Bu coğrafya, önemli bir parçam…
Dinlerin, dillerin, kültürlerin beşiği Hatay coğrafyasının medeniyetler kuşağına dair zenginliğinde durup da kazı alanlarında bir ömür harcayan isimlerden biri, Toronto Üniversitesi Yakın ve Uzak Doğu Medeniyetleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Timothy Harrison. 17 yıldan bu yana kazı çalışmalarını yürüttüğü Reyhanlı ilçesinde yer alan Tayinat Höyüğü’ne dair ifadesi ise adanmış o ömre dair…
Hitit Kralı 2. Şuppiluliuma’ya ait 3 bin yıl öncesine dayanan heykel, İskelet Mozaiğinin paha biçilmez hikayesi, eski Roma’nın görkemli tarihine uzanan mozaikleri ve çok daha fazlası.
Hatay coğrafyası, Cumhuriyet tarihi boyunca çok önemli kazılara ve önemli buluşlara sahne oldu. Bugün, bu kazıların amiral gemilerinden birinde mola verelim istiyoruz, Tayinat Höyüğü’nde. 17 senesini buradaki kazıların başında geçiren ve kent tarihine önemli eklemeler yapan buluşlara imza atan, Toronto Üniversitesi Yakın ve Uzak Doğu Medeniyetleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Timothy Harrison’da.
O zaman sorularımız da, keyifli sohbetimizin detayları da gelsin…
17 yıldır süren bir kazının anlatılan hikayesi içindesiniz. Bu kent, bu topraklar, size ilk günden bugüne ne anlatıyor?
Her sene burada özenli bir çalışma yürütülüyor. Spesifik bir şey bulma amacıyla buraya gelmiyoruz. İfade etmem gerekirse… Bizler için adeta bir laboratuvar gibi, çalıştığımız alan. Bir bilim adamı olarak, burada olmaktan memnunum, mutluyum da. Zorlu bir çalışmanın içinde olsak da, bu his değişmiyor.
Antakya kadim bir kent ve Hatay coğrafyası da, binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Dışarıdan bu kente bakan biri olarak, sizce, kendimizi dünyaya anlatma konusunda ne kadar iyiyiz?
Bu bölgenin dışarıdaki bilinirliğinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Burası, çok önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış tarihi bir yer. Tabi ifade ettiğiniz şey, asıl olarak ‘halkla ilişkiler’ konusuyla alakalı bir durum, ki ben bir Arkeoloğum.
Reyhanlı’da, kazıların sürdüğü alanda, boş durumda bulunan bir çırçır fabrikasının altında, 1 dönümlük alanda, Asur Valisi’ne ait bir sarayın olduğu ile ilgili bir tartışma uzun zamandır sürüyor. Yapılması planlanan olası bir kazı çalışması hususunda, mülk sahipleri ile bir anlaşma sağlanabildi mi?
1935-1938 arasında Amerikalıların yaptığı kazılarda, orada büyük bir Asur Sarayı ortaya çıkartılıyor, ama kazı tamamlanamıyor. Hatta altında bir sarayın daha olduğu düşünülüyor. Büyük ihtimalle de bu bir Hitit sarayı. Şu an müzede bulunan 2. Şuppiluliuma’nın sarayı olabileceği düşünülüyor. O dönem yapılan kazı, kapatılmadan, açık bir şekilde bırakılıyor. Zira 1939 senesinde, dünya savaşı patlak verdiğinde ara veriyorlar. O dönemde, buraya tekrar gelip çalışmalara kaldığı yerden devam etmek isteyen arkeologlar oldu tabi ama… 2004’teki sürece kadar bu süreç devam etmiş. Ancak bakıldığında, şu an üzerinde bir Çırçır Fabrikası var. O nedenle de ifade ettiğimiz saraya hiçbir şekilde ulaşamıyoruz. Buradaki bu problem hala devam ediyor.
Bakanlık ne noktada peki?
Kültür ve Turizm Bakanlığı, kazı bir seviyeye geldikten sonra, orayı bir açık hava müzesi olarak, bir arkeolojik park olarak değerlendirmek istiyor. Ancak, özel mülkiyet sorunları var, bahse konu alanda. Aslında bu hale gelebilse, ciddi anlamda ekonomik bir girdisi de olacak, ziyaretçi de çekebilecek.
Bir kazı gününüz nasıl geçiyor?
Her güne, ortalama sabah 5 gibi başlıyoruz, öğle saatlerine kadar, yaklaşık 13.30’a kadar yoğun bir çalışmamız oluyor. Öğlen, mola veriliyor ve eve dönülüyor, yemek için. Ardından, araziye çıkmak yerine, laboratuvar ortamında bir çalışma süreci yaşanıyor. Laboratuvar’da ise bulunanların ayıklanması, çizim ve bir takım incelemeler noktasında çalışmalar yapılıyor.
Şu an ki kazı alanınız kaç dönümlük bir arazi üzerinde?
Şu an ki çalışmalar, 1 dönüm kadar bir arazi üzerinde devam ediyor. Bu alan, kazı yapabildiğimiz alanı karşılayan miktar. Diğer alanlar özel mülkiyet olduğu için, çalışmalara dahil değil.
Buradaki kazı çalışmalarına, dünyanın birçok yerinden gençler de katılıyor sanıyorum. Bu, onlar için de heyecan verici bir deneyim olmalı… Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Burada birçok öğrencimiz oluyor. Buraya, kazı alanına geliyorlar. Ancak buraya gelme sebepleri profesyonel birer arkeolog olma durumu değil. Burası onlar için eğitimsel bir deneyim alanı ve bu da onlar için çok değerli. Çünkü burada bulundukları süre içerisinde tarihi öğreniyorlar, kullanılan teknikleri öğreniyorlar.
2004 itibariyle başlayan, 17 yıldır süren bir kazıya dair konuşuyoruz. Merak edenler oluyordur. Daha kaç sene daha gider bu kazı çalışmaları? Bir ucu var mı?
Baktığınızda, 17 sene, arkeoloji için çok uzun bir süre değil aslında. Hatta yeni başladık bile diyebiliriz. Açıkçası daha onlarca yıl devam edecek bir kazıdan söz ediyoruz. Bu alanda yapılması gereken daha çok çalışma var. Ben, burada, yapılması gerekenler adına bir altyapı (kazı evi, laboratuvarlar gibi…) hazırlıyorum bir bakıma. Benden sonraki nesiller bunun devamını getirecektir diye de düşünüyorum.
Toronto Üniversitesi’nin Dünya’da başka kazı alanları da var mı?
Evet, farklı ülkelerde, 20’den fazla kazı adresinde çalışmalar devam ediyor. Irak, Iran ve Mısır bunlardan birkaçı ki savaştan önce Suriye de öyleydi.
Buradaki kazı alanı, Kanada’da nasıl izleniyor? Keşiflere dair bakış nedir?
Çok güçlü bir ilgi olduğunu söyleyebilirim.
Biraz da işin mutfağında duralım mı? Bir başka mutfakta… Bu kadar uzun bir süre Hatay’da olup da, yemeklerini sormamak olmaz! Favori bir yemeğiniz ya da tercih ettiğiniz bir meze var mı?
Kesinlikle mezeler… Bunlar arasında, babagannuş, favorilerimden biri. Tereyağlı humusu da saymalıyım. Tabi yemek olarak da tepsi kebap.
Kazı alanına yakın yerleşim birimlerinde yaşayan insanlar da var ve uzun zamandır da bu bölgede, onlarla bir aradasınız bir bakıma. Bölge insanın kazı alanına ve çalışmalara olan bakışı, ilgisi nasıl? Onlarla iletişiminiz ne düzeyde?
Baktığınızda, kazı alanımızdaki işçilerin hepsi, buradaki yakın köylerden geliyor. Bu anlamda yoğun bir iletişimimiz var zaten. Diğer taraftan, bu süre zarfında, çocuklarının büyüdüğüne de şahitlik ettik, askere gidişlerini de izledik, düğünlerinin coşkusuna dahi katıldık. Burada kocaman bir aile gibiyiz. Diğer taraftan, benim çocuklarım da burada büyüdü. Kazı bölgesinde bulunan köylerdeki çocuklarla oynayarak büyüdüler. Çünkü onların da yaz dönemleri hep burada geçti.
Bir gün kazı süreci sizin için bitecek ve geri döneceksiniz ama… Bu kent, bu coğrafya, sizde, kalbinizde nasıl bir hikâye bırakacak?
Çok uzun bir zamandır buradayım ve bu anlamda bu coğrafya ve tarihiyle derin bir ilişkim, iletişimim oldu. Hatta diyebilirim ki, burası, benim bir parçam haline geldi. Bu bağ öylesine bir noktada ki, eski bir Antakya Evi’nde yaşama düşüncesi bile var bende.
Son olarak… Neden Arkeoloji, neden bir başka şey değil de…?
Daha küçükken bile çok soru sorardım. Kimiz, nereden geldik gibi! Sanırım o zamanlar başladı…
Teşekkürler…