Asi Nehri kıyısındaki ‘bakımsız’ ve ‘sahipsiz’ bırakılan ‘su kemerleri’ noktasında Bakanlığı da İl Kültür Müdürlüğü’nü de eleştiren Büyükşehir Belediyesi Kültür Danışmanı Kenan Yurttagül, Uzun Çarşı için basına yansıyan ‘Proje’ fotoğrafının da, bu konuda Büyükşehir’in ‘by-pass‘ edilmesinin de kabul edilebilir bir yanı olmadığını söyledi.
RÖPORTAJ: Tamer Yazar
Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin, eski Roma topraklarının Antakya başlığında toplanan coğrafyasına eklediği hassasiyetin en net isimlerinden biri olan, Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş’ın Kültür Danışmanı-Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü Kenan Yurttagül, son dönem ‘restorasyonu‘ ve ‘projelendirmesi’ ile gündemde yer almaya devam eden Uzun Çarşı konusunda önemli tespitlerde bulundu. Antakya’nın dışarıya ne derece anlatıldığına dair oldukça çarpıcı saptamalarda da bulunan Yurttagül’ün en net eleştirilerinden biri, kent merkezindeki bazı tarihi noktaların ‘sahipsizliği‘ ve bu sahipsizlik noktasında yaşanan kayıplar oldu. Sorularımıza oldukça net cevaplar veren Yurttagül, eleştirilerine çözümleri de eklemeyi ihmal etmedi. Başlayalım mı?
Birçok medeniyetin dönemler içinde biriktirdiği tarihe ve kültüre ev sahipliği yapmış, kalan emanetleriyle de bu tarihi ve kültürü fısıldamaya devam eden bir kent, Antakya. Peki, kendini dışarıya iyi anlatabiliyor mu sizce?
Antakya kendisini yeterince anlatabiliyor mu? Bunun cevabı, ‘hayır’… Peki, bunu yapması gerekenler kim? Antakyalılar! Antakya’nın dışından gelenler değil! Antakya’nın dışından gelenler derken tenzih ediyorum… Vali’yi, Kültür Müdürü’nü, ilgili daire amirlerini… Onlar Antakya’yı bilemeyebilirler. Çünkü gelip geçtikleri için, kalıcı değiller. O yüzden Antakya’yı asıl ‘anlatması’ gerekenler bu kentin meslek odaları, bu kentin sivil toplum örgütleri, yani bu kentin insanları…
Bir şehri tanıtmanız için önce o şehri tanımanız lazım. Peki, tanıyor muyuz? Hayır, tanımıyoruz. Hiçbir şeyini bilmiyoruz. Belki 50 sene önce, bu şehir daha küçükken, insanlar bu şehri daha fazla tanıyordu ve farkındaydı, ama… İçinde yaşadığımız şehir büyüdükçe tanınmaz bir hale geldi. Peki, ne yapılabilir? Yapılması gereken ilk şey, bu şehri öncelikli olarak Antakyalılara tanıtmak! Öyle uzun uzadıya bir tarih dersi değil gereken. Çünkü bu kentin dününden bugününe kimlerin gelip geçtiği biliniyor.
O halde bu ‘tanıma’ noktasında öncelikli olarak durması gerekenler, bu kenti yönetenler, bu kent adına ‘söz sahibi‘ olanlar olmalı. Kim bunlar? İfade ettiğimiz gibi… Sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, Valilik, Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve ilçe belediyeleri… Tamam da, bu saydıklarımız bu kenti ne kadar tanıyor? İşte asıl olarak bunu konuşmak lazım.
Peki, yeterince tanıyorlar mı?
Bir toplantıda, ‘Antakyalılar, Antakya’nın farkında değiller‘ diye bir tabirde bulunmuştum. Haklı olarak, toplantının başkanlığını yapan kişi, ‘bu ifadeyi -çok farkında değiller- diye düzeltir misiniz’ demişti. Ben de ifademi bu yönde değiştirdim. Peki, ne yapacağız? Ne yapmamız gerekiyor? Tanıtımı nasıl yapacağız? İnsanların tüm bunları oturup da okumasını bekleyemeyiz. Aslında yapılması gereken tek şey, kafasını kaldırıp şehre şöyle bir bakmak. Çünkü bu şehre yapılacak en büyük iyilik, bu şehre dokunmamak! Ama dokunacağınız yerleri de iyi seçmek…
Hatay Büyükşehir Belediyesi olarak, Antakya’nın ‘anlatılması’ ve ‘tanıtılması’ adına yaptığınız bu anlamda bir girişim oldu mu?
Evet… Biliyorsunuz, Asi Nehri kenarında ‘su kemerleri‘ vardır. Bu kemerler ile ilgili olarak, yaklaşık 2.5 sene önce Kültür Müdürlüğü’ne bir yazı yazıldı. ‘Burayı alalım ve restore edelim‘ diye… ‘Ya da restorasyon kısmını vermiyorsanız eğer, bu tarihi yapının etrafına bir çevre düzenlemesi yapalım, park yapalım ve ışıklandıralım ki, Antakya’ya gelenler bir ‘destinasyon’ daha kazansın ve görsün’ şeklinde…
Bu anlamda, ‘Antakya’yı Antakyalılara en iyi şekilde nasıl tanıtabiliriz‘ sorusunun cevabı oldukça net! Bunun en kolay yolu, tarihi derinlere inen bu değerleri ön plana çıkartmak… Bahse konu su kemerinin etrafına çevre düzenlemesi yapıp ışıklandırdığınızda ve bir de yanı başına hikayesini yazdığınızda, yani Antakya içinde daha fazla destinasyon, gelen ziyaretçilerin dolaşabileceği daha fazla alan yarattığınızda, Antakyalı işte o zaman içinde yaşadığı kentin farkına varacaktır ve farkında vardığı kenti de koruyacaktır.
Eldeki potansiyelin kullanılması halinde Antakya’nın hak ettiği yere ve hak ettiği ziyaretçi sayısına ulaşacağı yadsınamaz bir gerçek. Sizlerin de bu anlamda Seleucia Pieria – Samandağ – antik kentine dair bir çalışmanız var sanırım…
Üç sene önce bir proje yaptım. Seleucia Pieria – Samandağ – antik kentinin kazılma projesiydi bu. O projeyi yaparken birkaç çıkış noktam vardı. Birincisi, bu rüzgar güllerinin pervasızca her yere dikilmesiydi. Bu kentin tarihi ve kültürel alanlarını tahrip etmesini önlemekti. Bu projeyi yapmaya beni iten ikinci neden ise şuydu… Samandağ-Arsuz yolu tam anlamıyla açıldığı zaman, biliyorduk ki yanlış uygulamalar yapılacak. Bundan en fazla payını alacak kısım da Samandağ kıyı bandı ve antik kent olacak. Tam da bu noktada bir çalışma yaparak ve tarihi kentin sınırlarını da tam anlamıyla çizerek, ‘müdahale etmeyin‘ demek istedik açıkçası.
Biliyorsunuz… Kentin içinde çok sayıda kaçak yapılaşma var. Bu çalışma başlarsa, bu kaçak yapılaşmanın da önüne geçeriz diye düşündüm. Her şey yolunda gitti. Bu projeyi, ‘kültürel-ekonomik’, ama aynı zamanda sosyal bir proje olarak da düşündüm.
Burası için, İzmir ilindeki ‘EFES’ antik kenti gibi düşünün. Efes antik kentinin yılda 4 milyona yakın bir ziyaretçi kalabalığı var. Düşünün ki bu tarihi kent açıldığı zaman en az 1 milyon kişi burayı ziyaret için gelecek. Bu geliş, bölgede öncelikle kültürel, sonrasında ise sosyal ve ekonomik katkılar yapacak.
Demem o ki, siz eğer destinasyonların sayısını arttırabilirseniz ve halk da o destinasyondan para kazanır hale gelirse, ancak o zaman sahip olduğu eski eseri korur, korumaya başlar. Bunun yolu, insanlara bu anlamda nasıl para kazanacağını göstermek.
Biraz önce bahsi geçen Asi kenarındaki ‘su kemeri’ de buna dahil mi?
Evet, dahil… Açıkçası biz burada istedik ki, Belediye olarak bu alanı alalım, etrafını temizleyelim, dökülen taşları üzerine koyalım, ufak bir restorasyon yapalım. Ama yanı başına da yazalım ve hikayesini anlatalım, hangi dönemde, kimin döneminde yapılmış diye… Çünkü Antakya’da anlatılması gereken çok hikaye var.
Yapmak istediğiniz şey çok güzel. Merak edilen, Belediye olarak bu yöndeki talebiniz ‘olumlu’ bir karşılık gördü mü?
Açık söylemek gerekirse, Kültür Bakanlığı bu talebimize 2.5 sene içinde herhangi bir cevap vermedi.
Peki, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün bu konudaki tavrı nedir?
Açıkçası bilmiyorum. Onlara soracaksınız… Biz hep şunu söyledik, ki ‘neden‘ bekliyoruz? Restorasyonu siz yapın, Belediye olarak çevre düzenlemesini biz yapalım, ışıklandıralım. Gelen insanlar, gece de gündüz de burayı bilsin, fark etsin. Hem bu alan önemli de bir yürüyüş yolu olsun.
Sanırım, insanlar, ‘korunmadığını’ açık açık gördükleri şeyleri sahiplenme konusunda da zorlanıyorlar. Doğru mu?
Buna yüzde yüz katılıyorum. İnsanların eldekileri sahiplenmesini sağlamak için önce sizin bir şeylerin yapmanız lazım. Bunu göstermeniz lazım. Orayı restore etmeniz lazım.
Geçen yıldan bu yana süren bir proje var sanırım… Hatay Kültür ve Turizm Kümelenmesi Projesi! Bilmeyenler için, biraz konuşabilir miyiz?
Bir kitapçık oluşturulacak. Bütün Hatay’ın haritasını çıkartan bir kitapçık… İçinde ‘nerede yenir, ne yapılır ve nerede kalınır, neresi gezilir’ sorularına cevap veren bilgilerin olacağı bir kitapçık. Neredeyse bütün Hatay’ı dolaştık. Yeni yerler belirledik. Bunların arasında neler var? Mesela literatüre henüz girmemiş, sadece Yayladağı ilçesinde 4 Roma Köprüsü! İşte bu bağlamda bir çalışmamız var. Bu kente gelen insanın en az 3-4 gece burada kalmasını sağlamayı hedefliyoruz. Gelen insanları burada ne kadar çok konaklatabilirseniz, bu durumdan o kadar çok kültürel, sosyal ve ekonomik katkı alırsınız. Samandağ Projesi de bunun bir parçasıydı.
Kültürel mirasın korunmasından ve kent insanı noktasında bir sahiplenme yaratılmasından bahsediyoruz. Peki, kendi kentimiz adına bu ne kadar yapılıyor?
Öncelikle, kültürel mirasın korunup ortaya çıkarılması ve insanların da bu kültürel miras noktasında para kazanır hale gelmesi lazım ki, eldekini hem korusun hem sahiplensin. Kim yapacak bunu? Devletin kendisi ve devletin buradaki temsilcileri.
Aslına bakarsanız, bu konuda bir eleştiri ortaya koymak istemiyorum. Çünkü ilgili noktalardaki insanlar biraz fazla üzerine alınıyor. Ama şunun altını özenle çizmek gerekiyor ki, bu ülkenin birinci problemi ‘kültürel kalkınma’! Siz bunu çözmeden, ekonomik ve sosyal kalkınmayı yapamazsınız.
Mesela bakın, Hatay Büyükşehir Belediyesi olarak, Antakya Uzun Çarşı içinde bir sokak sağlıklaştırma projemiz var. Bu konuda arkadaşlar çalışıyorlar.
Tam da bu noktada sormak istiyorum. Çünkü Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde de bir projeden bahsediliyor, ki sanki sizlerden bağımsız ilerleyen de bir proje ve paylaşılan da bir Uzun Çarşı görseli var, AVM’yi andıran! Geleneksel çarşının aldığı son hal oldukça tartışmalı bir noktada anlayacağınız. Ne söylemek istersiniz?
Evet… Bu konuda basından okuduğum kadarıyla, Kültür Bakanlığı, ki Belediye’de kimlerle teması var, hatta var mı yok mu bunu da bilmiyorum ama… Uzun Çarşı için bir proje yapıyor ve ardından da ihaleye çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde gazetelerde de çıktı hatta. Ama biraz önce de ifade ettim. Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin Antakya Uzun Çarşı için bir Sokak Sağlıklaştırma Projesi var. Yani Uzun Çarşı tamamen bu proje bağlamında projelendiriliyor. Bunun bir örneği Gaziantep’te var ve orada da Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen bir proje ile çok güzel bir Uzun Çarşı kompleksi yaratılmış. Bizde de bu yöndeki proje çalışması sürüyor.
Yani durum şu ki… Hatay Büyükşehir Belediyesi bir proje yürütüyor. Ancak Bakanlık nezdinde de, ama kurumsal olarak sizden bağımsız ayrı bir proje yürütülüyor ve hayata geçirilmeye çalışılıyor. Doğru mu?
Şimdi, böyle bir çalışma sürerken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Büyükşehir Belediyesi ile temasa geçtiğini de sanmıyorum. Ama yanılıyor da olabilirim! Ama basına yansıyan kısmı için konuşursak eğer, ki bu konuda paylaşılan fotoğrafı görüyorum!
Siz de hatırlarsınız… Güzelim Antakya kaldırımları, kimi dönemin yöneticileri tarafından betonla kaplandı. Biliyorsunuz, bundan sadece 2 ay önce de, Antakya’nın Belediye Başkanlığı, eski Antakya içindeki bir yolu asfaltla kapladı. İçinde yaşanılan kent yeterince tanımadığı için de, ‘Yürüyemiyorlar, ben de asfaltla kaplıyorum’ deyiveriyorlar. Dışarıyı gezmeleri ya da dünyayı görmeleri ne yazık ki kent yöneticilerine yetmiyor. Gerçekten de yetmiyor. Birilerinin söylemesi lazım.
Düşünün ki, Kültür Bakanlığı, Antakya’yı hiç tanımayan bir müteahhite bu projeyi verecek ve Uzun Çarşı ile ilgili proje hazırlatacak. Nasıl bir proje? Kimlerle görüşmüş? Belediye ile teması var mı? Bunları bilmiyoruz…
Son olarak… Öyle görülüyor ki, ciddi bir iletişimsizlik var. Buna dair biraz da Müze noktasında konuşalım mı? Durum burada da aynı mı?
Evet… Hatta bunun somut bir örneğini paylaşayım sizlerle. Ankara’da yaşarken, Antakya’ya geldiğimde ziyaret ettiğim Valilere ‘yeni bir müzeye ihtiyaç var’ diye söylemiştim. Hatta o süreç içinde bu konuda ciddi anlamda bir arayışa da girildi. Sonuç mu? Şehrin dibine ‘müze yapacağız’ diye, gidip; arabaların yıkandığı, çocukluğumuzda piknik yapılan ve ‘soğuksu‘ diye tabir edilen mevkiinin üzerine ‘kazık’ çakarak ‘müze binası’ yaptılar. Oysaki ‘nem’, eski eserin düşmanıdır. Bunu bir Müzeci olarak söylüyorum. Uzun zaman bu konuda hizmet etmiş biri olarak söylüyorum.
O dönem 3 Proje ortaya kondu. Ben, 3’ünü de beğenmediğimi açıkça ifade etmiştim. O dönem Bakan Ertuğrul Günay da aynı şeyi söylemiş. Ve ardından çizilen dördüncü ve son proje, çıkan da eldeki! Düşünün ki, hayatında Antakya’ya gelmemiş birinden, hayatında müze projesi çizmemiş birinden Müze Projesi istiyorsunuz… O dönem söylemiştim, bir ulusal bir proje yarışması açılması hususunu da dile getirmiştim.
Geçenlerde, Taç Vakfı (Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı) eski Başkanı Mimar Sinan Genim ile konuştuk. Sinan, bu konuda bir proje teklifi yapmış. İstanbul’daki neredeyse bütün eski eserleri onaran bir isimden bahsediyoruz. Ama akıllarına bile gelmemiş bu sunulmak istenen proje. En azından ne yaparsınız, biliyor musunuz? Bilenleri davet edersiniz ve içinden en iyi olanı seçersiniz. Ama çıka çıka bu müze çıktı. Bugün Müze girişine baktığınızda gördüğünüz şey bir AVM girişidir, bir müze girişi değil! Bunu niye anlatıyorum. Basınla paylaşılan ‘projelendirilmiş’ Antakya Uzun Çarşı Sokağı da bir AVM sokağı gibiydi. Paylaşılan bu fotoğrafın kaynağı nedir bunu bilmiyorum ama… Eğer ki siz, insanları, Uzun Çarşı içinde ‘bir AVM koridorunda gezdirir gibi’ dolaştırmak istiyorsanız, bu olmaz. Yapılması gereken nedir? Amaç hizmet ise, Kültür Bakanlığı’nın, Büyükşehir Belediyesi ile oturup ‘biz ne yapabiliriz, Antakya’ya nasıl hizmet edebiliriz’ demesi.