Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir yazardan bir direnişe övgüler

Uzun yıllardır Antakya’da yaşayan

Uzun yıllardır Antakya’da yaşayan yazar Sabahattin Karabulut Zeytin direnişinde onurlu bir mücadele veren Çiğdem Mutlu Arslan’a güçlü bir destek verdi. Yazar Karabulut, Çiğdem Mutlu Arslan’ın toprağına kültürüne ve mirasına sahip çıkarak örnek bir davranış sergilediğini belirterek doğup büyüdüğümüz topraklara sahip çıkmanın önemini ve değerini vurguladığı çok anlamlı bir destek yazısını kaleme aldı. Yazar Sabahattin Karabulut’un büyük oranda duygusal yazısında şu ifadelere yer verildi.

“Antakya’nın Güzel İnsanları”

Herkesin bildiği gibi, 6 Şubat depreminden bu yana Antakya, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı birçok protesto ve eyleme sahne oldu. Görünen o ki, bu eylemler devam edecek. Hatay şehri, önümüzdeki on yıl içinde Türkiye’nin gündemini meşgul edecek konut ve arazi meseleleriyle dolu kentlerden biri olacak.

Bugün size, Antakya Defne’de ikamet eden önemli bir isimden, bu kadim şehrin en önemli direnişçilerinden biri olan Çiğdem Mutlu Arslan Hanım’dan bahsetmek istiyorum. Kendisi, 50 gündür devam eden Zeytin Direnişi’nin öncüsüdür. Kendi tapulu arazisindeki zeytin ağaçlarını korumak için verdiği bu haklı mücadele, zamanla inatçı bir direnişe dönüştü. Kendi ifadesiyle, “Ben kanunları, hukuku, Anayasayı çiğnemeden öz yasal hakkım olan kendi ağaçlarımı korumak için arazimde çadır nöbetindeyim. TOKİ, yol yapım inşaatı adı altında benden habersiz arazime girip zarar verdi. Üzerinde meyvesi olan onlarca asırlık zeytin ağacımı ağır iş makineleri ile kökünden söktüler. Geri kalan ağaçlarımı korumak için buradayım. Halkımızı, benim ve şehrimin ağaçlarının yok edilmemesi için direnişe davet ediyorum ve sonuna kadar mücadele edeceğim. Çünkü haklıyım.”

Arslan, her ne kadar birçok sivil toplum kuruluşu tarafından desteklense de, istediği çoğunluğu henüz sağlayamadığını belirtiyor. O, Antakya halkının desteği ile bu mücadelenin kazanılacağına inanıyor ve “Zeytinini Koru” sloganıyla bu direnişin simgesi haline geldi.

Çiğdem Mutlu Arslan, direnişin önemini şöyle vurguluyor: “Benim yanımda halkım olmazsa, benden sonraki arazilerin de akıbeti aynı olacak. Böyle giderse civardaki evler, ahırlar, bahçeler haritadan silinecek.” Temmuz sıcağında, kırsal bir alanda bir buçuk ay boyunca direnişte kalmak hiç kolay değil. Ancak Arslan, emeğinin kutsallığını bilen bir bilincin yol göstericiliğinde mücadelesini sürdürüyor.

Antakya’nın asırlık zeytin ağaçları, bu şehrin sembolüdür. Bu ağaçlar, yüzyıllar boyunca Antakya halkına aş, ekmek, ateş, huzur ve bolluk getirmiştir. Zeytin ağaçlarının yok edilmesi ise sadece bir ağacın değil, bir kültürün, bir yaşam biçiminin yok edilmesi anlamına geliyor.

Değerli dostlar, ben aslında buralı değilim. Yirmi yıla yakındır aranızdayım ve artık bende bu şehirlilerden biriyim. Farklı bir inanca ve kültüre sahip olmama rağmen, Antakya’nın naif ve iyi insanlarıyla bir arada yaşadım. Bu şehirde evlendim, çocuklarım oldu. Depremden sonra ailemi alıp gidebilirdim ama gitmedim. Çünkü Antakya benim ikinci ana şehrim oldu.

Deprem sonrası üç hafta boyunca çocuklarımla arabada yaşadım, 10 ay boyunca çadırda kaldım, yağmurun içinde mücadele ettim. Şimdi yeni yeni düzenimi kurdum. Beni burada tutan bir sebep olmamasına rağmen, gitmedim. Başka bir yerde bu satırları bu şekilde tarihe not edemezdim.

Sonuç olarak, belki bir gün elimde olmayan sebeplerden dolayı buralardan gitmek zorunda kalabilirim. Çünkü benim ata toprağım var, ailem var. Ancak maalesef, sizlerin öyle bir şansı yok. Başka bir yerde Antakya’daki gibi mutlu olacağınız bir köy yok. Kendi dilinizi, kültürünüzü ve barış kokan Aşure Bayramlarınızı yaşatabileceğiniz başka bir Antakya yok…” – Sinan Seyfittinoğlu-