Korumuyoruz, sadece kontrollü yıkıyoruz!
Antakya ve İstanbul, düne dair tescilli yapıların zenginliğinde duran iki özel kent. Peki, yapılması gerekenler konusunda ‘neredeler’ sorusunun cevabı herkesi memnun edecek düzeyde mi? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, “6306 sayılı Kanun kapsamında ‘riskli yapı’ olarak tespit edilen ‘tescilli yapılar’ hakkında nasıl bir uygulama yapılmaktadır?” sorusuna verdiği yanıtı tam da bu noktada
okuyalım mı?
“6306 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan, ‘2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde, alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşü alınır’ hükmüne istinaden, riskli olarak tespit edilen ve itiraz süreci de tamamlanarak riskli olduğu kesinleşen 2863 sayılı Kanun kapsamındaki yapılar hakkında ilgili Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun görüşünün alınması ve bu kurulun alacağı karara göre işlem tesis edilmesi gerekmektedir.”
Yapılması ‘gerekenin’ çok fazla olduğu bir coğrafyada sayfaya eklediğimiz Antakya’nın kendi tescilli evlerini hapsettiği demir hapishaneler için ne söylemeli o zaman! Yaratabildiğimiz tek çözüm (!)
bu mu? Elimizden gelen bu mu? -Tamer Yazar-