Bekleyip Göreceğiz…

Bir apartman düşünün. Karşılıklı iki daire var. Dairelerin birinde kavga, gürültü, birbirlerine karşı söylenen ağır, kırıcı sözler, küfür derecesine varan hitaplar. Diğer dairede ise, huzur ve mutluluk belirtileri, kırıcı olmayan, aksine toparlayıcı, birleştirici söz ve tavırların sergilendiği bir ortam, kahkaha sesleri. Acaba apartmanın diğer dairelerinde oturanlar bu iki daireden hangisinde oturanlarla samimiyet kurmak, dostluk köprüleri […]

Bir apartman düşünün. Karşılıklı iki daire var. Dairelerin birinde kavga, gürültü, birbirlerine karşı söylenen ağır, kırıcı sözler, küfür derecesine varan hitaplar.

Diğer dairede ise, huzur ve mutluluk belirtileri, kırıcı olmayan, aksine toparlayıcı, birleştirici söz ve tavırların sergilendiği bir ortam, kahkaha sesleri.

Acaba apartmanın diğer dairelerinde oturanlar bu iki daireden hangisinde oturanlarla samimiyet kurmak, dostluk köprüleri oluşturmak, onlarla birlik olmak suretiyle komşuluk yaşamlarını sürdürmek isterler.

Elbette ki kavga ve gürültünün eksik olmadığı, kırıcı sözlerin, küfüre varan cümlelerin havalarda uçuştuğu dairede oturanlarla ilişki kurmak istemezler.

Bu apartman örneği daha genişletip sokaklara, mahallelere, ilçelere, illere ve tüm ülkeye yayılmak suretiyle genişletilebilir.

Yapılacak olan her genişletilmiş örneklemede, seçilecek taraf huzur ve mutluluğun var olduğu, ağır sözlerin söylenmediği, birleştiriciliğin, dostluk ve kardeşliğin egemen olduğu yer olacaktır.

Şimdi bunu 24 Haziran’daki baskın seçim nedeniyle yapılan propagandalar nedeniyle, söylenen sözlere, takınılan tavırlara, uygulanan yol ve yöntemlere uygularsak, sonuç hiçbir şekilde değişmeyecektir. Seçmenin tutacağı, sempati duyacağı, oyunu vereceği taraf, bilinmelidir ki sert söylemlerde bulunan, kavga eden, karşısındakine en ağır kelimeleri kullanmak suretiyle hakarete varan söylemlerde bulunanlardan yana olmayacak, bunun aksine bir tutum ve davranış içinde bulunanlardan yana olacaktır.

Eşit olmayan koşullarda yürütülen seçim kampanyalarındaki söylemlere baktığımızda bunlar hatırımıza geliyor.

İnsanlığın geçirdiği evrimleri şöyle bir göz önüne getirirsek, şunları görürüz: Babaerkil veya anaerkil toplumlarda tek kişinin sözü geçerli idi. O kişinin söylediği her söz doğru kabul edilirdi. Tek doğru vardır oda ailenin başında olan kişinin söyledikleridir.

Bu kuralı genişletmek suretiyle kabileler, kavimler ve devletlere uygulamak mümkündür.

Bu kabilelerde, kavimlerde ve devletlerde de gücü elinde bulunduran kişinin söylediği her söz doğru kabul edilir ve tartışmasız ona uyulurdu.

Zaman geçti. Özellikle sanayi devriminden sonra, eğitimin öneminin anlaşılması ve her bireyin yeterli eğitim süzgecinden geçme olanağına sahip olması sonucu ,bu tek kişiye biat etmenin ve onun dediklerini harfiyen uygulamanın sakıncalı olduğu, karşılıklı fikir alışverişinde bulunarak herkesin görüşlerini serbestçe söyleyebilmesi suretiyle ortaya çıkacak doğru etrafında toplanabilme gerekliliği giderek yaygınlaştı.

Bunun sonucu olarakta çoğulcu, özgürlükçü demokrasi sistemi ortaya çıktı.

Nitekim demokrasiyi tüm kurum ve kuralları ile uygulayan ülkelerde, tek adam yönetiminin, tek adamın ve onun etrafındaki sayılı kişilerin kararlarının doğru olduğu, bunun dışındaki görüşlerin doğru olmadığı, hatta eleştirilmesinin dahi mümkün olmadığı anlayışın terk edilerek yerini demokrasiye bıraktığı görülmüştür.

Bugün çağdaşlığın egemen olduğu batı dünyasında, tek adam hâkimiyeti ve anlayışı hiçbir zaman geçerli değildir.

Her konu kamuoyu önünde açıkça tartışılır, herkes düşüncelerini serbestçe söyler, çözüm yollarını önerir ve atılması gereken adımları teker teker sıralar. Halkın serbest iradesi ile seçtiği meclisler, belirlenen bu görüşleri süzgeçlerinden geçirmek suretiyle kuralları koyarlar, buna ilişkin yasaların, tüzüklerin, yönetmeliklerin yürürlüğe girmesinin yollarını açarlar.
Eğer sistemin adı demokrasi ise. Eğer Cumhuriyet rejimi özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi taçlandırılmış ise, o ülkede hiçbir zaman tek adam anlayışı egemen olamaz, tek adam olma isteğine karşı anlayışa yol açacak her türlü düzenlemelere de seçim sandığında dur denilir.

24 Haziran’da da seçmenler bu iki farklı anlayışa oy vermek için sandık başına gidecekler. Ya çoğulcu, özgürlükçü demokrasi yönünde oy kullanacaklar ya da parlamenter sistemin tamamen etkisiz hale getirilmesi, tek adam yönetim ve anlayışının egemen olabilmesine yol açacak düzenlemelerin kalıcı olması yönünde oy kullanacaklardır.

Elbette ki karar ve rey seçmenindir. Bekleyip göreceğiz…

nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version