Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Karasu

“Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı içinde bunalıyorum…”

Temmuz ayının son haftası, tarihte önemli olayların yaşandığı bir haftadır.

23 Temmuz, Erzurum Kongresi’nin 103. Yılıydı.

Erzurum Kongresi, 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum’da toplanmıştır.

103. yıldönümünü kutladığımız Erzurum Kongresi’nde “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz” kararı ile ulusal sınırlar ifadesi ilk kez kullanılmış, vatanın bir bütün olarak savunulacağı ilk kez belirtilmiştir.

Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar, Kurtuluş Savaşı’nı da şekillendirmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, kongredeki kapanış konuşmasında; “Tarih şüphesiz bu Kongremizi ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.” sözleriyle ortaya koymuştur.

Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili; Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van’dan gelen 62 delege katılmış; 2 hafta süren kongrede alınan kararlar kurtuluş mücadelesinde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici olmuştur

Türkiye’nin parçalanmasına ve işgaline karşı direnmenin ilk örneklerinden biridir, Erzurum Kongresi.

***

23 Temmuz, Hatay’ımızın anavatana katılma günüdür.

TBMM, 30 Haziran 1939’da, Ankara Antlaşması’nı onaylamış ve 23 Temmuz 1939 günü yapılan törenle de Hatay Türkiye’ye katılmıştır.

Hatay’ın anavatana katılması, Yüce Atatürk’ün en büyük arzusuydu.

1938 yılı. Atatürk hastadır. Doktorların karşı çıkmasına rağmen Atatürk Mersin ve Adana’ya ziyarette bulunur. Amacı Fransa’ya gözdağı vermektir. Gezi amacına da ulaşmıştır.

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış olan, Hasan Rıza Soyak’ın “Atatürk’ten Anılar” adlı yapıtı Hatay’ın anavatana katılma sürecini ayrıntılarıyla anlatır.

***

24 Temmuz, Lozan Antlaşması’nın 99. yılıydı.

Lozan Antlaşası Ülkemiz tarihinde büyük önem taşır.

Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan zafer sonrası Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta imzalanmıştır.

Lozan Anlaşması, Osmanlı’nın Sevr anlaşması ile kaybedilen Anadolu’yu yeniden kazandıran anlaşmadır.

Lozan Anlaşması Atatürk ve İsmet Paşa’nın diplomatik zaferidir.

***

24 Temmuz, “Gazeteciler ve Basın Bayramı” idi. Osmanlı’nın son dönemlerinde, çıkan her gazete önce sansür heyetine yollanır; Sansür Heyeti keser biçer, uygun gördüğünü onaylar, görmediğini onaylamazdı. Bu uygulamaya, 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edilince son verilir… “Bundan 114 yıl önce “Sansürün kaldırılışı” günü olarak saptanır, 1946’da kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) girişimiyle “Basın Günü”, “Gazeteciler ve Basın Bayramı” olarak ilan edilir.”

Bilmiyorum kutlanacak bir şey kaldı mı?

Bu önemli olaylar ışığında 28 Temmuz Perşembe günü Antakya Ticaret Borsası Salonu’nda Sayın Naim Babüroğlu’nu dinlemek çok önemliydi.

Sayın Babüroğlu, Antakya Toplumcu Halk Gazetesi’nin konuğuydu. Kocaman salon tamamen doluydu.

Gazetenin sahibi Sayın Sinan Seyfittinoğlu’nun sunuş konuşmasından sonra kürsüye çıkan Naim Paşa, Yüce Atatürk’ün bilinmeyen birçok özelliğini duygusal, etkileyici bir dille anlattı. Dikkat ettim, başta eşim çok kişi gözyaşlarını tutamadı. Konuşmasından birkaç tümce:

“Selanik’te halktan biri olarak doğdu… Adı, Mustafa’ydı… Mustafa Kemal oldu… Gazi Mareşal Mustafa Kemal oldu…

Türk Milleti’nin en büyük evladıydı… Mazlum uluslar ve Türk Milleti O’na Atatürk dedi…

34 yaşında, Çanakkale’de Truva’nın intikamını aldı…

40 yaşında, 1683’te İkinci Viyana ile başlayan Türk çekilmesini, 238 yıl sonra Sakarya’da durdurdu…

Evliliği, fırtınalı denizde bir yolculuktu…

Savaşta yendiği düşmanının, O’nun önünde saygı duruşu tarihte bir ilkti…

“Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı içinde bunalıyorum…” dediği günler oldu…

“Beni hatırlayınız…” sözcükleri, hüzünlü bir veda gibiydi…

“Ölüm demek böyle olacak kızım…” dediğinde, sona yaklaştığının farkındaydı… Son anı, ulu bir çınarın

köklerinin sökülmesi misali, devlerin savaşında son perdeydi…

Türk gençliğine emaneti, çok sevdiği milletine vasiyeti oldu…

Tarihin kıskandığı bir lider… Ama bir insan…

Savaşın ve barışın efendisi…”

Teşekkürler Antakya Gazetesi, Teşekkürler Naim Babüroğlu Paşam.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER