1971 yılında Hürriyet gazetesinde “Yılın annesini seçiyoruz” başlığıyla bir duyuru yayımlanır. Duyuruda, “Kim annesini en güzel ifade ederse, onu seçeceğiz” denir. Bir kadın, annesinden habersiz kaleme sarılır, annesini uzun uzadıya anlatır ve yazıyı gazeteye gönderir. Bir süre sonra annesi Hamide İtil’i gazeteden ararlar, yılın annesi seçildiğini söylerler. Hamide Hanım, çok şaşırır: “Benim tahsilim yok, nasıl beni seçersiniz” der. Karşıdaki kişinin yanıtı kısa olur: “Sen güzel çocuklar yetiştirmişsin.”
Hamide Hanım, çocuklarını çok iyi yetiştirmişti. Yazıyı kaleme alan, üç kardeşin en büyüğü, hepimizin yakından tanıdığı, ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’dı.
Sümer, Akad ve Hitit tabletlerini okuyan ve yorumlayan, bilim dünyasına önemli katkılarda bulunan Muazzez İlmiye Çığ, yayımladığı kitaplar ve bilimsel makalelerle, katıldığı uluslararası kongrelerde ve bilimsel toplantılarda sunduğu bildirilerle, ülkemizin yüzünü ağarttı.
Orhan Bursalı “Sümerler, Hititler, yani eski uygarlıklarımız, kendilerini unutmayalım diye bize Muazzez İlmiye Çığ’ı göndermişlerdir” der. Gerçekten de Türkiye’de Hitit tarihi üzerine araştırmaların 90’lı yıllarda bir ivme kazanmasında, Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarının, konferanslarının ve çabalarının katkısı büyüktü.
Çığ, yaşamını bilime adamış olsa da ülkemizin her alandaki sorunlarına eğildi, önemli kişilere mektuplar yazdı, uyardı, eleştirdi ve yol gösterdi. Düşüncelerini her ortamda savunmaktan çekinmedi. 2008 yılında TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ile ülke topraklarının yabancılara satılmasını protesto etmek amacıyla, TBMM’nin Çankaya kapısı önünde oturma eylemi yaptı. Kışın ortasında battaniye sarılmış vaziyette yaptıkları eylem sırasında yanlarında “Tarım alanları satılamaz”, “Şehit kanları ile sulanmış vatan toprakları satılamaz, çılgın ihtiyarlar” yazılı pankartlar da yer almıştı.
Muazzez İlmiye Çığ, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Cumhuriyet gazetesinin Ankara’da düzenlediği, “Bir Devrim Yasası Olarak Medeni Yasa- Kulluktan Yurttaşlığa” başlıklı açıkoturuma katılmış, konuşmasında yasanın önemini çarpıcı örneklerle anlatmıştı:
“1924’te Meclis bir aile yasası taslağı hazırlamış. O taslakta şöyle diyor: ‘Ailenin reisi erkektir, kadın erkekle eşit değildir, kadın okuyamaz, çalışamaz, eğer çalışırsa hem kendisi hem etrafı ahlaksız olur.’ Atatürk görüyor bu taslağı, diyor ki, ‘Bunu hazırlayanlar hiç mi görmediler, duymadılar savaşımızdaki kadınlarımızın yaptığı fedakârlığı? Onlar olmasaydı belki biz bu savaşı kazanamayacaktık. Biz nasıl olur da onları elimizle iter, ahlaksız sınıfına koyarız.” 2 yıl sonra Medeni Yasasını çıkarıyor. Bu yasayı çıkarmak, geniş parmaklıklar içinde bir çiçeğe uzanmak ve onu koparmak kadar zordu. Çünkü o zihniyette olan insanlara bunları kabul ettirmek çok zordu. O zamanlar kadınların adı yoktu. Bu yasayla biz kadınlar ve aynı zamanda çocuklar haklarına kavuştu. Kadınlarla erkekler eşit, dendi. Kadınlar okuyacak dendi, çalışacak, dendi. O zaman bunu doğal karşılamış şaşırmamıştım, ama şimdi çok şaşırıyorum. Bugüne nasıl geldik? Bir karşı devrimdeyiz, bunu herkes bilsin. Biz çok büyük bir devrim yaptık. Öyle bir devrim ki tarihte eşi yok.”
4000 yıl önce Sümerlilerin söylediği, “Boş zaman geçirdin, neye yaradı” ve “Biliyorsun, neden öğretmiyorsun?” atasözlerini bize ulaştıran Çığ, herkese okuma, çalışma, öğrenme, öğretme ve üretme aşkı aşıladı. Tüm bilgisini topluma aktarmayı görev bildi.
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR