİKTE korursak, bizden sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarabiliriz. Bu kapsamda, LÜTFEN, St. Simon Manastırımıza hiçbir şekilde zarar vermeyelim, yazı yazmayalım, çevremizi temiz tutalım. Ayrıca, gezi güzergahının dışına çıkılmaması, yapıların üzerine çıkılması, tehlikeli ve yasaktır. Bu uyarı, sizlerin can ve mal güvenliği ile tarihi eserlerimizin korunması için yapılmıştır.”
Kültürel mirasımızın ne halde olduğuna geçelim mi şimdi de? Ne kadar korumuşuz, ona bir bakalım!
-GÜZERGAH!-
Kurumsal uyarıda, ‘gezi güzergahının dışına çıkılmaması…’ ibaresi var, ama… Manastır’ın kalıntılarının olduğu geniş alanda bir ‘güzergah yok! Ama Müze İdaresi de haklı! Olması gerekirdi! Ama ‘NİYE YOK?’, bunu da onlara soralım! Çünkü insan boyu kadar uzamış bitkilerin tamamen ele geçirdiği bakımsız bir tarihi alandan bahsediyoruz! O yüzden, adımlarınıza özel bir patika yok! Buna dair bir düzenleme de! Oysa ki, 1500 yıllık bir tarihin hikayesine sahip olmanın şansında durmamız gerekirdi! Hatta buraya gelenlere de, Manastır’ın orijinal halini bir maket halinde sunmak, ardından da o hikayenin içinde ilerleme fırsatı vermek gerekirdi.
-KURUMSAL ÇÖP-
Hatay Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun birinci yaşında durup kutlama yapanlar, ama 1500 yaşından daha eski bir tarihi unutmuşlar olarak, ‘iğne-çuvaldız’ hikayesinin kurumsal cephesinde ne var, ona da bir bakalım mı? Niye mi? Çünkü Manastır’ın hemen yanı başında duran ve bir zamanlar burada yapılan çalışmalar sırasında kullanılan bir yapının artık harabeye dönüşmüş iskeleti ile karşılıyoruz gelen misafirleri. Hatta tam da bu noktada, Manastır duvarlarının dibinde biriktirilmiş çöplerle! Bu görüntüye bakarken, girişteki ‘resmi’ uyarıyı hatırlıyor ve vatandaşı ‘sorumluluğa’ çağıranlar noktasında gülümsüyorsunuz…
-SPREY BOYALAR-
Konumuz değişmiyor! Aslında, daha önce buna dair sorunun yaşandığı yerler temizlenmiş! Ancak bu defa başka başka yerlerde sprey boyalı yazılar ve kalpler var. ‘Bu, nasıl oluyor?’ diye sormak, abesle iştigal sanırım! Zira girişte ne bir güvenlik, ne de bu alana dair görevliler var. Burada olana zarar vermek de çok kolay, zararın ötesinde bir durum yaratmak da!
Peki, bir taraftan Hatay Kültür Varlıkları Koruma Kurulu için çalışmalarını tamamlayan, ‘mevcut tarihi ve kültürel varlıkların korunması’ mesajını veren, diğer taraftan da, bu alana gelen ziyaretçilere tarihin korunması başlığında sorumluluk hatırlatanlar, eldekini nasıl açıklıyor? Buradaki yalnızlığa nasıl bir ‘bahane’ yaratıyor? Uzun yıllardır ötelenen sorunlarla boğuşan tarihi bir inanç merkezini ‘yok’ sayarak nasıl bir mesaj veriyor?
Sorularımız mı? Bu alana girişte ‘vatandaşa sorumluluk yükleyen’ Hatay Arkeoloji Müzesi’ne… Tarih ve kültür başlığında ortaya konanların kurumsal sorumluluğunda durması gereken, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne… Ve her iki kurumun koordinasyonu ve kontrolünde duran Hatay Valiliği’ne…

-Tamer Yazar-