Aynı anda dört mevsimin yaşandığı bir coğrafya üzerinde bulunuyoruz. Bu nedenle herkesin gıpta ile baktığı Türkiye’mizin kıymetini bilmek ve koruyabilmek için gerekeni yapma bilincinde olmalıyız.
Ülkemiz, kuzeyinden batısına, güneyinden doğusuna kadar olan her karışında, özelliği ve güzelliği olan yerlere sahiptir.
Bu nedenle bu güzelliklerin kullanımı için yurttaşlarımızın, ellerinden gelen gayreti göstermeleri ve bozulmaması için gereken koruma bilincine erişmesi gerekir.
Eğer biz, bu bilince erişmez ve şu veya bu nedenlerle elimizdeki değerin kıymetini anlayamaz isek, bu değerler bir süre sonra elimizden uçup gidebilir, yada bu değerlerin bozulması yolunda atılan adımlara sessiz kalınmak suretiyle, elimizdeki imkanların heba olması gibi bir sonuç ortaya çıkar.
Ülkemiz aynı anda dört mevsimin yaşanabildiği bir coğrafya üzerindedir.
Ancak bu coğrafyada bulunan doğal güzelliklerden yararlanabilmek için, rant peşinde koşanların etrafta kol gezdiğini de unutmamak gerekir.
Rant peşinde koşanlar, bu güzelliklerin kullanımını ele geçirmek ve kendi menfaatleri doğrultusunda kullanabilmek için çeşitli arayışlar içerisine girerler.
Bu doğrultuda öncelikle bazı alanların kullanımına sahip olabilmek için yol ve yöntem ararlar.
Bulundukları ülkenin anlayışına göre de, bu yol ve yöntemleri tespit ederek yaşama geçirebilmek için sistemli bir çalışma içine girerler.
İşte bu anlayış doğrultusunda ülkemizde de rant peşinde koşanların aynı arayış içerisine girdikleri, medyaya yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır.
Nitekim geçtiğimiz günlerde İzmir’in Çeşme ve Urla bölgelerinde, bazı arazilerin kullanımını elde edebilmek için arayışlara girildiği, adımlar atıldığı haberleri medya tarafından duyurulmuştur.
Aradan geçen günler içerisinde, bu haberler net bir şekilde yalanlanmadığına göre, gerçek payının olduğunu kabul etmek gerekir.
Elbette ki ülkemizin var olan doğal güzelliklerini değerlendirmek ve bunu sadece ülkemiz insanlarına değil, tüm dünya yurttaşlarının hizmetine sunmak doğaldır.
Anlaşılan kanal İstanbul’dan sonra sıra İzmir’e geldi.
Ancak bunlar yapılırken, rant hesapları ön plana çıkarılmamalı, doğal güzelliklere coğrafi yapıya dokunulmayarak ve ağırlıklı olarakta yerli ve milli kuruluşlar tarafından yapılmalıdır.
Oysaki medyaya yansıyan haberler, bu yerlerin yabancı bir ülkenin yabancı bir şirketine verileceği ya da kiralanacağı yolundadır.
Eğer bu haberler doğru ise, buna üzülmemek mümkün değildir.
Türkiye’mizin güzelliklerinin sergilenmesi, bu güzelliklerinden yararlanılması ve turizmin bu konuda sağlayacağı gelirlerinden istifade edilmesi için gereken adımlar atılmalı, yatırımlar yapılmalı, tesisler hizmete açılmalıdır.
Güzelliklerin atıl bir halde bırakılması elbette ki doğru değildir.
Ancak bu güzellikleri bozmadan değerlendirmek ve insanlığa kazandırmak içinde mutlaka rant hesapları peşinde koşmak suretiyle yabancı şirketler ve sermaye aramaya da gerek yoktur.
Bugün Türk yatırımcıların, Türk sermayesinin, turizm konusunda ne denli donanımlı olduğu yapılan yatırımlardan anlaşılmaktadır.
Bu gerçeği görmek suretiyle ülkemizin güzelliklerinin ve özeliklerinin değerlendirilmesi konusunda, yabancıların değil, yerli ve milli sermayenin kullanılması suretiyle gereken yatırımlar yapılmalı, adımlar atılmalıdır.
Bunlar yapılmayıp, her işi yabancı sermaye ile yapmaya kalkıştığımızda, gün gelecek elimizde hiç bir şeyin kalmadığının farkına varacağız.
Oysaki Allah bize dört mevsimin aynı anda yaşanabildiği bir coğrafyada yaşama ve hükmetme şansını vermiştir. Bu şansı hakkı ile kullanmak ve yabancıların eline geçmesine imkân vermemek gerekir. Bunun içinde yerli girişimleri desteklemek ve mücadeleye katkıda bulunmak zorunludur kanısındayız.
Yabancıların gözünü diktiği güzelliklerimizin elimizden çıkmaması ve aynı zamanda bu güzelliklerin var olan coğrafyadaki şekli ile aynen korunması için, elimizden geleni yapmanın bir vatandaşlık borcu olduğu anlayışı ile sesimizi duyurmak, adımlarımızı atmak gerekir.
Diliyoruz ki; bu bilince sahip olunur ve bu doğrultuda hareket edilir…
YORUMLAR