Antakya Anlatsın
Eski kent Antakya’nın düne dair hikâyeleri için yola çıkan, ama yol haritalarını da ‘Zenginler Mahallesi’ odaklı hazırlayan ‘Zenginler Atölyesi’nin mesajı net… “Kentimizin ve mahallemizin tarihi dokusunu korumak, yaşatmak, çevresel sorunlarına çözüm bulmak ve güzelleştirmek için elimizden geleni yapacağız.” Atölye’nin kurucularından Özge Sapmaz, o hikâyeler için yola çıkanlardan…
Bir zamanlar Yahudi ya da Hıristiyan Mahallesi olarak anılan Zenginler Mahallesi, ekonomik ve sosyal koşulların körüklediği göçler sonucu, adeta yok olmaya terkedilmiş. Tarihi binalar çürümeye yüz tutmuş; mahalle sakinleri, “zengin”likleriyle, yani şarkıları, türküleri ve hikâyeleriyle birlikte, başka diyarlara veya öbür dünyaya uçup gitmiş. Mahallenin yeniden canlanışı, kimi duyarlı mimarın, belediye mensubunun ve yenilikçi işadamlarının son yıllardaki girişimleri sonucu olmuş. Boş tarihi evler, dokusuna sadık kalınarak restore edilmiş ve restoran, cafe gibi işletmelere dönüştürülmüş. Ve nihayet, uçup kaybolan şarkılar, mahalleye geri dönmüş.
Orada aranjman, burada fasıl, öte tarafta heavy metal müziği grubu… Bunlar, bugün, Zenginler Mahallesi’nde sıradan bir gece boyunca rast gelebileceklerimiz. Gündüz aynı yerlerde, belki Medeniyetler Korosu’nu prova halindeyken yakalayabilir, başka kentlerde nadir rastlayabileceğimiz güzellikte; bir tarafta insanları namaza çağıran müezzinin ezan sesi, diğer taraftan kilise çanlarını duyulabilirsiniz. Zenginler Atölyesi’nin doğduğu mekân, böyle bir yer…
–
Bugün, “Bu defa biz susalım… Antakya anlatsın” diyen Zenginler Atölyesi’nden, Atölye Hocası (Yaratıcı Yazarlık) Özge Sapmaz ile konuştuk. Deyişleri kalben… Öyle ki… “Bizim amacımız, buraya daha da zenginlik katmak, kültür-sanat etkinliklerimizi kalıcılaştırarak, mahallemizin çehresinin ve yapısının yeniden bozulmaması, aksine güzelleşmesi için çalışmaktır. Uzak durmayın, yanaşın! Beraberce üretelim, ellerimiz büyüsün…” diyor her biri.
O zaman sorularımıza başlayalım…
Derneğin ismi, Zenginler Atölyesi Kültür ve Sanat Derneği. Mahalle’nin kendisinden yola çıkılarak bulunmuş bir isim mi bu?
Evet… İfade ettiğiniz gibi. Bizler, bundan bir yıl öncesine kadar, burada yaşayan insanlardık ve aslında, bu mahallenin sakinleri olarak bu derneği kurduk. O anlamda, ismimiz de bire bir mahallenin kendisinden geliyor.
İsminden yola çıkarsak eğer… Biraz kendisi (ismi) ile de çelişen bir mahalle, öyle değil mi? Demem o ki… Tarihsel ve kültürel emanetleri çok zengin, ama kendisi çok yorgun bir mahalle. Derneğinizin de hedefi ve misyonu, biraz da bu yorgunluğu anlatma ve belki de azaltma noktasında mı olacak?
Kesinlikle… Burası, Zenginler Mahallesi, tarihi boyunca birçok farklı etnikten ve kimlikten insanı buluşturan bir yer olmuş. Her dönem, burada farklı topluluklar, başka başka kültürden insanlar yaşamış. Bizler ara ara, “Antakya’nın kültürel çoğulcu yapısı var” diyoruz ya… Eski Antakya evleri de biraz bunun özeti gibi. Buradaki hedefimiz, bu kültürü açığa çıkartmak, ‘bir arada yaşam kültürünü’ herkese, her birimize, birbirimize bir kere daha anlatabilmek, hatırlatabilmek. Zaten bu derneğin kurulma amacı da bu. Aslına bakarsanız, amaçlarımız arasında, bu kültürün tarih araştırmasını yapmak da var.
Biraz da, bu şehri, bu şehrin insanlarına anlatma çabası sanırım. Doğru mu?
Hem bu şehrin insanlarına, ama özellikle de, eski Antakya evlerinde şu an yaşamakta olanlara bunu anlatmak, hatırlatmak…
Peki, bu şehir, kendisini, bu şehrin insanlarına ne kadar anlatabiliyor?
Çok anlatamıyor… Anlatmaya çalışıyor aslında, ama… Eski Antakya evleri ile ilgili olarak, bu projeye başladığımızda fark ettik ki, geçmişten bugüne gelen böylesi bir kültürel miras yok! Evet, bu yapılarla ilgili çok fazla mimari – akademik çalışma yapılmış, ama buradaki o yaşam kültürü ile ilgili bir çalışma yok, geçmişten bugüne kalan, kalabilen. Yani Antakya’da ‘birlikte yaşam kültürü’ hep varmış, ama… Bunun kaydı hiç tutulmamış. O yüzden de, nesilden nesile aktarımda hep sorun olmuş.
Bildiğim kadarıyla, 16 ev için birer kısa hikâye ve görsel içerik ortaya koyacaksınız. Peki, bunlar paylaşılacak mı?
Bizler, bu projeyi, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın desteği ile yapıyoruz. Sivil Düşün, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından, aktivistler ve sivil toplum örgütlerine hızlı ve esnek destek sağlamak üzere tasarlanan bir program. Bu anlamda, ortaya çıkacak bu filmler, hem ulusal hem de uluslararası medyada paylaşılacak. Avrupa Birliği kapsamında, bu filmler, gösterimlerle herkese ulaştırılmaya çalışılacak.
Her çalışma sonunda, çalışma yapılan evin girişine ‘Hafıza Panosu’ asılacak. Bunun anlamı nedir?
‘Hafıza Panosu’ dediğimiz şey… Biz, bu hikayelerin video kaydını tutuyoruz ama, yazılı da bir belge olsun elimizde, bunu istiyoruz. Bu panolar da bunun karşılığı. Bu kapsamda, her mekânın girişine, A2 boyutunda, Türkçe ve İngilizce olarak asılacak bu panolarla beraber, o mekânda bizlerin dinlediği, o mekâna dair bir hikâye paylaşılacak. Böylece, bu sokaklarda gezen insanlar, baktıkları yapıya sadece eski yapı olarak değil, hikâyesi olan evler şeklinde bakacak. Zira bu yapılar, nefes alan yapılar. Yaşayan yapılar. Kendi hikâyesi, hatta hikâyeleri olan yapılar. Bizler de bunların bilinmesini, okunmasını istiyoruz açıkçası.
Proje kapsamında 16 ayrı Antakya evinde, görsel ve yazılı yayın çalışması yapılacak. Bir bakıma, bu 16 eski evin hikâyesini ortaya çıkaracak ve paylaşacaksınız. Peki, benzer noktada durması gereken kurumlara da bu anlamda bir tavsiyeniz olur mu?
Aslında şöyle bir şey var… Bizler, bu projeyi, Büyükşehir Belediyesi ile yapmak istedik aslında. Çünkü dedik ki, aslında bu, ‘Hafıza Panosu’ işi, belediyenin yapması gereken bir şey! Bu anlamda Belediye ile görüştük. O dönem, , Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın desteği için henüz başvurmamıştık. İlk görüşmede, ‘olabileceğini’, birlikte bir çalışma yapabileceğimizi ifade ettiler, ama… İkinci görüşme olmadı. Çünkü görüşmeye gelmediler! Böyle olunca da, biz de projemizi Avrupa Birliği’ne taşıdık ve gereken desteği aldık. Ama Büyükşehir Belediyesi ile ortak hareket etme düşüncemiz hala var. Ama ne yazık ki, kendilerine bir türlü ulaşamadık.
Yani, olması gerekeni, yani yerel noktadaki işbirliğini ortaya çıkaramadığınız için, yönünüzü değiştirmek zorunda kaldınız. Acaba maliyetlerden mi korktular?
Yok, bizler asla bir mali taleple gitmedik. Hatta dedik ki… “Biz, hiçbir şey istemiyoruz. Bu çalışmayı gönüllü olarak yapacağız. Siz sadece bu çalışmanın bir ortağı olun. Bu projenin altında ‘Büyükşehir Belediyesi’ de yazsın istiyoruz.” Ama olmadı.
Aslında ifade ettiğiniz şeyin en net örneklerinden biri, zorlu bir restorasyon projesi ile ortaya çıkartılan, Antakya Uzun Çarşı içindeki Kurşunlu Han… Eski bir Osmanlı Hanı, ama oraya gidenleri kocaman bir isim tabelası dışında karşılayan bir şey yok. Mesela, burası için de bir ‘Hafıza Panosu’ düşünülebilir, değil mi?
Tabi ki… Bence bu proje, buna ve benzerlerine de kesinlikle çok iyi bir örnek olacak. Hatta inanıyoruz ki, bu çalışma ’16 Ev’ ile sınırlı kalmayacak, devam edecek. Ben şuna da inanıyorum… Bu çalışmanın sonunda, proje ile ortaya konanlar netleşince, Büyükşehir Belediyesi de bizlere ulaşacak! Belki de onlarla beraber, geri kalan evlerin hikâyelerini yapmaya devam edeceğiz.
Son soru… Logonuz neden ‘salyangoz’?
Salyangoz… Çünkü salyangoz, kendi içinde yaşayan ve kendi kendine uyarlanabilen bir canlı. Biz de bir mahalle derneğiyiz ve kendi içimizdeyiz. Kendi kendimize uyarlanıyoruz, ama büyüyoruz da aynı zamanda.
Teşekkürler…
-Tamer Yazar-