Ama DÜN deneni de unutmadan…
Antakya’nın ‘dün’ hikâyesinin fısıldandığı Kurutuluş Caddesi’nde misafirlerine ‘hoş geldin’ diyen Luwi Otel’deyiz. Şuppi’den Orontes’e, Thyke’den Daphne’ye, her bir odası için tarih kokan bir sayfa açan, ama bunu yaparken de geleneği modern çizgilerle buluşturan, içinde soluk alıp verdiği kente inanan yatırımda ve o yatırımın genç temsilcilerindeyiz…
Röportaj/Tamer Yazar
Hatay coğrafyasının en eski yerleşim yerlerinden biri, Antakya. Binlerce yıllık geçmişi, medeniyetlere ev sahipliği yapan kimliği, onu eski Roma’nın en önemli şehirlerinden biri yapan hikâyesiyle, yatırımcıların da, dizi ya da film çeken yönetmenlerin de gözdesi.
Bugün, hem içinde yaşadığı kente inanan, hem de kentin tarihini sayfa sayfa misafirleriyle paylaşan 3 genç yatırımcı; Renan Harbiyeli, Kıvanç Amber ve Salih Çolakoğlu ile konuştuk. Luwi Otel’in, tarihin aydınlatılmış ilk caddesine bakan, yüksek tavanlı mekânındayız. Konuğumuz; Ezan, Çan, Hazzan seslerinin ev sahipliğinden hiçbir zaman yılmayan, Antakya…
O zaman, ilk sorumuzla başlayalım…
Anadolu coğrafyasının binlerce yıllık geçmişini inşa eden halklardan birinin ismiyle taçlandırdığınız bir otel yatırımınız var ama… Ben önce, bu yatırımın genç isimlerini tanımak istiyorum. Luwi’ye nefes verenler kimler?
Kıvanç Amber: Mesleki anlamda, Kahve Diyarı’nın işletmecisiyim.Üç ortak olarak da şimdi böylesi bir yatırım için bir aradayız.
Salih Çolakoğlu: Son 4 senedir Aile Hekimiyim. Yedi Tepe Üniversitesi mezunuyum. Üniversite hayatım sonrasında Antakya’ya geldim ve Cezaevi Hekimliğinden Reyhanlı Acil Hekimliğine, birçok yerde çalıştım. Üç arkadaş olarak bir araya geldiğimiz zamanlarda, hep ‘nasıl bir girişimde bulunabiliriz’ konusundaydık. En sonunda Luwi Otel ortaya çıktı ve şimdi de bu yatırımı daha da büyütme adına çalışmalarımız var. Eski ‘Saklı Ev Restoran’ı, sanatsal faaliyetlere de ev sahipliği yapmasını planladığımız Luwi Antakya Restoran haline getirme adına girişimlerimiz de buna dair.
Renan Harbiyeli: Antakya doğumluyum, Mimarım. Ayrıca spor faaliyetleri yapan bir işletmem var.
Şuppi, Orontes, Thyke, Antioch, Daphne, Titus, St. Pierre, Luwi, St. Simon ve Bakras… Odalarınıza, içinde olduğunuz coğrafyanın tarih ve kültür kokan adreslerinin isimlerini vermişsiniz. Bu, gelen misafirleriniz için de ilginç olmalı. Haksız mıyım?
Kıvanç Amber: Aslında, odalara verdiğimiz isimler çok fazla bilinmiyor.Belki Saint Pierre, Saint Simon ya da Şuppi biliniyor ama… Bunun dışında, detayları çok fazla bilinmiyor. İnsanlar “Şuppi…” diyorlar ve geçiyorlar! Biz biraz da yaşanan tarihi öyküleştirerek, odalarımıza konaklayan misafirlerimize detay vermeye çalıştık. O yüzden de bu isimleri kullanarak, detaylarıyla beraber onları daha bilinir kılmaya çalıştık.
Gastronomi için seyahat eden milyonlarca insan, her sene ciddi bir kalabalık oluşturuyor, Dünya turizmi içerisinde. Tam da bu başlıkta, merak edenler için sorayım… Sunumlarınız, Hatay Gastronomisinin zenginliğinde duran bir menü mü?
Salih Çolakoğlu: Gelen misafirlerimize zengin bir kahvaltı seçeneği sunuyoruz. Bunu yaparken de, her masada bulunan bir bilgilendirmeyle de sunulan tüm yöresel gıdaların ‘Türkçe/İngilizce’ açıklamalarını veriyoruz. Gelen misafirlerimizin burada yediği bir şey için, mesela Antakya Sürkü… “Neden bir Coğrafi İşareti var, neden bu yöreye özgü, İçeriğinde ne var, tarihi nereden geliyor” gibi sorulara cevap vermek istedik, ki bu da konuklarımızca çok beğeniliyor.
Sektör için zor dönemler ve sizler de bu zor dönemin yatırımcılarından biri oldunuz. Bu anlamda ciddi paralar harcayan biri olarak, sektörün, kent idarecilerinden beklentisi noktasında ne söylemek istersiniz?
Kıvanç Amber: Buraya gelen bir insan sadece yemek için gelmemeli! Yemeğe gelen bir kişi bir gece kalır, en fazla 2 gece kalır ve ardından geri döner. Bu anlamda, kalış süresini arttıracak olanakların arttırılması gerek. Evet, biz otel olarak en iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz, kentimizin de bu bakımdan tanıtımını yapmaya çalışıyoruz ama… Kapasitemiz sınırlı! O nedenle, şehrimize gelen insanların buradaki kalış sürelerini uzatacak destinasyon noktalarının arttırılması gerekiyor.
Salih Çolakoğlu: İnsanlar, “deneyim” istiyor. Farklı deneyim turları olmalı, ki biz bunu da yapmaya çalıştık, Luwi Otel kapsamında. Zeytinyağı, peynir, şarap ve sabun atölyeleri kurduk. Ama maalesef, korona ile beraber, bu projemiz başladığı gibi askıya alınmak durumunda kaldı. Ancak bu projeyi yeniden canlandırma düşüncemiz var.
Tercihini Luwi’den yana kullananları ne bekliyor? Sizi farklı kılan ne oluyor? Öyle bir cevap verin ki, kelimeleriniz, bu yazıyı okuyanlar için de bir resim de çizsin…
Salih Çolakoğlu: Buraya başlarken, bir derinliği ve sanatsal bir boyutu da olsun istedik. Sadece konaklama içeriğinde olmayan, ama buraya gelenin içini de ısıtan, gelenlere bir derinlik katacak bir mekan yaratmak istedik. Bence Luwi olarak en önemli farkımız bu.
Kıvanç Amber: Herkes bir otele gittiği zaman bir yatak, dört duvar ve bir televizyon görür, ama biz bunun üzerine çıkmak istedik. Biz, otelimize bir doku, bir can vermeye çalıştık. Bu doku ve canı da Antakya’nın tarihi ile yapmaya çalıştık.
Hatay, genelde, dışarıda yemekleri ve özellikle de künefesiyle anlatılan bir kent. Bu anlamda yanlış bir anlatımımız mı var?
Kıvanç Amber: Aslında yanlış değil, ama eksik anlatılıyor. Bakın, William Shakespeare, bir kitabında Antakya’dan bahsediyor. Zamanın Roma İmparatoru Julianus, Antakya halkı üzerine bir kitap yazıyor. Ama tüm bunlardan birçoğumuzun haberi dahi yok. O anlamda, sadece yemekle bu işler olmaz. Zira bu kentin ciddi bir tarihi-kültürel altyapısı var. Bunları ortaya çıkartmak ve insanları bilinçlendirmek lazım.
Gördüğüm kadarıyla, eski bir yapı burası. Başladığınız nokta ile bugünkü görüntü arasında dururken… Restorasyon süreci nasıl geçti, diye sorsam?
Renan Harbiyeli: Binanın restorasyonunu Mehmet Cemali yaptı. Biliyorsunuz, Kurtuluş Caddesi, Fransızlar döneminde açılmış bir cadde. Bu bölgenin tüm yapısı, şu an eski Antakya sokakları dediğimiz bölge gibi grift bir yapı içerisindeyken, Habib’-i Neccar’ın önünde yaptıkları bir kazı sonrasında buranın altındaki eski Roma caddesini keşfeden Fransızlar, eski caddenin üst tarafta da yaşaması gerektiğini düşünüp bu caddeyi düz bir hat şeklinde açmaya karar veriyorlar. Bu nedenle de bu hat üzerindeki birçok yapının bir kısmı yıkılıyor. Bu bina da o cephesi yıkılanlardan biri. Dolayısıyla bu binanın ön cephesi Fransız taş ustaları tarafından yapılmış bir cephe ve bu caddedeki tek kemerli yapıya sahip bir bina. Daha önce konak olarak kullanılmış. Cemali Ailesinin bu yapıya dair restorasyon çalışmasının ardından binayı bizler aldık ve otel olarak kullanıma açtık.
Eski bir kent, tarihi bir cadde, her biri kendi hikâyesi içinde derinleşen oda isimleri, taş ve ahşabın buluştuğu bir otel… İçeride ise bu anlatılanlara uygun geleneksel bir dokunuş var. Her şey, her detay, birbirini beslemiş adeta! Özel bir mimari dokunuş mu, yoksa her bir eşya ve parçayla bizzat mı ilgilendiniz?
Salih Çolakoğlu: Bu konuda, iç mimaride teyzemden destek aldık. Teyzem Müzeyyen Abdulhamit, Alaçatı’da yaşıyor ve oteller için mobilya tasarımları, dekorasyonu yapıyor. Buradaki düzenleme yapılırken, ‘oda isimleri, fikirleri, tarihleri, ne olması gerektiği’ gibi konularına biz karar verdik, daha sonra bu kararımızı kendisine ilettik ve dekorasyon anlamında destek aldık. Ürünlerin çoğu İzmir’den geldi. Koltuklar, biblolar, süs eşyalarının neredeyse hepsi… Seçtiğimiz isimlere özel bir doku yaratabilmek için de seramik ustaları tarafından yapılmış ürünler kullanıldı. Antakya’dan da aldıklarımız var tabi. Mesela perdelerimiz Antakya ipeğinden.
Renan Harbiyeli: Otelimize ismini veren medeniyet, Antik Luwi medeniyeti…Dekorasyonda, aslında Luwi medeniyetinin ve Hititlerin dokusunu, sanat eserleriyle ön plana çıkartmaya çalıştık. Her odanın dokusu, konsepti farklı. Her odanın sanat eserleri o odaya ait. Bu kentin tarihini ve kültürünü ön plana çıkartmaya çalıştık.
Hatay’da son dönem, butik otel konsepti oldukça genişleyen bir trend. Bu, bir taleple gelişen bir profil mi?
Salih Çolakoğlu: İnsanlar, tatile çıktıkları zaman rahatlamak istiyorlar.Bu, insanların ne beklediğiyle de ilgili bir şey. Butik oteller ise bu anlamda daha sıcak bir ortam sunuyor, o rahatlığı arayanlara. Gelenler, kendisini daha bir evinde hissediyor. Beklentilerine cevap buluyor. Bunun yanında, bir tarihinin ve dokusunun olması da var olana ayrıca bir ruh katıyor, bir derinlik katıyor. Gelenler de bu deneyimden etkileniyor. Bence bu sadece bizde değil, artık dünyada da tercih edilen bir konaklama şekli.
Renan Harbiyeli: Antakya’nın, Türkiye’de hiçbir şehre benzemeyen bir mimari ve kent dokusu var. Burası ne Arap, ne de Türk kültürü, ama tamamiyle kendisine özgü bir yapı. Bunun yanında, medeniyetler anlamında 7-8 katmandan bahsediliyor. Bu katmanların hepsinin bir etkisi görüldüğü için, gelen turist de kentin bu duygusunu yaşamaya geliyor. Bu duyguyu da, şehrin eski denen bu tarihi kısmında alabiliyor. Bunu da en iyi butik otellerde yaşayabiliyor.
Booking.com ve Hotels.com gibi sektörün nabzını tutan adreslerde hep yüksek oranlı beğenilere sahipsiniz. Bu kadar kısa sürede bu memnuniyeti yaratmak ve bunu da yerelden ulusala ve hatta uluslararası alana taşımak kolay olmadı sanırım.
Salih Çolakoğlu: Şüphesiz bunun için çok uğraştık. Yola ilk çıktığımızda, farklı mesleklere sahip olmamıza rağmen, bunu bir ders gibi çalıştık. Çünkü bilimsel verilere dayalı olarak bir işte başarılı olmanın tek yol olduğunu biliyorduk. Bu anlamda gerekli araştırmaları, veri analizlerini ve çalışmaları yaptık, ardından işe koyulduk. Elde edilen sonuçta bunların büyük etkisi oldu.
Renan Harbiyeli: Burada kurmaya çalıştığımız bir bakış açısı var, ama ekibimizin de bu konudaki çabası çok önemli ve çok değerli. İyi bir ekibe sahibiz, o anlamda kendimi şanslı hissediyoruz. Onlara da buradan teşekkür etmiş olalım.
Son olarak… Luwi için uzun vadeli planlarınız içinde ne var? Antakya’da başlayan hikâye, Antakya dışına da taşar mı bir gün?
Salih Çolakoğlu: Antakya dışına taşması için ve Antakya içinde büyümesi içingerekli çalışmaları yapıyoruz. İlk hedef olarak da, içinde kültür-sanat aktivitelerinin de olabileceği bir restoran (Luwi Antakya Restoran) işlemeciliği işine girmeye planlıyoruz. Öte yandan, burası dar bir şehir ve çok zorlu imar kurallarına sahip. Bundan dolayı şehir merkezinde büyümek hiç kolay olmuyor. Ama buna rağmen her fırsatı değerlendirmeye çalışıyoruz. Antakya dışına da taşar mıyız? Evet, aslına bakarsanız bu konuda da planlarımız var.
Teşekkürler