Kabul edilebilir bir şey değil”
Oyuncular Sendikası üyelerinden Sercan Gidişoğlu, Serdar Orçin ve Sermet Yeşil, Antakyalı Oyuncu Barış Atay’ın ‘Sadece Diktatör’ oyunu ile eleştirilerin odağına oturan ‘sendikaları’ adına konuşurken bir şeyin altı özenle çizildi… “OHAL’in başladığı günden bu yana yasaklanan onlarca oyun var. Bu yaşananlar 80 darbesiyle yaşananlar arasında paralellik gösteriyor.”
Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile ilerleyen sürecin Türkiye’sinde ‘sansüre’ ya da ‘yasaklamaya’ uğrayan sanat eserleri bağlamında belki de en fazla tartışılan tiyatro oyunlarının başında geldi, ‘Sadece Diktatör’… Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın oynadıkları ‘Adalet Sizsiniz’ oyunu ile başlayan sürecin devamında gelen bu son ‘yasaklama’ ve ‘sansür’ girişimi, Oyuncular Sendikası üyelerinden Sercan Gidişoğlu, Serdar Orçin ve Sermet Yeşil’in de gündemindeydi. AGOS’dan Merve Ceyhan’a konuşan oyuncular, hem bu yasaklama ile başlayan süreci hem de sendikal bağlamda tiyatronun içinde olduğu durumu değerlendirdiler, sorulan sorulara verdikleri cevaplarla da yeni Türkiye tablosunu netleştirdiler.
Sorulara net cevaplar veren oyunculardan Sermet Yeşil’in yaşanan sansüre eklediği değerlendirme ile başlayalım, ardından sıralanan cevaplara geçelim…
“Kendimi bildim bileli bu ülkede sansür var. Üstelik dozajı da her gün artıyor ve iş otosansüre dönüyor, hatta ‘mahalle baskısı’ denilebilecek başka formlara giriyor. Bir şeyleri yoluna koyabilmek için yaptığımız hamlelerde ‘uygun zamanı beklemek adına’ uyarılıyoruz. “Şimdi yeri ve zamanı değil, tartışmayalım. Ülkede neler neler oluyor “ gibi bir söylem geliştiriliyor ya da “Senin böyle bir şey söylemeye hakkın yok, sen kimsin ki!” gibi meslek arkadaşlarımızın kendi fikrini beyan etmesi üzerinden bir söylem üretiliyor. Eğer bir TV işindeysen, sözleşmene kadar yansıyan formları oluyor, aba altından sopa göstermeler oluyor. Sendika kuruluğundan beri tüm bunlardan artık haberdar hale geliyoruz. Bu, bizim için bir kazanım, aynı zamanda bunların belgelenmesi, tarihe mal edilmesi hafızanın oluşturulması üzerinden bir adım. Şu an Barış Atay özelinde yaşanan olay, ciddi ve kişisel bir engelleme. Bu sansürü sadece Barış üzerinden değil, bütün alanda yaşanan sansürün bir şekilde belgelenmesi, duyurulması, dünya kamuoyunda bilinir olması adına çalışıyoruz.”
“Sadece Diktatör” oyununun yasaklanması ardından yayımlamış olduğunuz basın metninde, sözleşmelerde geçen “siyaset yasağına” dair ibarelere değiniyordunuz. Buna benzer kısıtlamalara dair gözlemleriniz var mı sözleşmelerde?
Sercan Gidişoğlu: Sözleşmelerin ilk üç-dört maddesi, oyuncunun ne kadar işverenin emir ve komutunda çalışması gerektiğini anlatıyor: “Oyuncu; benim istediğim saatte, istediğim yerde olmak, istediğim şeyi giymek zorundadır. Benim yazılı iznim olmadan başka işlerle de uğraşamaz…” Ondan sonra da bazı maddelerde diyor ki, “Oyuncu serbest çalışan olduğu için, benim emir ve komutuma bağlıdır, her şeye mecburdur…” Ama altındaki maddede, “Serbest çalışan olduğu için bana makbuz keser, vergisini kendi öder, SGK primini kendi öder” diye de ekliyor.
Sermet Yeşil: ‘İstediğim zaman da atarım onu’ diyor.
Sercan Gidişoğlu: “Siyasi konularda fikir belirtemez, sosyal medyada paylaşım yapamaz” gibi ibareler zaten var. En vahimi ise, “Ölürse, beni uğrattığın zararı senin ailenden alırım” anlamına gelen maddeler… “Olur da benim seninle çalışırken başına bir kaza geldi, öldün… Uğradığın maddi zararı ailenden tazmin ederim…” Madde, ‘ölemezsin’ diyor yani. Kölelik sözleşmesi gibi bir şey bu artık. Kölelik yasaklanalı çok oldu ama sözleşme kölelik sözleşmesi.
“Sadece Diktatör” oyunun yasaklanması süreci ile nasıl ilişkilendiğinizi anlatabilir misiniz?
Sercan Gidişoğlu: “Sadece Diktatör” oyunun yasaklanmasından önce bizim çok sıcak bir gündemimiz yoktu. Kampanyalar üzerine çalışıyorduk. Sadece Barış özelinde değil bu mevzu… Bir meslektaşımıza, bir tiyatrocuya bir tiyatro oyununa, bu şekilde bir tavır alındığı için, zaten bizim tüzüğümüz gereği mesleğini icra edebilmesinin önündeki engellerle mücadele etmek kurumun görevi. Olayın üzerine bir basın metni yayınladım, ama genelde kurum olarak her şeye yaklaşımımızda sadece söylem üretmekle kalmak istemiyoruz. Farklı stratejiler ve alternatifler üretmeye çalışıyoruz. Çünkü bugün görüyoruz ki, bazı var olan konvansiyonel tepki biçimleri artık işe yaramıyor. Siyasi erk ya da kamu otoritesi onu bir anda çark ettiriyor, döndürüyor, manipüle ediyor, yok ediyor ya da sana karşı geri kullanıyor. Çalışmıyor bunlar…
Sermet Yeşil: OHAL’de olduğumuz için sansür olayları daha da artıyor. Herkes bir anlamda kılıfına uyduruyor. Normal demokrasinin işlediği anlarda zaten bununla ilgili eylemlilik kararı alınır.
Sercan Gidişoğlu: Ya da kanuni seçenekler kullanılır ve yasak kaldırılır. OHAL kanunu yüzünden bu mücadelenin kanuni altyapısını da bulamıyorsun.
Sermet Yeşil: OHAL’in başladığı günden bu yana yasaklanan onlarca oyun var. Sadece İstanbul’da değil. İzmir’de örneğin, bir tiyatro kapandı, üyeleri içeri alındı. Bunların hepsinin bu kargaşa bittikten sonra hafızada kalması gerekiyor. Bu yaşananlar, 80 darbesiyle yaşananlar arasında paralellik gösteriyor. Bunların iyi analiz edilmesi gerekiyor. Kültürün, sanatın konulduğu yeri, bunun bir Bakanlığının bile olmasına rağmen durduğu yerin özerkliğinin tekrar tartışılması gerekiyor. Bunların hepsinin veri olarak çıkması gerekiyor. Bir meslek erbabının, bu bir dişçi olabilir, bir dişçiye gelip de ‘sen Ankara’da artık diş çekemezsin, üç kişi ile bir araya gelip konuşamazsın’ demek abesle iştigal. Ama şu an Barış’a uygulanan bu… Bu, tırnak içinde bir faşizm. Kişisel de bir tavır ona uygulanan. Sendika olarak onun mesleki alanına müdahaleyi belgelemem, zapturapt altına almam ve dünyaya duyurmam gerekir. İleride yaşandığında, verilecek tepkilerin çeşitleri üzerine düşünülmesi adına bunu yapmamız gerekir.
Sercan Gidişoğlu: Daha çok çalışmak ve daha bilimsel metotlar izlemek lazım. Beylik sözler, hamasi söylemlerle yol alamadığımızı bence artık görmüş olmak lazım bu ülkede. Hiçbir değişiklik olmadıysa, aslında bu söylenenin anlamı ne kadar var, bunu tartışmak lazım. Çehov, “bizi çalışmak kurtarır” diyor. Söylemin altını doldurmak zaten mesele… “Bizi çalışmak kurtarır” demek yine söylemde kalıyor. Ama hakikaten çalışıyor muyuz kurtuluş için, o başka bir şey… Bilime, bilimsel bilgiye daha fazla inanmamız gerekir. Bilimsel veriye dayanarak konuşmamız gerekir. Sendika kurulduğundan beri bu kültürle işliyor. Bu kültürü isteyen eleştirebilir, bizi “siz fazla söylem üretmiyorsunuz” ya da “masaya yumruğunuzu vurmuyorsunuz, kavga etmiyorsunuz” diyebilir. İsteyen istediğiniz söyleyebilir o da onun ifade özgürlüğüdür. Ama bizim kurumsal duruşumuz, iş yapma biçimimiz var.
Bu bağlamda Barış Atay’ın size yönelttiği eleştiri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sercan Gidişoğlu: Tamamen ifade özgürlüğü. Barış da bir üyemiz bizim. Kendisi, üye olduğu sendikayı başka türlü görmek isteyebilir, bizi eleştirebilir. Bundan rahatsız olmamak lazım. Siz, bir kurumu, kurum olarak değişim içinde görmek istiyorsanız, siz de onun için saba sarf etmelisiniz. Bir kurumu değiştirmek istiyorsanız ve sizi temsil ettiğine inandığınız bir kurumsa bu, içine girersiniz, daha örgütlü olursunuz ve sizin kendi baktığınız yönde değişmesi için çalışırsınız. Yine çalışmaya gelir mesele. Ben, Barış özelinde değil, daha genel anlamıyla söylüyorum. Çok yıpratıcı olmaktan kaçınmamızın bizim faydamıza olduğuna inanıyorum. Çünkü o kurumu yıpratmak hiç birimizin işine yaramaz. Çünkü o kurum ortadan çekilirse, bizim haklarımızın temsil edildiği hiçbir şeyin kalmayacağını iyi görmek lazım. Bence Barış’ın bize çok yıpratıcı bir eleştirisi olduğunu da düşünmüyorum. Buraya geldik, konuştuk zaten neler yapabileceğimizi…
Hatırlanacağı gibi, Ankara Valiliği, Onur Orhan’ın yazdığı, Caner Erdem’in yönettiği ve Barış Atay’ın sahnelediği ‘Sadece Diktatör’ oyununu süresiz olarak yasaklamış, yasaklamaya gerekçe olarak da ‘huzur ve güvenliğin sağlanması’ gösterilmişti. Oyuncu Barış Atay ise, oyunun son olarak Ankara’da yasaklanmasının ardından Oyuncular Sendikası Başkanı olan Demet Akbağ’ın sessizliğine isyan etmişti. Yurt çapında getirilen engelleme ve yasaklara şu ana kadar herhangi bir tepki göstermeyen Demet Akbağ’ı kişisel Twitter hesabından etiketleyen Atay’ın buna dair mesajı ise şöyle olmuştu:
“Bugün; Ankara Valiliği, oynadığım oyunu yasakladı. Onunla yetinmedi, Ankara sınırları içerisinde, benim içinde olduğum, sinema, sinevizyon, sergi, söyleşi vb her şeyi süresiz yasakladı. Kurucu üyelerinden biri olduğum sendikanın başkanısınız ya! Haberdar olmak istersiniz…” -Tamer Yazar-