Dün 17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 80. yıldönümüydü.
Onlarca yıldır, kentimizde yaşayan Enstitülü değerlerimizle küçük de olsa kutlamalar yapıyorduk.
Haydar Demirtaş, Ömer Güler, Mehmet Aslan, Bekir Durgun, Osman Sakallı, v adını anımasyamadığım birkaç ağabeyimiz aramızda hala. Tümüne sağlıklı günler diliyorum.
Yazıma başlamadan önce, dostm, ağabeyim Haydar Demirtaş’ı arayıp gününü kutladım.
Koronavirüs yüzünden sessiz bir 17 Nisan oldu tüm ülkemizde Gazetelerde, sosyal medyada hüzünlü anışlar, mesajlar yayımlandı, o kadar.
Köy Enstitülerinin 80. kuruluş yılı dolayısıyla Prof. Dr. H. Haluk Erdem tarafından düzenlenen Sanal Çalıştay 17 Nisan Cuma günü saat 20.00 de başladı. Çalıştaya çok sayıda aydın katkı sundu.
24 Kasımda bir etkinlik nedeniyle ağabeylerimizle bir araya gelip anılarını dinlemiştik:
Haydar Demirtaş, Ali Yüce, Ömer Güler ve Şevket Yücel Düziçi Köy Enstitüsünde aynı sınıftalar.1946 yılında girmişler bu okula.
“272 No’lu Ali Yüce, kendilerinden 7-8 yaş büyük ve derslerinde de çok başarılı olması nedeniyle her ikisinin de Ali Ağabeyleridir. Okuldaki bu abi-kardeş ilişkileri okul bittikten sonra da hep sürmüştür.
Ali Yüce okulda çok okuyan bir öğrencidir. Öyle ki kütüphanede hangi kitap hangi raftadır gözü kapalı bulmaktadır. Rahmetli Cemil Meriç de öyleydi.
Haydar Demirtaş olsun, Ömer Güler olsun kütüphaneden kitap alıp okuyacakları zaman abileri Ali Yüce’yi bulurlar, o da hem kitabı alıp getirir, hem de kitabın içeriği ile ilgili bilgi verir.”
Ömer Güler, “Daha neyin ne olduğunu bilmiyordum, çok küçüktüm, tarihin tanımını ben Ali Yüce’den öğrendim” diyor.
Eski Hatay Milletvekili Haydar Demirtaş ise “Enstitüye gittiğimde ilk kez musluktan su içtim, ilk kez çatalla yemek yedim, ilk kez elektriği orada gördüm” diyor.
Ali Yüce’nin, yaşamını içeren, Şeytanistan adlı bir romanı vardır. Bence hepimizin başucu kitabı olmalıdır. Roman için, “bu benim kimlik kartım” demişti bir toplantıda.
Abdullah Öakucur, hayatta kalan Enstitülü değerlerimizden biri. Geçtiğimiz günlerde 100. yaşını kutladık, Ankara’da, görkemli bir törenle.
“Abdullah Özkucur’a Armağan” kitabı da buluştu okurla. Emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Ben Büyükşehir belediyemizin harekete geçip, geç de olsa bu büyüklerimiz için bir şeyler yapmasını diliyorum.
1990’lı yıllarda kentimizde müfettişlik yapan eğitimci, yazar Hasan Güleryüz’den dinlemiştim: “Girdiğim sınıfta öncelikle öğretmene iki kişiyi sorardım; Ali Yüce ve Cemil Meriç. Hataylı iki değer. İkisinin de ünü ülke sınırlarını aşmış. Birincisi ozan, ikincisi düşünür. Ali Yüce Köy Enstitüsü çıkışlı, Cemil Meriç ise yaşamını kütüphanede kitaplar arasında geçirmiş bir aydın.” Ve ne yazık ki meslektaşlarımın tamamına yakını bu iki değerimizi hiç tanımıyormuş.
Yazar, akademisyen Ahmet Cemal, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bir köşe yazısında, Haldun Dormen’den bir alıntı yapmıştı. “Gençlerde kültür diye bir şey kalmadı. Bunun en büyük nedeni, Köy Enstitüleri’nin kapanmış olması” diyor Haldun Dormen.
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihinde çıkartılan bir yasayla kurulmuştu. Köy Enstitüleri’nin ne olduğunu anlamak isteyenlere ben Sayın Ali Yüce Hocamın Şeytanistan adlı romanını, Abdullah Özkucur hocamın yapıtlarını okumalarını öneririm.
“Okul ve kazma! Kravat ve toprak! Türkiye’de ilk olarak yan yana geliyordu bunlar! Babalarımız, dedelerimiz iş yapana değil, buyruk verene, ağzı düzgün laf edene saygı gösterilerdi. Üstü başı tepeden tırnağa ütülü, boynu kravatlı kimselere şapka çıkarırlardı. Ancak böyle olanlar insan idi. İş yapmak ayıptı. Böyle koşullandırmışlardı onlar. İzinli gittiğim zaman anamın “Ya bre gözel yavrum, ya bunca dirsek çürttüğüne göre, şöyle yüksek bir adam olsan da… Şöyle bir nahya midiri filan? Ne biliyim, yani deycim kene şöyle essahçi bir hökümet mamuru olsan? deyişi bundandı”
“Şu yapının harcında, şu ağacın yeşilinde, şu kirecin kokusunda ben vardım. Yeşil yeliş gülen ağaçlarda, çiçeklerin alında, morunda benim alın terim vardı. Ben yurdumu, yurdumun insanlarını sevmeyi, türkülerini söylemeyi burada öğrenmiştim.”
Tonguç’a göre “köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan birçok şey öğrenmeli”ydik.
Tonguç, köylünün kurtuluşunu, onun kendi gücünde görmektedir:
Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını temel almıştı.
Bu kurumların kurulmasında emeği geçen, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç olmak üzere, Abdullah Özkucurları, Ömer Gülerleri, Haydar Demirtaşları, Ali Yüceleri, Osman Sakallıları….herkesi saygıyla selamlıyorum.
Tüm “Ak saçlı delikanlı”larımıza saygıyla!
YORUMLAR