“Aynı ürperti aynı heyecan
Sensin boyun eğen acıya
Gizlenmez yaraları taşırken bedenin
Ömrümün genç yarısına…” diye yazmış Kan İnce, Ömrüm adlı şiirinde
Murathan Mungan, Harita Metod Defteri adlı eserinde bireyden söz ederken, “Her birey, benliğinde aile hasarlarının derin izini taşır…” diyor.
Evrenin taşımakta güçleştiği kentsel yoğunluk
Teknolojinin sunduğu yapay rol modeller
Tüketim çılgınlığını karşılayabilecek üretim ve tanımsız çalışma koşulları
Her geçen gün yalnızlaşan bireyler…
Joel Spring; “Modern bireyler ne olmaları gerektiğine ilişkin imgelerle çevrelenmiş bir dünya nedeniyle, asla kendilerini bulamıyorlardı…” diye yazıyor.
Bu kendiliksiz yaşam, evrenle ilişki kurup, dünyaya gözlerini açan bireyin; yaşadığı doğal ortamın niteliğini, sınırlarını, görselliğini yeterince algılayamaması ile başlıyor. Sanal ortamla gerçek arasında bocalayan birey önce dilini kaybediyor.
Düşündüğünü aktarabilme, aktardığını karşı tarafa ifade edebilme yetisini kaybediyor…
Bu birey öfkelidir.
Bu birey etrafında ki her nesneye karşı güçsüzdür…
Bu birey güvensizdir ve geri dönüşümlü ilk sarsıntılarla yüzleşmeye başlamıştır.
Erich Fromm, bu durumu: “Birey kendini, kendi güçlerinin ve iç zenginliğinin fiili taşıyıcısı olarak değil, canlı varlığını uydurmaya çalıştığı kendisi dışındaki güçlere bağımlı bir “nesne” olarak hisseder…” diye tanımlıyor.
Aslında birey, çevreden ve ona dar gelebilecek kalıplardan daha geniş bir atmosfere yelken açarken, çevresinin ipiyle indiyi kuyuda, ipi kesme ya da ipe daha çok sarılma tercihleriyle iyice şaşırmıştır.
Teknolojik bombardımanın çemberinde dolanan bu bireyler, her iki seçenekte de çaresizdir.
Zira her iki seçenekte de toplumsal bir varoluşun kanunlarından etkilenmektedir.
Gerek sıkı sıkıya sarıldığı ailesel bağ olsun, gerek yelkenleri yakıp avuçladığı düş olsun, ona dayatılan bilinçli imge bombardımanına tav olmaktan kurtulamayacaktır…
“Böylesine otomatikleşmiş bir düzende yaşayan insan; insan olduğunu, eşi benzeri olmayan bir birey olduğunu; umutları, düş kırıklıkları, üzüntüleri, korkuları, sevgisi, özlemi, yalnızlık ve hiçlik korkusuyla birlikte kendisine tek bir yaşama şansı verildiğini nasıl unutmasın?…” diyor Erich Fromm
Fakat buna rağmen, çağın sarmalında sürüklenen değil de çağı sürükleyen genç bireyler yaratmak mümkün…
Bizi ele geçiren ve hayatımızın büyük bir bölümünü işgal eden tüketim sarmalını dizginleyerek başlayabiliriz…
Ve Kaan İnce, Yaşam Sebebi adlı şiirinden
“Küflü yüzler yok hiçlik de
hani ne derler gözlerinden öperim çocuk, gamlı sevda, şiir
ne’m kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden…”