Bir nesneyi usulüne uygun olarak kullanabilmek için ona taşıyabileceği yük ve biçim vermek gerekir.
Eğer o nesneden randıman alabilmek için ona aşırı bir şekilde yük bindirir veya taşıyamayacağı oranda germeye kalkarsanız, ne istediğiniz randımanı alabilirsiniz, ne de o nesne aslına uygun olarak varlığını sürdüremez.
Tıpkı bir ipi germek gibi.
Tıpkı bir teli germek gibi.
Nasıl ki; ipi de, telide dayanabileceği bir oranda gerer ve hizmete hazır hale getirirseniz, ondan beklenen randıman alınır, size istediğiniz şekilde hizmet verecek durumda hazır olur.
İşte nesneler gibi, toplumunda belli konularda belli bir dayanma gücü vardır.
Eğer toplum bu dayanma gücünü aşacak bir şekilde gerilir ise, bilinmelidir ki bir noktada bu gerginlik yarar yerine zarar getirmeye başlar.
Bireylerde de durum bunun benzeridir.
Eğer bireyler sinirlerine hakim olur ,aklın ve mantığın gösterdiği yolda hareket eder, tutum ve davranışını bu doğrultuda harekete geçirirse, bireyin etkisi altında olanlar gerilmez, onlar gerilmedikçe de bireyde gerilmez, sert ve ters hareketler yapmak suretiyle kendini yıpratma yoluna gitmez.
Yine tıpkı bireyde olduğu gibi bir takım kurum ve kuruluşları yönetmekte olanlar içinde aynı kural geçerlidir.
Hele hele özgürlükçü demokrasilerde, tek adam yönetiminin egemen olmadığı ülkelerde bu kural ödünsüz bir şekilde uygulanır.
Böyle uygulandığı sürece de o ülkede özgürlüklerden, haktan, hukuktan, adaletten ve özetle demokrasinin tüm kurallarından şikayet etme söz konusu olmaz. Her şey bir saatin dakikliği içerisinde çalışır.Böyle olunca da toplum rahat ve huzurlu olur, gerilmez, toplumu germek için hiçbir neden ve gerekçe söz konusu olamaz.Bunun aksine bir düşünceye sahip olarak toplumu germeye kalkanlar ise, demokrasinin kuralları içinde hemen tasfiye edilirler.
Ama demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile egemen olmadığı, başka bir anlatımla gerçek demokrasinin yürürlükte olmadığı ülkelerde ise, durum bunun tersine gelişebilir.
O tür ülkelerde ,daha çok kişi ya da kişilerin egemenliği söz konusu olabilir.
Kişi yada kişilerin egemen olduğu, bize göre eksikli sayılacak olan demokrasilerde ,eğer bu kişi veya kişilerin dedikleri doğrultusunda toplum yönlendirilmeye çalışılırsa ,karmaşık bir hal ortaya çıkar.
Başlangıçta kişi ya da kişiler belli hedeflere ulaşabilmek için asıl amaçlarını gizli tutmak suretiyle toplumun beklentilerine göre konuşur, yazar, çizer, karar verme durumunda olanlar ise gereken kararları alırlar.
Ne vakit ki amacına ulaşacak bir ortamın hazır olduğuna kanaat getirirse o zaman gerçek amacını ortaya çıkarır.
Gerçek amaç ortaya çıktıktan sonra kişi veya kişilerin aldıkları kararlar toplumun beklentilerine aykırı bir durum gösterebilir.
Bu takdirde o kişi veya kişiler yanlışı görüp doğruya yönelecekleri yerde, kendi yaptıklarının, kendi dediklerinin, kendi kararlarının doğru olduğunu ve bunlardan asla dönüş yapılmayacağını sergileyen bir davranış içerisine girerler.
İşte o andan itibaren de toplum gerilmeye başlar. Toplumun bu gerilmesinin farkına varamayanlar, yanlışı yanlışla düzeltme yoluna girerler.
Yani başka bir anlatımla yanlışta ısrarcı olurlar.
Yanlışta ısrar ettikçe de toplumun kendilerine bakış açısı değişir, güveni sarsılır ve azalmaya başlar.
Öyle ki; güven neredeyse dibe vuracak hale geldiğinde buna neden olanlar bir telaş ve arayış içerisine girerler.
Yeniden güveni kazanabilmek için neler yapılması gerektiğini araştırırlar, ama eski yanlışlarını kabul etmedikleri için bu yanlışlar üzerine düzeltme yolu aranır.
Böyle olunca da başarı yerine başarısızlık daha çok açığa çıkar.
İşte bu nedenledir ki, bireylerde, toplumu yönetenlerde bu kuralı çok iyi görme ve anlama durumunda olmalıdırlar. Olmadıkları takdirde tıpkı keskin sirkenin küpüne zarar verdiği gibi ,hem kendilerine, hem de çevrelerine zarar verirler…
YORUMLAR