Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bu Haber Çocukların…

Bu haber Hatay’ın ve bizlerin… Zeynep Bilgehan: “Hatay Kırıkhan’da ağır

Bu haber Hatay’ın ve bizlerin…

Zeynep Bilgehan: “Hatay Kırıkhan’da ağır bir yoksullukla boğuşan aileler, ilkokul çağındaki kız çocuklarını aylık 650-3 bin TL arasında bir ücretle zengin ailelere hizmetli olarak veriyor. Mahalleye gittik, isyan edenlerle, seslerini duyurmak isteyenlerle konuştuk.”

Türkiye topraklarında çocuklara dair bazı hikâyeler çok anlatılmaz, aslında fısıldanmaz da… İnsanlar, sorduğunuzda önce birbirlerine bakar, ardından kelimelerini geri çeker, finalde de kendilerini… Anlarsınız, anlatılamayanların suskunluğunda saklanan bir şeyler olduğunu… Ve siz de susarsınız, ta ki anlatan birileri çıkana kadar! Zeynep Bilgehan’ın Hürriyet Gazetesi için yaptığı haberin detayları da, anlatmaya karar verenlerin detaylarında yükselen bir Hatay hikâyesi… Hatay’ın çocuklarının hikâyesi… Çok bilinmeyen, hatta hiç bilinmeyen hikâyesi…
Anlatılan yaşam hikâyelerinin koridorlarında ilerleyen her adımınızda sizi omuzlarınızdan tutup da sarsan bir gerçek var, birazdan okuyacaklarınız arasında! Yoksulluğun formatladığı yeni hayatlar var! Haberin girişinde paylaşılan… “12 yaşındayken -ağaya hizmetli- olarak gönderildim. Ağalar, taksilerle gelir kızları ailelerinden alırdı. Ne çocukluğumu, ne genç kızlığımı yaşadım. Okulu bıraktım… Hep ağladım. Burası hâlâ böyle…’ 40 yaşındaki Gökçen Fışkın’ın anlattığı bu kölelik sistemi, yaşadığı topraklarda 20 yıldır sürüyor… Hatay Kırıkhan’a bağlı Barbaros Mahallesi’nde ağır bir yoksullukla boğuşan aileler, ilkokul çağındaki kız çocuklarını aylık 650 – 3 bin TL arasında bir ücretle zengin ailelere hizmetli olarak veriyor. Mahalleye gittik, isyan edenlerle, seslerini duyurmak isteyenlerle konuştuk” şeklindeki cümleler bakın nasıl devam ediyor…
-AĞALARA HİZMET-
Mahalleye girer girmez, bizi önce derin bir yoksulluk karşılıyor; yıkık evler, bozuk yollar, zayıflıktan kemikleri sayılan atlar, kedi ve köpekler… Sakinleri bize önce şüpheli gözlerle bakıyor. Çünkü yıllardır Roman oldukları için toplum tarafından ‘görmezden gelinme’ye alışıklar… Bulunduğumuz yer, Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı Barbaros Mahallesi. Türkiye’de 2 ila 5 milyon arasında Roman yaşıyor. Hatay, nüfusa oranla en yoğun yaşadıkları illerden. Yaklaşık 100 bin kişiden oluşan Roman nüfusu, Kırıkhan ilçesinde beş mahalleye dağılmış. Hatay Roman, Abdal ve Domlar Birliği Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Veysel Toplar’ın verdiği bilgiye göre, Horasan’dan gelen dedeleri önce Hatay’ın köylerine yerleşmiş. Ardından Kırıkhan’a göç etmiş. Eskiden çadırlardan oluşan 12 bin nüfuslu Barbaros Mahallesi’nin de yüzde 95’ini Roman gruplar oluşturuyor. Yıllardır yoksulluk ve imkânsızlıklarla mücadele eden mahalle sakinlerinin geçim kaynakları hurdacılık, zurnacılık ve kendi anlatımlarına göre ‘kız çocuklarını ağalara hizmetli vermek’. Yani ailelerin kız çocuklarını, ilkokul ikinci veya üçüncü sınıftan sonra okuldan alıp Türkiye’nin dört bir yanındaki varlıklı ailelere ‘hizmetli’ olarak göndermesi…
-NİYE OKUTAYIM!-
Mahallenin anlattığı bu konuyla ilgili detaylı bilgileri Veysel Toplar’dan dinliyoruz:
“Mahallede, ‘alışverişçi’ denen aracılar var. Kızları alıp, Hatay içindeki ilçelere veya başka illere yollarlar. Son 10 yıldır bir ‘aracı’ var. Çocuk başına 400 lira alır. Tek seferde Gaziantep’e beş-altı kız götürdüğünü bilirim. Bu sayede arabasını yeniledi. Ailelerse, kızların yaşına ve becerisine göre 650 ila 3 bin lira arasında para alır. Kızlar, gittikleri evde ya çocuk bakar ya temizlik yapar.”
Toplar, bu durumun en az 20 yıldır devam ettiğini, ama azaltmaya çalıştıklarını söylüyor:
“Aile, komşusunun kızını hizmetli verip sonra araba yenilediğini görünce, kendi çocuğunu vermeye niyetleniyor, “Çocuğumu niye okutayım, öğretmen, savcı mı olabilecek ki” diye düşünüyor… Benim yedi kız kardeşim var. En büyüğü hariç hepsi ‘hizmetli’ gitti. Bir kız kardeşim İstanbul’da dört sene kaldı, bir ev parası toparladı. Rahmetli annem de kız alıp götürürmüş. Geçmişe sünger çekip yeni sayfa açmak istiyoruz. Kızlar gittikleri evde her türlü şiddet ve istismara da maruz kalıyor. Bu düzene isyan ediyoruz. Kızlarını göndermekten memnun olan ailelere de tepkiliyiz.
Yıllardır ayrımcılıkla mücadele ediyoruz. Başkalarıyla iç içe yaşar, ama kimliğimizi daima saklardık. Başımıza iş geldiğinde karakola gidemez, derdimizi anlatmazdık. Hor görülürdük. Bu durumu kırmak, kendi ayaklarımız üzerinde olabilmek için çalışıyoruz. Çocuklarımızın eğitimi için de mücadele diyoruz. Hiç okula gitmeyen 110 çocuğun 85’i artık okullu. Devamsızlığı olanları araştırıyor çözüm arıyoruz.”
-8 YAŞINDAYDIM-
Çocukluğunu ‘ağa hizmetlisi’ olarak geçirmek zorunda kalanlardan biri, Veysel Toplar’ın eşi 40 yaşındaki Selma Toplar. Selma Toplar, beş çocuklu bir aileye doğdu. Çiftçi babası öldükten sonra, annesi geçim sıkıntısına girince bir gün eve ‘aracı’ geldi.
Devamını Selma anlatıyor:
“Recep Amca vasıtasıyla, ablamla birlikte bölgenin zengin ailelerine ‘hizmetli’ verildik. Ben, ikinci sınıfa gidiyordum. Sekiz yaşındaydım. İstanbul’a gittim. Ablam 10 yaşındaydı. O, Reyhanlı’da çiftliğe gitti. İstanbul’daki ailenin yanında 10 yıl kaldım. Ben şanslıydım, bana kötü davranmadılar. Ailenin bir kızları vardı. İlk karşılaşmamızı çok iyi hatırlıyorum. Ayağımda naylon ayakkabı vardı. Ben içeri girer girmez, ‘Anne, Selma’ya bir ayakkabı alalım…’ dedi. Götürdüler beni, kıyafet aldılar, okula yazdırdılar. İki yıl daha okuyup ilkokulu bitirdim, ama ortaokula başlamadım. Ağır iş yapmıyordum. Toz alırdım, bulaşık yıkardım, kahvaltı hazırlardım. ‘Ben niye okumuyorum’ demek hiç aklıma gelmedi.”
-ÇOCUKLUĞUM!-
Gökçen Fışkın, 38 yaşında. Hurdacı babasının, onu ilk kez 12 yaşındayken ‘ağaya hizmetli’ göndermek zorunda kaldığını anlatıyor:
“Tanımadığım insanların evine gittim. Ne çocukluğumu, ne genç kızlığımı yaşadım. Beşinci sınıfı bitirdikten sonra okulu bıraktım. Oysa çok başarılıydım. Buraya ağalar taksilerle gelirdi. İki ya da üç yıllığına kızları alırdı. Ya çocuk bakmaya ya da temizliğe giderdik. Mecburduk. Annemden babamdan ayrı kaldığım için ağlardım. Hep evdeydim, hiç dışarı çıkmazdım. İlk gittiğim evde dört yıl kaldım. 5-6 yaşlarında bir çocuğa baktım. Oysa kendim de çocuktum. Biraz büyüyünce İstanbul’da temizliğe gittim. İki sene kaldıktan sonra tekrar Antakya’ya geldim. 20 sene çalıştım. Kazandığım parayla babam ev yaptırdı, araba satın aldı. Burası böyle… Çocukları okutmuyorlar. Okuyabilseydim askeriyede olmak isterdim. O yüzden elimden geldikçe kendi çocuklarımı okutmak istiyorum.”
Gökçen Fışkın bize bunları anlatırken, eve gelen bir ziyaretçi söze giriyor… “Evet, ben de gittim. İki kızım da gitti. Mecburduk, mecbur kalıyoruz!”
-KÖLELİK SİSTEMİ-
Roman grupların hakları için çalışan Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, sorunun çözümünün ne olduğunu şöyle anlatıyor:
“Buradaki insanlar çok yoksul. Bölgede Romanlara karşı ön yargı ve ayrımcılık çok fazla. O nedenle geçinebilmek için ya toplumun yapmadığı işleri yapıyorlar ya da yeni iş alanları yaratıyorlar. Aile geçimini üstlenecek en kolay işçiler, çocuklar… Dolayısıyla, ailenin en büyük gelir kaynağı, çocukları… Yokluğun, yoksulluğun neden olduğu bu durumu ortadan kaldırmak için devletin kalıcı politikalar üretmesi gerekiyor. Yoksa gelenek haline dönüşmüş bu durum sadece yasaklarla ortadan kalkmaz. Bu sorun Hatay’a has! Çünkü bölgede ihtiyaç var. Zenginler fazla. Eskiden ‘besleme’ler vardı. Bunu yapan fakir köylülerin yerini Romanlar aldı. Ama beslemelerin çok altında, kölelik seviyesinde çalışan bir sistem var.”
-ÇÖZÜM BEKLİYORLAR-
Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, bölgedeki eğitim hizmetleriyle ilgili şu bilgiyi paylaşıyor:
“Yeni eğitim-öğretim döneminde, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde bulunan Mehmet Akif İlkokulu’nun yıkılmasıyla 300 Roman öğrencinin kaydı çevrede bulunan iki farklı ilkokula verildi. İkâmet adreslerinden yaklaşık iki kilometre mesafedeki okullara altgeçit ya da üstgeçit bulunmayan iki anayoldan geçerek gitmek zorunda kalan öğrenciler, okula tek başlarına gidememeye başladı. Kimi veliler, günlük işlerini ve çalışmalarını bırakarak ücretsiz bir servis ayarlanması umudu ile çocuklarını şimdilik kendileri okula götürüp getiriyor. Ancak bu süreçte çocuklarını her gün okula getirip götüremeyecek olan veliler, çocuklarını okula göndermeme kararı aldı. Şu anda 300 öğrenciden 100 öğrenci okula devam ediyor. Bu yol sorununa bir çözüm bulunamazsa, korkarız ki geri kalan 100 öğrenci de okula devam edemeyecek…”
-AYRIMCILILIK-
Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) ve Sıfır Ayrımcılık Derneği’nin ortak hazırladığı, ‘Görmezlikten Gelinen Eşitsizlik: Türkiye’de Romanların Barınma ve Eğitim Hakkına Erişimi’ Raporu’na göre, Türkiye’de 2 ila 5 milyon arasında Roman bulunduğu tahmin ediliyor. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve İngiltere Büyükelçiliği’nin desteğiyle hazırlanan rapora göre, Türkiye’deki Roman gruplar nefret söylemi ve şiddet tehdidinin hedefi oluyor, aşırı yoksulluk ve dışlanmayla, hayatlarının neredeyse her alanında ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bu gruplara mensup çocukların okula kayıt oranı çok düşük. Roman çocukların okuduğu okullara atanan öğretmenlerin atama süresi dolmadan kurumdan ayrılmaya çalıştığı ve bu okulların, ‘sürgün yeri’, norm kadro fazlası öğretmenlerin görev yaptığı okullar olduğu ifade ediliyor. Roman çocukların maruz kaldığı bir başka uygulama, özel eğitim ve rehberlik merkezlerine yönlendirilmeleri. Yani çocuklar, engelli olmamalarına rağmen bu merkezlere yönlendiriliyor. Sıfır Ayrımcılık Derneği temsilcileri, sahada yaptıkları araştırmalar sırasında İstanbul, İzmir, Gaziantep, Kilis, Antakya ve Manisa’da bu uygulamanın gerçekleştiğini gözlemlediklerini belirtiyor. -Tamer Yazar-