İtalya’da, Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu yok olan antik kent Pompei’den geriye kalanlar, her sene devam eden arkeolojik kazılar, yeni keşifler, buluntular… Hepsi ve daha fazlası, bu kenti, dünya turizminin gözde yerleri arasında tutmaya yeten detaylar. Peki, Antakya! Binlerce yıllık bir coğrafyanın Antakya isminde birikenler! Sahi, bu konuda biz neredeyiz?
Eski Roma kenti Antakya’dan antik kent Pompei’ye bir gün yolunuz düşer mi bilemiyoruz ama… Pompei, tam bir açık hava müzesi. Caddeler, sokaklar, evler, bahçeler, yerlere işlenen mozaikler, hamamlar, mezarlar, bazilika, amfi tiyatro ve restaurantların bozulmamış halini görmek hala mümkün. Bugün konuşacağımız şey de tam olarak bu! Ama bu defa konuşacak kişi, sektörün içinden biri olsun…
-UTANAN ÇIKAR MI?-
Evet… İtalya’nın Napoli kenti yakınlarındaki antik Pompei şehri için konuşan Antakya’lı bir turizmci, yaklaşık 1700 yıl boyunca derin bir uykuda kalan ve UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde bulunan yerin her yıl yaklaşık 3 milyon turist çektiğini anlatırken, “Bu kadar iyi korunmuş ve bu kadar iyi reklamı yapılan çok az yer var” dedi ve şöyle devam etti:
“Size bir fotoğraf karesi ilettim. Aslında görsel olarak kötü, ama bizim ne halde olduğumuzu anlatır bir hikâye sunuyor, dinlemek isteyenlere. Tabi ne yazık ki dinlemek isteyen çıkmıyor o hikâyeyi! Oysaki herkes, bu kent adına konuşan herkes, aslında incir çekirdeğini bile dolduramıyor!
O fotoğraf karesini okuyucularınızla paylaşın, ki baskıda nasıl çıkar bilmiyorum ama… Bilmeyenler için biraz bilgi vereyim! Geçen gün, Antakya’nın Saray Caddesi’nde yemek için bir grupla mola aldık ve ardından biraz yürüdük. Etrafı demirlerle çevrili tarihi bir alan var burada. Herkes biliyor bunu! Vatandaş da resmi yetkililer de! Biliyor, ama görmüyor!
Niye bilmiyorum var olanların hali utanç verici, ama utanmıyoruz. Ben mi? Yanımdaki misafirlerim adına, trafiğe kapalı alanın orta yerindeki bu eski Roma’dan kalma mimari kalıntıyı gösterirken utandım. Ama şehrin sorumluları utanmıyor. Ayran kutusu bile var… Sigara izmaritleri… Zaten bakımsızlığı o kadar ortada ki! ‘Bu ne?’ diye soracak birini cevaplayacak tek bir ibare yok!
Aslında bu bile, kent turizmine bakışımızın karşılığı, biliyor musunuz? Bu kadar aleni bir yerde bu kadar bakımsız bir tarihi emanetten utanmıyorsak eğer, başka başka yerlerde yaşanan daha neler var diye düşünmeden edemiyorsunuz!
Ve Pompei… Gezmekten, defalarca gezmekten sıkılmadığım bir Roma kenti. Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi’ni bu yüzden 3 kez gezdim. O kadar itinalı bir çalışma yapmışlar ki ve o dönemki felaket sonucu lav ve küller altında kalanların bedenleri o kadar özenle muhafaza edilmiş ki, onları izlerken tekrar o dönemlere gidiyorsunuz. Pompei, kazıların hala devam ettiği bir alan ve her buluş dünya kamuoyuyla paylaşılıyor. Her sene milyonlarca turistin gelmesi yetmiyor, ki daha fazlası için daha çok tanıtıma, bunun için de her detayın paylaşılmasına özen gösteriliyor.
Aslına bakarsanız, bu şehirde her şey çok ilginç. Niye mi? Lavların her şeyi o zaman diliminde durdurması sebebiyle, zaman bir anda durmuş gibi ve siz, o dönemin içinde hissediyorsunuz kendinizi. Buna dair bir yazı okumuştum bir yerde, ki ben de benzer şeyler hissettim onları izlerken. Demiş ki, bir gezen… ‘Birbirine sarılmış bir çift, bebeğine sarılmış bir anne, küllerden korunmak için ağzını burnunu kapatmış birini görmek insanın içini acıtıyor.’
Açıkçası, turizm nasıl yönetilir ve nasıl beslenir dersi için bu kentin yöneticilerini bu tür yerlere göndermek gerekiyor. Çünkü Suriye krizi gibi bahanelerle ‘kayıpları’ sıralamak yerine, sürekli ana başlık olarak sundukları bu kriz sonrasında bu kenti nasıl hazır edeceklerini düşünsünler. Hem de kara karar düşünsünler! Çünkü bu kent çok bakımsız, çok yorgun, çok eksik ve çok yıpranmış. En kötüsü de, bu kentte yaşayanların, tüm bu olanları izlerken hiçbir şeye tepki göstermiyor oluşu. Sadece yürüyorlar. Bakıyorlar, ama gördükleri ile şaşırmıyorlar. Böyle olunca da, kenti yönetenler de elini taşın altına koymuyor. Üzücü!”
-NE YAPARIZ?-
Bu defa, eski Roma’dan kalma bir yapının üstünde duran, bu alana fırlatılmış boş bir ayran kutusundan yola çıktık, bu kentin hikâyesini fısıldamaya. Anlaşılan o ki, her yazımızda, umudu biraz daha eksiltiyoruz. Ve her haberimizde, dünden kalanlardan daha çok şey kaybediyoruz. Belki bu yüzden, bu kentin Valisinden sivil toplum örgütlerine kadar herkesi göreve çağırıyoruz! Çünkü kaybedilen şey sadece Antakya’nın dünü değil, ama yarını da!
-Tamer Yazar-