Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir mektubun hikâyesi

Barışın Suriye’si! Doç. Dr.

Barışın Suriye’si!

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan: “Barış Pınarı Harekâtı sona erdi. Tüm olumsuzluklara rağmen hemen belirtelim ki, ‘en kötü barış, savaştan iyidir!’ Her şeye rağmen, kan dökülmeyeceğini, insan zayiatı olmayacağını düşünerek, barış yapılmasını olumlu karşılamak durumundayız.”

Suriye’de, 2011 senesinden bugüne yaşanan politik ve askeri kaosun 2019 tablosuna eklenen ‘güvenli bölge’ tartışmaları ve Barış Pınarı Harekâtı, bölgedeki dengeleri de beklentileri de değiştirdi. Türkiye’deki milyonlarca sığınmacıyı da yakından ilgilendiren yeni sürece ilişkin çarpıcı tespitleri paylaşan isim, Saadet Partisi’nin Hatay siyasetindeki önemli ismi, Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu.
Ankara, Washington ve Moskova hattında yaşanan gelişmeleri ve yazılan yeni senaryoyu masaya yatıran Çalışkan’ın tespitleri ve değerlendirmeleri, ara başlıklar halinde şöyle:
-GÖRÜŞMEYİZ!-
Başta, “muhatabımız olmayanlarla görüşmeyiz! Biz, asla sonuç almadan bırakmayız, hiçbir güç bizi durduramaz” gibi ağır laflar ettikten sonra, deyim yerindeyse, “elimize-yüzümüze” bulaştırdık. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşülerek, sözlerin tümü çiğnendi, barışa giden sürece girildi. Trump’ın Cumhurbaşkanımıza yazdığı hakaret dolu mesajının ardından, barış masasına eşit şartlarda oturmadığımız anlaşıldı. Deyim yerindeyse, “önce sövdüler, sonra kapıyı tekmeleyip girerek”, masaya oturttular.
-PYD GERÇEĞİ-
Amerika, PYD temsilcisi ve hamisi olarak ülkemiz yetkilileriyle görüştü. Dolaylı olarak, PYD’yi temsilen Amerika ile masaya oturmasıyla birlikte, ilk defa PYD muhatap konuma geldi. Zaten Trump’ın attığı tweetler de bunu gösteriyor. “Ben, biraz kavga etmeleri gerekiyor, dedim. Okul bahçesindeki iki çocuk gibi kavga etmelerine izin vereceksiniz, sonra da ayıracaksınız!” Sayın Cumhurbaşkanının bu sözlere karşılığı da, “karşılıklı sevgi ve saygımızdan mektubu gündemde tutmuyoruz” oldu. Değer miydi?
-BÜYÜK KAYIP-
Anlaşma öncesi, Halkbank Davası üzerinden yapıldığı bildirilen şantajlar ve ekonomiye yönelik tehditler, ülkemizin dışa ne kadar bağımlı olduğunu da ispatlar nitelikteydi. Mutabakat, 13 maddelik bir metinden oluşuyor. Ancak diplomatik bir dille yazıldığından, perde arkasında konuşulanları bilmiyoruz.
Anlaşmadan çıkan en önemli sonuç, YPG’nin kaçmasına fırsat verilerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından resmen siyasi statü verilerek zımnen tanınmış olmasıdır. “Kuzey Suriye” ifadesi, düpedüz Suriye’nin bölündüğünün ve yeni bir devlet kurulduğunun işaretidir. Burada artık, Kuzey Irak’takine benzer bir “Kuzey Suriye Kürt Devleti” kurulmasının önü açılmıştır. Bu anlaşma ile PYD kontrolündeki alan biraz daralmış olsa da, fiilen resmiyet kazanmıştır. En büyük kayıp da budur.
-ŞEHİT STATÜSÜ-
Harekattan kaybımız başka nedir, derseniz? Her ne kadar şehit sayısı az olması sevindirici olsa da, esasen Suriye Milli Ordusu adı altında savaşan Suriyeliler, tamamen ordumuzun bir parçası olarak hareket ettiler ve onlardan da, kamuoyuna yansıyan, 70-80 civarında kayıp verildi. Onları da bizim kaybımız olarak görmeliyiz. Uluslararası hukuk açısından nasıl bir sonuç getirir bilemiyorum ama, daha sonra yapılacak başka bir operasyonda güven tesis etmek açısından, onların ailelerine de şehit statüsü verilmeli, hatta ailelerine tazminat ödenmelidir.
-KARLI TARAF-
Süreçten en karlı çıkanlar; Amerika, Rusya, PYD ve Suriye Rejimi olmuştur. Amerika, söke söke isteğini almıştır. Rusya, bölgede ağırlığını artırmış, yükünü hafifletmiştir. PYD, canını kurtarmış ve fiilen devlet olarak tanınmıştır. Suriye rejimi ise, Türkiye sınırlarını koruma altına almış, hatta süreci fırsat bilerek, kontrolü dışındaki topraklarına girmiştir. Aslında Suriye rejiminin yapacağı işi, onun adına vekaleten biz yapmış bulunmaktayız. Kısaca, herkesin kendini kazançlı hissettiği bir sonuç olmuştur. Kaybeden ise, güvenip, yarı yolda bırakılan Suriyeli muhaliflerdir. Bir de meçhul kalan taraf… Ülkemizin; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatıyla elde ettiği kazanımları ve resmi statüsü “bilinmeyenler” arasındadır. Ayrıca PYD’nin kontrolünde olan bölgedeki serbest bırakılan İŞİD’liler veya hapishanelerdekiler, Türkiye’nin omuzlarına mı bırakıldı? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.
Büyük halk desteğiyle, askerin morali çok yüksekken, psikolojik olarak kazanılmış durumdayken ve “tam köklerini kazıyacağız” derken, tüm harekât aniden durduruldu… Yoksa istenen durum şu anki tablo muydu?  -Tamer Yazar-