Uzun bir aradan sonra, Anadolu’nun batıya açılan kapısı Eskişehir’deyiz,
Eskişehir, tarih boyunca büyük Uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir kentimiz. Porsuk Çayı’nın ikiye böldüğü bu güzel kentimizin tarihi ve kültürel zenginlikleri saymakla bitmez. Geçmişte Hitit ve Frig uygarlıklarına ev sahipliği yapan kent, günümüzde Kafkas, Kırım ve Balkan göçmenlerinin yoğun olduğu bir ilimiz.
Eskişehir’e ilk kez 1992 yılında gelmiştim. Oğlumun kaydını Anadolu Üniversitesi’ne yaptırmak için. Kent o zaman çok bakımsızdı. Otobüste yanımda oturan genç, “Eskişehir’in yazın tozu, kışın da çamuru hiç çekilmez” demişti. Kütahya dokuma fabrikasında o gün ne renk bez dokunmuşsa Porsuk çayı o gün o renkte akardı. Şimdi masmavi akıyor, insanlar tekne turu yapıyor.
Hamamyolu cıvıl cıvıl. Oyun alanlarıyla, sosyal buluşma mekanlarıyla insana huzur veriyor.
Eski hal binası, sevimli bir kültür mekanına dönüşmüş. Adım başında bir yontu. Birkaç tiyatro salonu ve müzeler. Bir kent birkaç yıl içinde batılı bir kimliğe dönüşmüş.
Eskişehir bir kültür kentidir. Bunu her adımda fark ediyorsunuz.
Yedi bin yıllık bir tarihsel kalıt üzerinde kurulmuş olan Eskişehir, bu süreçte tüm uygarlıkların izini taşımakta ve bunları günümüzde de yaşatmaktadır. Göç nedeniyle değişik ülkelerin kültürleri Eskişehir’de yaşamını sürdürmektedir.
Anadolu, Tanrılar diyarı olarak bilinir. Bolluk ve bereketin simgesi olan Ana Tanrıça Kibele kültü Eskişehir’den Anadolu’ya, oradan da dünyaya yayılmıştır.
Sevgi ve hoşgörüyü her şeyin üstünde tutan büyük ozan Yunus Emre, “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz” diyerek Eskişehir’den tüm dünyaya seslenmiştir.
Bir halk bilgesi olan ve fıkraları dillerden düşmeyen Hoca Nasreddin de yaşamının büyük bir bölümünü Eskişehir’de geçirmiştir.
Eskişehir’de gerçekleşen festivaller, İstanbul ve Ankara festivalleriyle boy ölçüşecek zenginliktedir.
Eskişehir’de iki üniversite var. Üçüncüsü gündemde.
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir’de yaşamımı sürdürdüğüm dört yıl içinde benim için de okul işlevi görmüştü. Araştırmacılığı orada öğrendim. Orada çok sayıda uluslar arası toplantı izledim. Öğrencilerim ilk kez orada tiyatro izleme olanağı buldular. Yıllar sonra orada öğrencilere yönelik konuşma yaptım.
Bir üniversitenin çalışmaları ile yakın çevresini nasıl değiştirebileceğini orada çok yakından gözlemledim.
Orhan Oğuz ile efsane rektör Yılmaz Büyükerşen Anadolu Üniversitesi’nin temellerinin atan, yeşerten, iki bilim insanı, iki eğitimci. Engin Ataç’ın sekiz yıllık rektörlük döneminde de Anadolu Üniversitesi gelişimini sürdürdü, büyüdü. Ataç çıtayı çok yükseklere taşıdı.
Uzun yıllar Anadolu Üniversitesi rektörlüğü yapan Prof. Dr. Fevzi Sürmeli Antakyalı bir bilim adamı.
Fevzi Sürmeli de Anadolu Üniversitesi’nin Atatürkçü, çağdaş, yüzü Batıya dönük kültürü ile yoğrularak yetişmiş deneyimli bir eğitimci. Bu nedenle, neredeyse Üniversitedeki oyların tamamını alarak rektör seçilmişti.
Osmangazi Üniversitesi sürekli gelişen bir üniversite.
En büyük torunum Deniz, Eskişehir’de dünyaya geldi. Birinci yaş gününü bu kentte kutlamıştık. Bizi Eskişehir’e bağlayan güzelliklerden biri de bu.
Eskişehir’de Rahmi Emeç, Erol Büyükmeriç gibi dostlarım var.
Tertemiz, donanımlı kentlerde yaşamak ne güzel!
YORUMLAR