Bombili’nin Kedileri ve Nebih Nafile

Acılara tanıklık edip, kaygılanmamak pek kolay değil. Savaşlar, pandemi, yokluk ve şiddet… Dolayısıyla göç, istismar, acı ve çocuk işçiliği… Duygu dünyasını her daim baskılayan, karmaşık bir hüzne sürükleyen anlamsız bir süreç… Ancak her şeye rağmen sesin bir rengi olduğunu düşünmek… Umuda dair bir renk… Mavi, sarı, kırmızı, mor… “Papatyalar, gelincikler, kuş sesleri, şen şakrak çocukluğum…” […]

Acılara tanıklık edip, kaygılanmamak pek kolay değil.

Savaşlar, pandemi, yokluk ve şiddet…

Dolayısıyla göç, istismar, acı ve çocuk işçiliği…

Duygu dünyasını her daim baskılayan, karmaşık bir hüzne sürükleyen anlamsız bir süreç…

Ancak her şeye rağmen sesin bir rengi olduğunu düşünmek… Umuda dair bir renk…

Mavi, sarı, kırmızı, mor…

“Papatyalar, gelincikler, kuş sesleri, şen şakrak çocukluğum…” * diye araya giriyor Nebih Nafile

Kötü rüyalar, renklerin büyüsüyle sonlansa

Satırlarda yaşanan coşkuyla…

Şiddetin ve karmaşanın olmadığı bir sokakta koşturmak…

Tebessümlerin arasında kaybolurken

Gülümsemeyi büyütürken, baharı ve kahkahayı…

“Küçücük kaplumbağayı sanki tekrar görecekmişim gibi suya dikkatlice bakar geçerim…”* diye ekliyor Nafile

Hayat, başladığı yerde mi incinir sahi?

Adımlarımıza sinen o telaş, o dört duvar, o kaygı

Orada, az ötemizde duran şey neydi?

En yakınımızda, bizi biz yapan, yüreğimizi dar patikalara iliştiren şey…

Tek sorun neyi tanımlayabildiğimizde

Kımıldayan bir nesne ya da hızlanan bir nabız…

Sıkıştığımız kapandan çıkmanın derin boşluğu gibi…

Ve olmazsa olmazı umut olan ivme…

“Gökkuşağıyla ip atladığı, altından geçmeği düşlediği çok eski zamanlara gidiyordu…”*

Nebih Nafile, daha çok şiirleri ve sazıyla tanıdığımız bir ozan…

Ancak Bombili’nin Kedileri’ne dokunarak, sadece çocukların düşlerine değil, kendi düşlerine ve doğayı paylaştığımız canlılığa odaklamış…

Kendi çocukluğundan kotardığı tebessümü, kaygısızca koşturmayı,  ardından koşan bir sese güvenmeyi, ağaçları, kedileri, hayalle renkleri, heceyle ezgiyi harmanlamış adeta…

Her cümlesine kaygıyı giderecekmiş gibi dokunmuş… 

Şimdi o masallarına işlediği bahar gibi hayallerimizi çoğaltsak, bulaşıcılık bu kez iyiye dokunsa…

Korkuyu ötelese, şiddeti ve acıyı…

 “Canlandıkça gözlerine can doluyor Kemal’in. Başını gökyüzüne çeviriyor, bulutlara el veriyor…”*

Her şey gerçeğin çok ötesi ve her şey kurgunun…

Mesele bir çocuğun çarpan yüreğine dokunmaksa, hecenin çok ötesi…

Zamanın çözümlenmiş denklemi ya da pozitif duygulara zorlanan anlam…

Cümlenin sadeliğini konuşmanın tam vakti belki

Kendine özgü bir dokuyu, çocuğa ait samimiyeti

Emekleyen adımları ruhuyla okumak gibi bir şey bu…

Nebih Nafile tam da oraya dokunmuş…

Geleceğe hediye ettiği karakteri, hayallere sunduğu imgeyi…

Sırt sırta vermiş umutları, ağaçları, ırmakları ve sonra ormanları, gökyüzü ve kuyruğuna sımsıkı sarılı uçurtmaları…

Daha çok şiirleri ve sazıyla tanıdığımız yazar, bu kez yaşamın emekleyen coşkusuna dokunmak istemiş…

Zor bir mecra ama iyi de yapmış…

Çocuk heceleri zor bir patikayla sınar yazarını… Özenle seçilmesi gereken hecelerin diyarıyla… 

Çocuğun yaşam koşullarına uyum sağlamasında, yaşama ve doğaya yaklaşımında bu heceler çok önemlidir çünkü…

Öyle ya onların adımları kaygıya tahammül etmez, coşkuyu zorlar daima, renkleri ve bir yetişkinin ıskaladığı sesleri…

Nebih Nafile masallara dokunarak, sadece çocukların düşlerine değil, kendi geçmişine de odaklanmış…

Ve bu zor patikayı en sade ve en coşkulu umutlarla bezemiş…

Kendi çocukluğundan kotardığı tebessümü, koşturmayı,  ardından koşan bir sese güvenmeyi, hayalle renkleri, heceyle ezgiyi harmanlamış

Alıntılar: * Bombili’nin Kedileri, Nebih Nafile, Koza yayın

Exit mobile version