Müzede neler yer alacak?
Ağrı Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nden Antalya Türk ve İslam Medeniyetleri Müzesi’ne, Silifke Arkeoloji Müzesi’nden Kütahya Şehir Müzesi’ne kadar birçok başlıkta başarılı çalışmalar ortaya koyan Atölye Teati Mimarlık’ın son çalışma adresi Hatay Etnografya Müzesi olacak.
2014 senesinin Aralık ayında yeni binasının açılışı ardından boş kalan Arkeoloji Müzesi eski binası, Hatay Etnografya Müzesi’ne ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. ‘Restorasyon’ başlığındaki dış cephe çalışmasının Ankara merkezli “MBD Group” adlı firma tarafından yapılacağı Müze binasının iç görselleri ise İstanbul merkezli Atölye Teati Mimarlık’ın imzasını taşıyacak.
-MERAK EDİLEN-
1930 senesinde Ankara’da açılan ilk etnografya müzesinden bu yana oldukça uzun bir mesafe kat eden Türkiye’de bugün birçok şehirde benzer müzeler ziyaretçileri ile buluşmaya devam ediyor. Buluşurken de, gelen ziyaretçilerine, o kentin ve o yörenin sahip olduğu yaşamı detaylarıyla sunuyor. Mesela Anadolu’nun o yöresinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örneklerini… Kadın ve erkek çoraplarına yansıyan motifleri… Keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri ve damat tıraş takımlarını… Yaşamı ilmek ilmek dokuyanların ellerinde adeta birer tabloya dönüşen halı ve kilim koleksiyonlarını… Şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar ve mum makaslarını… Dönemin ve yörenin geçmişinden bugüne kalan yemek adetlerini… Tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalarını… Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhaları ve daha birçok şeyi…
-GÖRSELLER-
Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, 2017 yılı itibarıyla Türkiye genelindeki müzelerde 3 milyon 331 bin 359 eser bulunuyor. Türkiye’de, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı, 107’si Müdürlük olmak üzere toplam 201 müze ve 138 ören yeri ile Bakanlığın denetimindeki 238 özel müze ise bu kapsamda faaliyetlerini sürdürüyor. Ayrıca Bakanlığa bağlı 125 türbe, Bakanlık denetiminde de bin 596 özel koleksiyoncu bulunuyor. Merak edilen, Bakanlık bünyesine katılmaya hazırlanan Hatay Etnografya Müzesi’nde sergilenecek eserlerin kalabalığı ve içeriği!
Yeni Müze’nin iç mekan çalışmasını yapmak için ‘restorasyon’ aşamasının bitmesini bekleyen İstanbul merkezli Atölye Teati Mimarlık ile buna dair yaptığımız görüşmede, paylaşılan ‘görsel’ çalışmaların ‘final’ karar olmadığının altı çizilirken, “Bakanlık noktasında revizyon söz konusu olabilir” mesajı verildi.
-VAZ MI GEÇİLDİ?-
Yapılan çalışmayı izleyenlerin merak ettiği bir diğer başlık ise, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Hatay basını ile bir araya gelen ve bu konuda kısa bir açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman’ın, “Eski müzenin ihalesi 19 Ocak’ta yapılacak. Eski müzeyi, yani 1934 tarihinde Fransızlar tarafından kurulan müzeyi yeniden restore ediyoruz ve orayı da bir Türk-İslam Eserleri Müzesi yapıyoruz. Çünkü Hatay denince akla medeniyetler geliyor. Bu medeniyetlerin önemli unsurlarından bir tanesi de Türkler ve İslamiyet’tir. Orası için de 8 milyon ödenek ayırıyoruz” ifadesinden bugüne gelinen noktada ne değiştiği!
-ELEŞTİRİ-
Tasarım ve müzecilik üzerine dersler veren ve bu alanlarda çeşitli makale, eleştiri ve bildirileri olan Burçak Madran’ın, bir örneğini Hatay’da görmeye hazırlandığımız Etnografya Müzeleri için ortaya koyduğu ‘çok kültürlülüğü ne derece yansıtıyorlar’ eleştirisi, özellikle Antakya gibi kadim bir geçmişi olan bir kent adına cevaplandırılması gereken soruları da beraberinde getiriyor. İşte o eleştiri:
“Etnografya müzeleri, taşıdıkları isme uygun bir yapıya sahip olmadıkları gibi, bir etnografik bilgi üretecek müze kurumu da ne yazık ki değiller. Özellikle son yüzyılın çok önemli konularından biri olan çok kültürlü-lük, Türkiye’nin gerçek güncel sorunlarından biridir. Türkiye’de diğer kültür kurumları bir yana, müzelerin toplumsal görüntüyü ve farklılığı bir zenginlik olarak görüp sunması gerekirken, etnografya müzeleri bunu sağlamanın çok uzağındadırlar. Bu, salt bir malzeme değerlendirme sorunu olmayıp; güncel kültür politikaları, tarih çalışmaları ve müzecilikteki yaklaşım problemlerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye, artık dilsel zenginliklerini de müzelerinde değerlendirebilecek bir aşamadadır. Fakat güncel siyasi politik sıkışmaların müzelerimize yansıması olarak, etnografya müzeleri, alanlarını ilgilendiren bu gelişmelerden uzaktadır.”
-HİKAYESİ DERİN-
Çok kültürlü, çok dinli, çok dilli, çok mezhepli bir coğrafyada açılması beklenen bir etnografya müzesinin bu ‘çok’ noktasında ne kadar duracağı ve ‘herkesi’ içine ne derece alacağı merak konusu. Ama bizler, bugünü, Yazar Hakan Mertcan’ın ‘Asi Gülüşlüm’ adlı kitabının Antakya fısıltıları ile bitirelim ve diyelim ki… İskender devrinden Bizans’a uzanan bir tarihin izindeyiz… Arap-Hıristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Çerkesler, Türkmenler ve Domlar’a yurtluk eden bir coğrafyanın adımlarındayız… Farklı ruhani inanışların serpildiği bu diyarın sofrasına davet de buna uygun olsun o zaman! Niye mi? Dedik ya, Hakan Mertcan söylesin onu da…
“Kadim bir mozaiğin parçaları gibi iç içe, doğudan yükselen mistik bir şarkı gibi içlice, hiç bitmesin bu yol, Lazkiye’ye, Palmira’ya aksın, Beyrut’a aksın, Diyar-ı Şam’a atsın bizi, kaybolup duralım o kayıp hazineleri arayarak. (…) Neler gömülü sisli kalbine; Arsuz’dan Altınözü’ne, Yayladağı’ndan Belen’e uzun bir şahitlik; bir zamanlar Şark Kraliçesi’nin sevinçleri, gözyaşları, şifreli bakışları, gizemli edaları… (…) Bugün de olduğu gibi yüzlerce kez Asi’de boğulmak istendi insanlık, kötülüğün tanrıları üstüne çöküp boynuna kement vurmak istedi. Asi’nin, soluğu kesilse de zaman zaman, tanık oldukları karşısında utançtan eğse de başını, kolay teslim olmak, ehlileşmek yok onun kitabında.” -Tamer Yazar-