Sık sık gündeme, Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘talep edildiği’ ve kent turizmine katılması yönünde ‘proje geliştirildiği’ yönünde haberlerle gelse de, durumu da, kaderine terk edilmişliği de yıllardır aynı! İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün konuya dair sessizliği mi? Sürüyor!
Geçtiğimiz günlerde, eski Roma Köprüsü’nün olduğu noktada, nehrin kuruyan yatağı üzerinde 1 seneyi aşkındır bekleyen binlerce yıllık mimari kalıntıları ‘vinç’ yardımıyla yerinden alan ve Müze kontrolünde bir depoya kaldıran İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, şu ana kadar bir açıklama yapmadı. Asi Nehri’nin Antakya kent merkezinden geçtiği alanda yapılan çalışma ‘neden bu kadar gecikmeli’ gerçekleştirildi, bilinmiyor! Ancak ‘bilinmeyenler’ noktasında süren sessizliğe anlam veremeyenler, kamuoyunun resmi bir açıklamayı fazlasıyla hak ettiği noktasında birleşiyor.
-AÇIKLAMA YOK MU?-
Saint Simon Manastırı’ndan Dor Mabedi’ne, Beşikli Mağarası’ndan Müze’deki mozaiklere, şu ana kadar ortaya konan soruları da haberleri de ‘es’ geçen kentin ‘tarih ve kültür’ yetkilileri, bu defa konuşur mu peki? Eski Roma Köprüsü’nden kaldığı ifade edilen kesme taşlar için ya da eski bir Roma Villası’na ait olduğu söylenen bir sütün başı için açıklama yapar mı? Depoya kaldırılan ve koruma altına alınan parçalar için kamuoyunun merakını giderir mi? Gölgede kalan eski kentin hikâyelerini bugünün şehri ile paylaşır mı? Yoksa bu da, Defne Uğur Mumcu Alanı’ndan çıkartılan ve sessizliğe gömülenlere mi benzer?
Tüm bu soruların hemen yanı başında bir başka sorumuz daha var, kentin ‘tarih ve kültür’ yetkilileri için. Aslında bu soru, oldukça sık tekrar edilen bir soru! Asi Nehri’nin yanı başındaki DOĞAKA hizmet binasının biraz ötesindeki ‘kemerler’ için ‘müdahale’ bekleyen-lerin ara ara gündeme getirdiği bir soru.
Konuya ilişkin konuşan ve sürece ilişkin detaylara en fazla hakim isimlerden biri, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş’ın Kültür Danışmanı-Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü Kenan Yurttagül. Kendisi de bir Arkeolog olan Yurttagül’ün Gazetemize verdiği röportajında buna dair paylaştığı cevap, sorunlara da çözümlere de aynı anda işaret ediyor…
“Siz eğer destinasyonların sayısını arttırabilirseniz ve halk da o destinasyondan para kazanır hale gelirse, ancak o zaman sahip olduğu eski eseri korur, korumaya başlar. Bunun yolu, insanlara bu anlamda nasıl para kazanacağını göstermek. Asi kenarındaki ‘su kemeri’ de buna dahil. Açıkçası biz burada istedik ki, Belediye olarak bu alanı alalım, etrafını temizleyelim, dökülen taşları üzerine koyalım, ufak bir restorasyon yapalım. Ama yanı başına da yazalım ve hikâyesini anlatalım, hangi dönemde, kimin döneminde yapılmış diye… Çünkü Antakya’da anlatılması gereken çok hikâye var. Açık söylemek gerekirse, Kültür Bakanlığı bu talebimize 2.5 sene içinde herhangi bir cevap vermedi.”
Peki, sorunun da çözümün de net olduğu bir tarih başlığında İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün tavrı mı? Kenan Yurttagül’ün bu konudaki cevabı da oldukça dikkat çekici olmuş ve şunları söylemişti:
“Açıkçası bilmiyorum. Onlara soracaksınız… Biz hep şunu söyledik, ki ‘neden’ bekliyoruz? Restorasyonu siz yapın, Belediye olarak çevre düzenlemesini biz yapalım, ışıklandıralım. Gelen insanlar, gece de gündüz de burayı bilsin, fark etsin. Hem bu alan önemli de bir yürüyüş yolu olsun.”
Kent içinde, bu ve bunun gibi yerlerin ‘kurumsal’ isimsizliğin kurbanı olduğunu söyleyen bir turizmcinin eleştirisi ise şöyle:
“Böyle size hemen birkaç yer sıralayabilirim. Ne olduğu, hangi kurumun sorumluluğunda olduğu belli olmayan, bugünün yapılaşmaları arasında sıkışan yerler! Hatta o kadar uzun bir zaman unutulmuşlar ki, varlıklarıyla yoklukları bir olan yerler! Ama insan merak ediyor… Bu kadar kötü bir yönetim Ankara’dan nasıl oluyor da karşılık görmüyor? Bunu soruyorum. Çünkü bahse konu Ankara’nın Anadolu’dan kaçırılan tarihle ilgili nasıl sıkı bir takip yaptığını iyi biliyoruz. Açık ve net ne düşünüyorum, biliyor musunuz? Köprü ayağındaki Roma kalıntılarını bile 1 sene rötarla çıkaranların şehrinde, diğerlerinin sahipsizliği şaşırtmıyor. Ama başka başka şehirlerden getirdiğimiz insanlara bu alanları gösteremiyoruz ya, işte buna üzülüyor insan. Gösteremiyoruz! Çünkü inanılmaz bakımsız haldeler. Bu durumdan ben utanıyorum, bu şehirden olmadığım halde! Ama bu kenti yönetenler nasıl utanmıyor bu halden, işte merak ettiğim asıl kısım bu!” -Tamer Yazar-