Bu demir yığını!

Ne Olacak? Dünya’nın en önemli mozaik koleksiyonlarından birine sahip olsa da, sıkıntıları ve sorunları ile onu gündemde tutanların paylaştığı en büyük başarısızlık, mimari görseli önüne kondurulan, ama ilk günden ‘çalışamaz’ raporu (!) verilen bir su değirmeni! 2014 Aralık ayında, dönemin Başbakanı, Bakanları, üst düzey protokolü ve kalabalık bir katılımcı profili ile kapılarını ziyaretçilerine ‘erkenden’ açmak […]

Ne Olacak?

Dünya’nın en önemli mozaik koleksiyonlarından birine sahip olsa da, sıkıntıları ve sorunları ile onu gündemde tutanların paylaştığı en büyük başarısızlık, mimari görseli önüne kondurulan, ama ilk günden ‘çalışamaz’ raporu (!) verilen bir su değirmeni!

2014 Aralık ayında, dönemin Başbakanı, Bakanları, üst düzey protokolü ve kalabalık bir katılımcı profili ile kapılarını ziyaretçilerine ‘erkenden’ açmak durumunda kalan Hatay Arkeoloji Müzesi, bin 700 eser ve 16 bin metrekare ile başladığı yolunda artık çok daha kalabalık ve çok daha büyük. Aradan geçen yaklaşık 4 sene içinde yeni sergi alanlarının hizmete girdiği Müze, son olarak Lahitler Salonu ile adından bir kez daha söz ettirdi.
-MÜZE VE MİMARİ-
Hatay’ın ‘Arkeoloji Müzesi’ başlığında yükselen bir soru, dünyanın her noktası için de aynı aslında! Sahi, müze yapmanın kendisi, bir sanat biçimi haline ne zaman geldi? Cevap oldukça net aslında… Son 20 yılda, koleksiyonlarını genişletmeleri için, varlıklı müşterilerin yaptığı bağışlarla, müze mimarisi de neredeyse içinde barındırdığı sanat ve tarih kadar önemli bir hale geldi. Bu trendin, Frank Gehry’nin Bilbao Guggenheim Müzesi tasarımıyla başladığı ve dünyanın pek çok yerinde, dev geometrik behemotlardan heykelimsi yapılara kadar, akıl almaz çeşitlilikte ortaya çıktığı söylenebilir. Ünlü Mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan İspanya’daki bina, 20. yy’ın çığır açan yapılarından biri olarak Bilbao kentinin odağı olmuştur. Tasarım; güneşte parlayan, yansıtıcı titanyum kaplama duvarlarıyla hem akıcı hem de geometriktir.
Bir diğer örnek, Royal Ontario Müzesi. Royal Ontario Müzesi’nin ‘Michael Lee-Chin Crystal’ eklentisi, bir düğünde peçete üzerine çizilen bir eskizle başladı. Berlin asıllı Mimar Daniel Libeskind’in tasarımı, orijinal tarihi tuğla binanın aksine, cam ve metal birleşimi ile yaratıldı.
Londra merkezli Mimar Zaha Hadid ise Rosenthal Çağdaş Sanatlar Merkezi’ni kendine özgü “dekonstrüktivist” stiliyle, birbirine yapışmış, zaman zaman altındaki yaya kaldırımına taşan, siyah ve beyaz şekillerden meydana getirmiş. Beton ve mat siyah alüminyumdan yapılmış olan Çağdaş Sanatlar Merkezi, çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Mimari ile Müze kavramlarının estetikle buluştuğu örneklerin sonuncusu Japonya’dan. Osaka Ulusal Sanat Müzesi, kanatlarını havaya doğru kaldırarak yere konmuş dev bir metal böcek görünümündedir. Binanın titanyum kaplı çelik tüplerden yapılmış dış kabuğu, müzenin içindekileri gizleyen, göz alıcı bir yapıdır. Alanın kısıtlamalarından dolayı, Cesar Pelli & Associates, binanın büyük kısmını yerin altına gömerek, sadece çelik çerçeve ve cam aydınlıkları cadde hizasından görünür kılmıştır.
-BİZDEKİ Mİ?-
Dışarıdan bakıldığında ‘klasik bir AVM’ ya da Adliye Binası görünümünde olduğunu söyleyen çok olsa da, Hatay Arkeoloji Müzesi için paylaşılan en net eleştiri, 2014 Aralık ayında yapılan açılışı ile beraber ‘hurdaya’ çıkartılan, ön cephesindeki devasa su değirmenine yönelik!
2017’deki kelimelerimiz ile devam edelim mi?
“Dünyaca ünlü… diye başladığımız cümlelerin sahibi Hatay Arkeoloji Müzesi’ne gelenleri, devasa boyutta bir su değirmeni karşılıyor. Projenin aslını çok kişi bilmez. Zira bina girişinin hemen yan tarafına eklenen su değirmeni, kendisine ait bir su havuzu içine kondurulmuştur, ki projeyi hazırlayanlar, değirmenin dönmesini ve üzerindeki haznelerin de bu suyu bir taraftan alıp diğer tarafa dökmesi üzerine plan yapmıştır. Ancak ne proje plana uymuş, ne de plan gerçeği omuzlamış! Antakya’nın sert esen rüzgârını iyi hesap edemeyenlerin projesi bu yüzden daha ilk günden rafa kalkmış! Çünkü buna dair ilk denemede, değirmenin taşıdığı su, Müze giriş noktasından geçenlere kadar ulaşmış! Bu da, oldukça iddialı bir ‘görsellik’ hesaplayanların yarı yolda kalmasına neden olmuş. Böylece, elde hiç çalıştırılamayan, kocaman bir demir yığını kalmış.”
-SORUMUZ NET-
Şimdi 2018 Eylül ayı kelimelerimizle soralım! Dünya’da ‘müze ve mimari’ başlıklarında ortaya konan bunca iddialı projenin gölgesinde seçilen ‘bina tercihimizi’ değil ama, bina önünde ‘demirden bir hurda yığını’ halindeki değirmen hikayesini daha ne kadar gelen ziyaretçilerle paylaşmaya ve bu garip görselliği omuzlamaya devam edeceğiz? -Tamer Yazar-

Exit mobile version