Bir yandan ekonomik kriz, öte yandan artan işsizlik.
Medyaya yansıyan haberlere göre, ülkemizde:
Her üç kadından biri,
Her Dört üniversite mezunundan biri,
Her beş gençten biri,
İşsiz durumda.
Gelişmiş yada gelişmekte olan ülkelerin hiçbirinde böylesi bir işsizlik oranına ve işsiz ordusuna rastlamanın mümkün olmadığı kanısındayız.
Sorumlu mevkide bulunanlar, giderek artan bütçe açığını kapatabilmek, giderleri karşılayabilmek için zorunlu olarak vergilerde artışa gittiklerini açıklıyorlar.
Son olarak torba yasa ile vatandaşın sırtına yüklenen zamların çekilemez bir boyutta olduğu, ekonomistler tarafından dile getirilmektedir.
Böylesi bir ortamda, kanaat önderlerinin ve sorumluluk mevkiinde bulunanların, ulusça tasarrufa gidilebilmesi için olumlu adımlar atması ve atılacak olan bu adımların, vatandaş nezdinde örnek olarak kabul edilmek suretiyle, giderlerde topyekûn bir tasarrufa gidilmesi için gerekeni yapacak bir ortamı sağlamaları zorunludur.
Ama ne yazık ki gelişmeler bunun tamamen aksini gösteriyor.
Motorlu taşıtlardan alınan verginin önce % 40 olarak hesaplanacağı açıklandı ise de, daha sonra % 25 te karar kılındı. Bu durum Nasrettin Hoca’nın “eşeğini semeri ile kaybettikten sonra semersiz bulması sonucu gösterdiği sevinç tezahürünün değişik bir örneğini” oluşturmaktadır.
Açığı kapatmak için, zam üstüne zam yapılırken yönetim kadrosunda bulunanlar lüks harcamalardan bir türlü vazgeçemiyorlar. Buna gerekçe olarakta “devletin şerefi para ile ölçülmez” anlamına gelen sloganları kullanıyorlar.
Elbette ki devletin onuru için her türlü fedakârlık yapılır, her türlü özveride bulunulur ve gereken harcamalardan da kaçınılmaz.
Ama bunun bir ölçüsünün ve bir sınırının olması gerekir.
Sınırsız harcamalar, lüks ve şaşalı gösteriler, hiçbir zaman ne kişilerin, ne kurulların, ne de devletlerin itibarını, onurunu, şerefini yüceltmez. Aksine bunlar zaman zaman ters tepkide yapabilir.
Ekonomide yaşanan sıkıntı ve bütçe harcamalarının artması nedeniyle Başbakan Yıldırım “kamuda şaşaa ve debdebenin bitmesi” gerektiği anlamına gelen bir konuşma yapmıştır.
Doğrudur. Öncelikle yönetim kadrosunda görev alanların, lüks harcamalara son vermesi ve böylece örnek bir tutum ve davranış içine girmesi gerekir.
Ama uygulama böylemidir diye sorarsanız, uygulamanın bunun tamamen aksini gösterdiğini anlamaya şu örnek dahi yeterde artar bile.
Akdeniz’in incisi durumunda olan ve içerisinde 5-10 odalı bir yapının bulunduğu bir koyda, yaklaşık 350 odalı yeni bir yazlık köşk yada yalı yapılmasının, tasarruf sözlerinin havalarda uçuştuğu bir dönemde ne gereği, ne zorunluluğu vardır?….
Dile kolay. Yaklaşık 350 odalı bir yazlık yapılıyor.
Ne için?….
Yılın 5-10 günü içerisinde ikamet edebilmek ve rahatlıkla denize girip dinlenebilmek için…
Bu sıkıntı içinde olunulan, her türlü tasarrufun yapılması gerekliliği sık sık dile getirilen, vatandaşın kazancının iki ucunu bir araya zar zor getirerek günü kurtarma çabasında olduğu bir ortamda, 350 odalı bir yazlık!!!…
Bir yandan açığı kapatmak için vergiler arttırılıyor….
Bir yandan işsizlik oranı giderek artıyor….
Öte yandan 350 odalı bir yazlık yapılmak isteniyor.
Demezler mi ki: “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…”
YORUMLAR