Ağızdan çıkanı kulak duymalıdır.
Yine, bin düşün, bir konuş diye özdeyiş niteliğindeki bir söz vardır.
Bunları hatırdan uzak tutmamak gerekir.
Öyle ki; sorumluluk mevkiinde bulunanlar, karar almak durumunda olanlar ve yönetici sıfatını taşıyanlar için bu kurallara uymak ayrı bir önem taşır.
Bilindiği gibi 31 Mart seçimlerinden sonra, Cumhur ittifakında büyük bir düşüş, buna karşılık millet ittifakı ile ona destek veren oluşumlarda ise yükseliş izlenmektedir.
Hele hele bataklığa düşenin çırpındığı, çırpındıkça da daha çok battığı bir ortamda, grafiği giderek yükselen muhalefet kanadını inişe geçirmek için çeşitli senaryolar, çeşitli gerçek dışı haberler üretilmeye başlandığı da gözle görünür bir şekilde ortadadır.
Bu durumu görmemek ve anlamamak için, kör ve sağır olmak, ya da bulunulan makamın ehli olunmadığı gibi bir durumun var olduğunu kabul etmek gerekir.
İşte Türkiye’deki siyaset dünyası, bu hava içerisinde dalgalanırken, geçtiğimiz hafta bir haber medya dünyasında bomba gibi patlatıldı. Esasen bu haberi bomba gibi ön plana çıkartan ve Türkiye’nin birkaç gün içinde olsa, gündemini meşgul etmesine neden olan anlayış ise, haberin asparagas olup olmadığı doğrultusunda inceleme yapıp karar verme durumunda olanların, bu gerekliliği yerine getirmemiş olmalarıdır.
Bir gazetede yayınlanan ve CHP’li bir ismin saraya gidip, Erdoğan’la görüşmesi ve CHP genel başkanı olabileceği yönünde konuşmalar yapıldığı doğrultusunda idi.
İlk bakışta bu haberin gerçek olmadığına karar vermek belki zor olabilirdi. Ama haberin gerçek olup olmadığı yolunda araştırma yapılması, doğruluk payının kanıtlanması halinde de gerekenin yapılması ve söylenenin gerçekleştirilmesi icap ederdi.
Ama ne yazık ki; bunlar yapılmadan haber üzerine balıklama bir atlayış yapıldı. Sanki haber yüzde yüz doğruymuş gibi bir tavır takınıldı. Buna göre de konuşmalarda, açıklamalarda bulunuldu.
Kısa süre sonra ise, haberin doğru olmadığı yolunda emareler görülmeye başlandı.
Böyle olunca da şu veya bu nedenle hazırlanmış olan tuzağa düşülmüş olundu.
Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde bu haberin hangi amaçla sızdırıldığı ve gündeme taşındığı da anlaşılacaktır. Bu kez de, gündem yine değiştirildi, gözler kısa bir süre için olsa bile başka noktalara çevrildi.
Ama bunlar oluncaya kadarda haberin ve haber sonrası tutulunan tavrın, söylenen sözlerin yaptığı tahribatın onarılması ise belli bir zaman alacaktır.
Tüm bunlara ne gerek vardı?
Haberin medyada çıkması üzerine ciddi bir araştırma yapılır, haber kaynağının söylediklerinin gerçeği ifade edip etmediği doğrultusunda tespitlerde bulunulur, sonunda da varılacak kesin sonuç kamuya duyurulmak suretiyle, tuzağa düşülmeden yapılması gereken en doğru şey yapılır idi.
Ama bu yapılmadı ve ne yazık ki tuzağa düşüldü.
Tuzağı kim kurdu ise, tuzağa düşülmesine kim yardımcı olduysa, bunda kısa bir başarı sağlamıştır denilebilir.
Dikkat ediniz, ne zaman sosyal demokrat anlayış yükselişe geçer, ne zaman CHP’nin tek başına iktidar olma umutları önemli ölçüde filiz verir ve umut ışıkları etrafa yayılmaya başlarsa bunu engellemek için çeşitli yollara başvurulur.
Bu böyle olduğu halde, yıllar yılı bu tuzağa düşülür ve sil baştan yeniden çalışmaya başlanılır.
Herkesin aklını başına toplaması, bin düşünüp bir konuşması, ağızdan çıkanı kulağının duyması suretiyle tuzağa düşmemesi gerekliliğini, bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Zira bu terazinin, bu sıkleti kaldıracak gücü tükenmek üzeredir.
Son pişmanlık elbette ki fayda etmeyecektir.Bu nedenle kurulan tuzakları görmek, iyi okumak ve önlemini almak suretiyle umutların tükenmesine engel olmak, yeşeren umutların ürün verebilmesi için gerekeni yapmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız….
YORUMLAR