Geçtiğimiz hafta, Avrupa komisyonu parlamenterler meclisi ( AKPM) tarafından 16 Nisan referandumu ile ilgili olarak nihai rapor yayınladı.
AKPM’nin bu raporu batı dünyasında büyük yankı uyandırdı. Ülkemizde ise birkaç Medya organı dışında önemli bir yer ne yazık ki bulamadı.
Oysa ki AKPM’nin bu raporu, referandum ile ilgili olarak çok önemli hususlara parmak basmakta ve dikkat çekmekte idi.
Sonuç itibariyle rapora göre, 16 Nisan referandumu OHAL koşulları altında ve eşit olmayan şartlarda gerçekleşmiştir. Hani “silahların eşitliği” diye bir deyim vardır ya.İşte onun gibi koşullar referandumun lehinde olanlar için olumlu bir şekilde gerçekleşmiş, HAYIR yönünde düşünce sahibi olanlar için ise yeterince adil bir davranış sergilenmemiştir.
AKPM’nin raporuna göre 16 Nisan referandum sonuçları tartışmalıdır. Tabi bu husus o komisyonun görüşüdür. Ülkemizin davetlisi olarak referandumu izlemeye çağrılanlar kendi tespitlerini bir rapor halinde dünya kamuoyunun bilgilerine sunmuşlardır.
Öyle yada böyle. Bir referandum yapılmış ve sonuç itibariyle resmi açıklamalar doğrultusunda az bir farkla evet oyları kabul edilmek suretiyle anayasa değişiklik paketi yürürlüğe girmiştir.
İşte bundan sonra neler yapılabileceği hususunda çok dikkatli davranmak, zaman kaybetmemek ve doğru tespitler yaptıktan sonrada kalıcı doğru adımlar atmak gerekir.
Bu gereklilik hem evet hemde hayır görüşünde olanlar içinde geçerlidir.
Biz bu konuda birçok kereler gereken uyarıyı da kapsar bir şekilde yazarak görevimizi yapmaya çalıştık. Ama ne yazık ki özellikle evet görüşünde olanlar için uyarıların dikkate alınmadığını görmekteyiz.
***
Son zamanlarda hayır oluşumu içinde yer alanların bu birlikteliği korumak ve daha da güçlendirmek için olumlu adımlar atmakta olduğunu görüyor ve izliyoruz.
Bu bağlamda CHP Genel başkanının, bu oluşuma destek veren siyasi partiler ve oluşumun önde gelen kişileri ile bir araya gelip görüş alışverişinde bulunması, oluşumun giderek güçlenebilmesi için neler yapılması gerektiği yolunda tespitlerde bulunmaya çalışması, elbette ki önemlidir. Ancak bu girişimin sadece tespit yapmakla kalmayıp, kalıcı bir birliktelik anlayışına dönüşebilmesi için gereken adımlar atılmalıdır. Zira gezi direnişi ile başlayan süreç hala hatırlardadır.
Bilindiği gibi gezi direnişine fiilen katılanların sayısı 4 milyonu aşmış idi. Buna vatandaşlardan çeşitli şekillerle gelen destek sayısı ise medyaya yansıyan haberlere göre 13-14 milyonu bulmuştur.
Buna göre direnişin başlangıç günlerinde direnişe katılan veya destek verenlerin toplam sayısının 20 milyona yaklaştığı anlaşılmaktadır.
O tarihte yani bundan 4 yıl önce 20 milyon kişi bu gezi anlayışı etrafında toplanabilmiş ise aradan geçen 4 yıldan sonra bu sayının 25-30 milyona ulaşması içten bile olamazdı. Ama ne oldu? Gezi direnişi kalıcı bir oluşuma dönüştürülemedi. Herkes bu direnişin bir tarafından tutarak kendine yontmaya çalıştı. Böyle olunca da oluşum güçlenemedi, sahipsiz kaldı.
Şimdi bu örnek gözden uzak tutulmamalıdır.
Eğer ülke yararına bir oluşumun varlığı söz konusu ise. Eğer böyle bir oluşumun ülkenin geleceği açısından yararlı ve zorunlu olacağı kanaatine varılmış ise, bu sonuca varanların yapması gereken iş, bu birlikteliği kalıcı hale getirecek ve oluşumun dağılmasını engelleyecek nedenleri gerekçeleri ile tespit edip bunu kamuoyuna açıklamak olmalıdır. Bir tür manifesto niteliğinde olması gereken temel ilkeler, teker teker belirlenmeli, hedefler gösterilmeli, atılacak adımların yol ve yöntemi belirlenip kamuoyunun bilgisine sunulmak suretiyle, geleceğe nasıl ışık tutulacağı, umutsuzluğun umuda, mutsuzluğun mutluluğa nasıl dönüştürebileceği delilleriyle açıklanıp anlatılmalıdır.
Başarı için bunun zorunlu olduğu kanısındayız. Dileriz ki; sorumlu mevkide bulunanlar bu gerçeği görerek ona göre gereken adımları atarlar…
YORUMLAR