Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Olaylara Demokratikleşme Penceresinden Bakış

Direkt olarak kaynar suya atılına kurbağa ile ılık suya atılan kurbağanın bulunduğu kaptaki suyun ısısının yavaşça artırılması hikayesini herkes bilir. Birinde, kurbağa hemen tepki verir, diğerinde ise duruma tepki veremez. İşte ülkemizde yaşadığımız durum da tam olarak bu. 82 Anayasası için söylenmedik laf bırakmayanlar, o anayasanın olumsuz yönlerini de kendi çıkarları için kullanmaktan vazgeçmiyorlar. Buna, […]

Direkt olarak kaynar suya atılına kurbağa ile ılık suya atılan kurbağanın bulunduğu kaptaki suyun ısısının yavaşça artırılması hikayesini herkes bilir. Birinde, kurbağa hemen tepki verir, diğerinde ise duruma tepki veremez.

İşte ülkemizde yaşadığımız durum da tam olarak bu. 82 Anayasası için söylenmedik laf bırakmayanlar, o anayasanın olumsuz yönlerini de kendi çıkarları için kullanmaktan vazgeçmiyorlar. Buna, Rektör atamaları usulü en güzel örnektir.

Üniversitelerin, bilim yuvası, özgürlüklerin alabildiğine geniş tutulması gerektiği kurumlar olması gerektiği malumdur. Fakat ülkemizde bu gerçek, yıllardır unutulmuş, göz ardı edilmiş durumdadır. Hemen her iktidar, üniversiteleri “kontrol altında” tutma isteğine bürünmüştür. Bu, son derece tehlikeli ve yanlış bir uygulamadır. Söz konusu kötü uygulamayı yıkmamız gerekirken, üniversitelerin, özerklik ve bilim üretme özelliklerini adeta hançerliyoruz. Ve buna tepki de göstermiyoruz.

1992-2016 yıllarında, üniversitenin öğretim üyeleri, rektör adayları için seçim yapmaktaydı. En çok oyu alan 6 aday, YÖK’e iletilmekteydi. YÖK, bu sayıyı 3’e indirip, bu 3 kişiyi Cumhurbaşkanı’nın onayına sunmaktaydı. Cumhurbaşkanı da, önüne gelen 3 aday arasından tercih ettiği adayı atamaktaydı. Sonrasında, Cumhurbaşkanı’na direkt olarak rektör atama yetkisi, KHK ile kanunlaştırıldı. 2018’deki değişiklik ile rektör olma kriteri de değiştirildi. Rektör olmak için “3 yıllık profesör olma şartı” da kaldırıldı. Tahmin edileceği üzere, Cumhurbaşkanına en yakın olan yada en çok yaklaşabilen aday, rektör olarak atanıyor. Liyakat değil, sadakat bazlı bir atama yapılıyor.

Bu durum, yıllardır böyle süregelmektedir. Ve liyakat göz ardı edildiğinden, ülkemizdeki üniversitelerin durumu ortadadır. İktidar, “son 15 yılda ne kadar çok üniversite açtığı” ile övünmekte. Fakat değerlendirmeyi, “açılan üniversitelerin kalitesi” noktasında yapmamaktadır. Çünkü kalite noktasında bir değerlendirme yapılması durumunda, çıkacak sonuçları herkes tahmin edebilir. Üniversitelerimiz, maalesef fiziki şartlar, eğitim kalitesi, sosyal kültürel etkinlikler yönünden son derece yetersiz durumda.

Fakat Boğaziçi, -malum- ülkemizin gururu kurumlarımızdan… Tüm dünyada prestiji olan, ülke eğitimi ve ekonomisi başta olmak üzere, birçok konuda ülkemize değerli katkı olan ve olmaya devam eden bir kurumumuz. Rektör atamasında, usule Boğaziçililer tepki gösterdi.

Vay, sen misin tepki gösteren?

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, eleştiriden haz etmeyen ve eleştiriye tahammül dahi edemeyenler, gelişememeye mahkumdurlar. Bu süreci eleştirenler; terör örgütü üyeliğiyle, darbe teşebbüsüne kalkışmakla suçlandı. Bir hikaye vardır… Devekuşu kafasını kuma gömer ve herkesten saklandığını zanneder. Bizdeki de bu hesap. Darbe teşebbüsüyle, eleştirenleri “terör örgütü militanı” olarak hedef göstermek ne alakadır, nasıl bir bağlantıdır? Anlamak mümkün değil.

Hukuk reformu yapılacağı ifade edilmekte. Fakat bakıyoruz, ülkemizin en güzide üniversitelerinden ve kurumlarından Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına “kelepçe” takılıyor. Demokrasimiz için çok acı bir fotoğraf. Hiçbir eleştiriye tahammül edilemediğinin göstergesidir bu. Bırakınız, eleştirenler eleştirsin. Bundan neden gocunulmakta?

Hukuk düzeni içinde, tabii ki şiddet eylemleri, toplulukları kin, nefret ve şiddete yöneltenler cezalandırılır. Bu ayrıdır. Fakat hiçbir eleştiriye, toplu protestolara tahammül edilememesi inanılacak gibi değildir.

Kafamızı devekuşu gibi kuma gömüyoruz, sonra da “hukuk reformu yapacağız” diyoruz.

Milli gelirimizi artırmak, ülkemizi her yönden cazibe merkezi haline getirmek için “demokratikleşme” kalitemizi artırmamız şarttır. Aksi halde, “muasır medeniyetler seviyesi” hayal olmaktan öteye gidemez.

bekir.atahan@atahanhukuk.com

Exit mobile version