Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bundan Sonraki Süreçte

Sıra bize ne zaman

Sıra bize ne zaman gelecek, bekliyoruz!

2015’te kurulan Kadıköy kurucuları arasında yer alan Cazu Tiyatro ekibinden Behiç Cem Kola ve Kadıköy Sanat Tiyatrosu’ndan Salih Usta, tiyatronun güncel sorunları üzerine konuşurken, konu, Antakya’lı Barış Atay’a ve son oyunu ‘Sadece Diktatör’e de geldi. Verilen mesaj mı? Oldukça net oldu…

‘OHAL gölgesinde tiyatro’ söyleşi dizisi kapsamında AGOS’dan Merve Ceyhan’ın paylaştığı haber, tiyatronun güncel sorunları üzerine yapılan samimi bir sohbeti gündeme taşırken, sohbetin dikkati çeken bir kısmı, Hatay kamuoyunun da yakından izlediği Antakya’lı Oyuncu Barış Atay ve son oyunu ‘Sadece Diktatör’ oldu.
-İLK ADIMDI!-
Son dönemde yaşananları dikkatle izleyen isimlerden biri olan Kadıköy Sanat Tiyatrosu’ndan Salih Usta,
Barış Atay’ın oynadığı ‘Sadece Diktatör’ oyununun yasaklanması sonrasındaki sürecin İstanbul-Kadıköy’de tiyatrolar arasında nasıl yankı bulduğunu ve bu süreci şöyle özetledi:
“Bu, aslında görünen bir şeyin ilk adımıy-dı. Bunun geleceği, bundan sonra da gelmeye devam edeceği aslında barizdi. Bundan sonraki süreçte sıra bize ne zaman gelecek, bekliyoruz. Devlet Tiyatrosu’na bir saldırı oldu, başka müdahaleler de oldu. Şimdi sırada biz varız. Bunun için hazırlıklı mıydık? Değildik. Ama içten içe bekliyorduk. Kadıköy Tiyatroları Platformu bir yandan, ortak hareket edebilmek adına bizim için bir güç. Böyle bir güven duymak da iyi geliyor. Bundan sonra saldırı olursa nasıl olur? Onu bilmiyorum. Umarım olmaz. Umarım tiyatro grupları olarak daha da küçülmeyiz.”
-TEPKİ KÜÇÜK KALDI-
“Kadıköy Tiyatrolar Platformu da, Oyuncular Sendikası da kınama metni yayınlayarak tepki gösterdiler” diyen, ancak ortaya konan tepkinin küçük kaldığına işaret eden, Cazu Tiyatro ekibinden Behiç Cem Kola ise şöyle konuştu:
“Bence, yapılan duruma göre gösterilen bu tepkiler çok küçük. Şöyle bir durum var… Tiyatro cemiyetinde ‘ben eylem yaparsam’, sadece tiyatronun içinde olan insanlar öğrenir. Dolayısıyla eylemi geliştirmek, seyirciye ulaşmasını sağlamak zorundayım. Diğer türlü, eylemi ancak birbirimize ulaştırırız. Benim yaptığım eylemi Salih öğreniyor, oysa Salih zaten eylemin bir parçası. Bunu dışarı çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Karar sonrası eylemde hepimiz canlı yayında ‘Sadece Diktatör’ oyununu okuduk. Dediğim gibi, eylemin destekçisiyiz. Ancak daha güçlü bir duruşa ihtiyacımız var böyle durumlarda. Yoksa tekrarında daha güçlü bir duruşumuz olacak mecramız kalmaz. Bu yüzden, tiyatrolar platformunun ve Oyuncular Sendikası gibi daha çok insana ulaşabilecek insanların daha iyi bir duruş sergilemesi gerekiyor. Anlıyorum, herkes korkuyor! Fakat bu korku bizim canımıza kasteden bir korku değil. Ben şu an insanları sokağa polisle çatışmaya davet etmiyorum. Daha farklı nasıl tepkiler üretilebilir, onu tartışıyorum.
-KORKMAMAK GEREK-
Sürecin, tiyatro yapma biçimlerini nasıl etkilediğine dair de konuşan Salih Usta, şöyle devam etti:
“Fındığın bile bir politikası var. ‘Fındık politikamız’ diye bir şey var. Politika kelimesinden korkmamak gerekiyor. Tiyatronun içinde de politika var. İnsanla uğraşıyoruz, insana bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Bar eğlencesi yapmıyoruz. Kaldı ki, bar eğlencesi yapıyor olsak, onun bile bir politikası var. Politikadan, siyasetin kendisinden korkmamak lazım. Hayatın, güncel olanın yanında değilsek zaten, biz neyi anlatacağız? Güncel olanla ilgilenmek zorundayız. Bu, sokağa çıkıp bağırmak ya da tweet atmakla ilgili bir şey demiyorum. Tiyatronun kendi noktasında politik olanla ilgileniyor olmamız gerekiyor ki, tiyatro yapabilelim. Bunlarla ilgilenmiyorsak, tiyatro, ‘Hadi gel gönül eğlendirelim’ noktasına geliyor.”
-YERLİ-MİLLİ-
Son dönemlerde tiyatro oyunlarına ve yazarlarına yapılan ‘yerlilik’ ve ‘millilik’ vurgusu için konuşan Behiç Cem Kola’nın buna dair tespiti ise oldukça dikkat çekici:
“Ben, dramaturji bölümü mezunuyum. Okulda, Türkiye tiyatrosunun bütün tarihini öğreniyoruz. Fakat Türkiye tiyatrosu çok oturmuş bir tiyatro değil. Bugünkü oyun yazarlarının beslendiği yere bakarsanız da oturması çok zor. Türkiye’de 100’e yakın oyunculuk, iki tane yazarlık okulu var. Sokakta biri bize ‘Geleyim oynayayım, çok komiğimdir’ derse onu garip buluyoruz. Ama birisi gelip ‘Ben bir şey yazdım’ dediğinde garip bulmuyoruz. Hâlbuki oyun yazarlığı bir meslek, bunun bir tekniği var, metnin çok net bir yapısı var. O yapıyı karşılayabilecek oyunları bir şekilde elimize almaya çalışıyoruz. Oyun seçiminde yaklaşımımız bu yönde. Bir oyun yapacak olursam, o oyunu mutlaka uyarlarım. Uyarlamayacağım oyunla benim ne işim olur, hiçbir fikrim yok.
O metni yerelleştirmek, millileştirmek değil, fakat sahneye uyarlamak gerekiyor.”
Benzer bir tespitte bulunan Salih Usta ise şunları söyledi:
“Yerlilik ve millilik mevzusunun çok politik bir yerden geldiği ve bununla ne yapılmak istenildiği belli. Benim savunduğum şey, sahnede olanın evrensel bir şekilde görünür olması. Yerli ve milli söyleminin altı çok boş. Çünkü Brecht veya Meyerhold gibi tiyatroyla ilgili bir biçim sunmuyorsun, ‘yerli ve milli olsun, bizim yazdığımız oyunları sahneye aktaralım’ dışında bir arayışa girmiyorsun. Elbette yerli yazarları destekle, bu kesinlikle yapılması gereken bir şey. İnsanlar, destek gördükçe daha iyi yazabilirler. Ama yerli ve milli derken demiyor ki, gidip ‘Godot’yu Beklerken’ gibi bir oyunu yazsın adam. ‘Osmanlı’yı kabart’ diyor en temelinde…”   -Tamer Yazar-