Bir tarafta, Antakya İplik Pazarı mevkiinde çıkan İskelet Mozaiği’nin üstü kapatılıp, kazı alanı bir teleferik projesinin altında kaybedilirken, diğer tarafta, iki bin yıllık geçmişe sahip Sebastapolis Antik Kenti üzerine kurulu Tokat’ın Sulusaray ilçesinin, kazıların devam etmesi ve antik kentin ortaya çıkarılması için taşınması planlanıyor. Aradaki farkta duralım mı?
“Avrupa’dan Amerika’ya, Antakya İplik Pazarı mevkiinde çıkan İskelet Mozaiğinin yarattığı uluslararası ilgiyi ve ortaya çıkan kazı alanı ile netleşen eski kent kalıntılarını bir arkeoparka çevirmek yerine, yerel idarenin elinde ara ara gündeme taşınan bir teleferik projesine kurban vermek, yapıp yapabileceğimiz en büyük hatalardan biriydi. Kimsenin, ama hiç kimsenin yapılanlar için konuşmadığı bir kent, kayıpları için ağlamayı da hak etmiyor bence.”
Hatay-Mardin hattı üzerinden ilerleyen GAP turları noktasında çalışan bir turizmcinin dile getirdiği konu, iki bin yıllık geçmişe sahip Sebastapolis Antik Kenti üzerine kurulu Tokat’ın Sulusaray ilçesi nedeniyle bir kez daha gündemde. En çok da, ‘biz ne kaybettik’ ve ‘onlar ne kazandı’ karşılaştırması başlığında!
-TAŞINACAK!-
Antakya İplik Pazarı mevkiinde, eski Roma’dan kalma eserlerin çıktığı kazı alanını beton ve camdan oluşacak bir yapı düzeneği altına hapsetmeye hazırlanan Hatay’ın aksine, Tokat’ın Sulusaray ilçesinin altındaki Sebastapolis Antik Kenti’nin tamamen gün yüzüne çıkarılabilmesi için ilçenin taşınması planlanıyor. Bugüne kadar bir kısmı ortaya çıkartılan, yaklaşık üç bin yıllık geçmişe sahip Sebastapolis Antik Kenti’nin büyük bölümü, Sulusaray ilçesinin altında yer alıyor. Antik kent üzerindeki evlerin kamulaştırma çalışmalarının sürdüğü 3 bin 500 nüfuslu Sulusaray ilçesinde, vatandaşlar, tarihle iç içe bir yaşam sürüyor. İlçenin büyük bölümünün sit alanı olması nedeniyle, evlerde herhangi bir tadilat yapılamıyor.
-ANTİK KENT-
Tokat kent merkezine 69 kilometre uzaklıktaki Sulusaray’da bulunan ve kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen antik kentin, bazı kaynaklarda MÖ 1. yüzyılda kurulduğu ifade ediliyor. Roma İmparatoru Trajan zamanında, MS 98-117 yıllarında Pontus Galatius ve Polemoniacus eyaletlerinden ayrılarak Kapadokya eyaletine dahil edilen antik kentin, o dönem, geçiş yolları üzerinde bulunması ve günümüzde de kullanılan termal kaynaklar sayesinde, 2 bin yıl kadar önce Karadeniz’in en büyük 5 şehrinden biri olduğu belirtiliyor. Döneminde çok az şehrin sahip olduğu, zenginliğin göstergesi olarak para basma yetkisi bulunan Sebastapolis’in; büyük savaşlar, yıkımlar, afetler ile geçiş yollarının değişmesi sonucu eski önemini kaybettiği, zamanla da unutulduğu kaydediliyor.
Sebastapolis Antik Kenti’nde, Tokat Müze Müdürlüğü’nce 1986’da sondaj kazılarıyla başlayan çalışmalar, sonraki yıllarda kurtarma kazısı şeklinde 1991’e kadar devam etti. 1991’de ara verilen çalışmalara, 2013 yılında tekrar başlandı.
-BİZİM AKSİMİZE!-
İplik Pazarı için özel bir proje geliştirmek ve bu alanı kent turizmine kazandırmak yerine, tartışmalı bir teleferik projesinin altında konumlandırmaya hazırlanan kent idaresine ‘yapılması gereken’ noktasında örnek olan antik kent uygulamasının adresindeki Sulusaray’ın Belediye Başkanı Necmettin Coruk devam etsin…
“Son iki yıla kadar, Özel İdare bütçesi ile burada kazı çalışması sürdürülüyordu. Yılda 2 ay gibi kazı çalışması yapılıyordu. Taşeron yasasının çıkması ile 28 güne düştü. O da yeterli değil. Buranın kurtulması için Bakanlık düzeyinde kazı çalışması yapılması gerekiyor. Sebastapolis Antik Kenti’mizin bir an önce restore edilerek turizme kazandırılması gerekiyor.”
-SÖYLENEN!-
Antakya’nın binlerce yıllık geçmişine dair önemli bir kapı aralaması beklenen alan için ‘kayıplar hanesine bir yer daha’ eleştirisinde bulunan en önemli isimlerden biri, Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü, aynı zamanda Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği kurucu Başkanı da olan Kenan Yurttagül olmuş, şunları söylemişti:
“Antakya’yı tanımak isteyen ziyaretçiler, şehrin tarihi ile ilgili her hangi bir şeyle karşılaşmak istiyor. Yani görsel olarak görmek istiyorlar. Nedir bu? Biliyoruz ki, eski Antakya’nın altı tamamiyle antik bir şehir. Şöyle söyleyeyim… Müze Otel’de gidip baktığınızda, iki metreden bir mozaiğe rastlayabiliyorsunuz. Yine aynı şekilde, Teleferik Projesi’nin altında, 2 ya da 3 metreden Roma Villasını bulabiliyorsunuz. Yani her hangi bir evi kaldırdığınız zaman, aşağıdaki orijinal yapıya ulaşabiliyorsunuz. O anlamda, teleferik inşaatı yapılmayıp, bu alanın etrafı biraz daha genişletilip, büyük bir açık hava müzesi yaratılabilirdi. İnsanlara da, eski Antakya’nın sokakları içinde gezme imkanı sunulabilirdi.
Yani, bir açık hava müzesini kapattık, maalesef. Tabi ki teleferik de yapılsın, ihtiyaçsa yapılsın, bu şehrin hareketli bir alanı olsun, ki bunlara karşı hiçbir görüşüm yok ama… Gelen ziyaretçilere, mutlaka eski Antakya’dan bir şeyler göstermek, sunmak zorundayız.” -Tamer Yazar-