Dünya’nın en temiz kentlerinden biri sayılan Londra gibi bir metropol bile yerlere atılan çöplerin yıllık yarattığı temizlik maliyetlerini aşağıya çekmek için strateji üretir, ki bu stratejilerin ana kaynağını da ‘uygulanan para cezaları’ oluşturur! Peki, buradaki uyarıda bizim eksiğimiz de bu mu?
Her sene ortalama 6 milyon sigara izmaritinin atıldığı Londra sokaklarını temiz tutmak için yerel idarecilerin uygulamaya koyduğu en önemli yaptırımlardan biri para cezaları. 2018 rakamlarına göre, yere atılan bir izmaritin cezası 50 Sterlin ile 150 Sterlin arasında, yani ortalama 402 ya da 1.207 Türk Lirası. Yere atılan bir izmariti yerden kaldırmayı reddetmek ise size çok daha pahalıya mal olabilir! Bunun anlamı yaklaşık 1000 Sterlin, yani ortalama 8.049 Türk Lirası.
Antakya’nın yaşadığı ciddi kirlilik ve çöp sorununa yerel idarecilerin şu ana kadar bulamadığı çözüm ise akla Londra gibi kentlerin uyguladığı ‘para cezaları’ sistemini getiriyor. Peki, sadece tek bir izmarit için bile ciddi bir hassasiyetin ortaya konduğu ve bunun için belli bir para cezası uygulamasının yürürlükte olduğu Avrupa örneğinin ne kadarını Antakya için hayata geçirebiliriz?
-LÜTFEN YETİYOR MU?-
Bu soruya, Londra’da yaşayan bir Antakyalı cevap versin:
“Yere çöp atmanın ciddi bir cezası var Avrupa’da. Burada ise müthiş bir özgürlük. Köpek gezdiren insanlar bile, köpeklerinin ‘büyük’ tuvaletleri ardından temizlemesi gereken şeyleri ‘bana mı kaldı bunu temizlemek’ diyerek gerisinde bırakıyor. Aslında temizlik bir kültür, bunu netleştirelim! Ama kurumsal anlamda bu kültürü denetimle korumaya almazsanız, sonuç alamazsınız. Geçen gün bir sandal eşliğinde, suyu temizlenen Asi Nehri’nde çöp toplayıp durdular. Ama bu nafile bir çaba! Dostlar pazarda görsün! Niye mi? Bir kere ‘lüften’ diyerek ve ara ra böyle temizlik yaparak olanı muhafaza edemezsiniz. Kanun size yetki vermiş mi? Vermiş! Peki, bu ceza yetkisi içinde vatandaş da var mı? Var! Peki, şu ana kadar kime ne ceza kesilmiş? Eminim hiç kimseye…
Geçenlerde, Asi Nehri’nin yanından yürürken bir uyarı levhasına denk geldim. Levhanın üst kısmında uyaran Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal ismi vardı, altında da uyarı! Şu var o uyarıda… -Elindeki çöpü Asi’ye atma- Tamam da, ‘lütfen’ demek yetiyor mu? Eğer cidden bir iş yapmak istiyorlarsa, arkadaş arasında geçen o klasik sohbet içeriğini bir kenara bıraksınlar! Sen bir kurumsun! Bu kenti yönetiyorsun. Ama yere çöp atanlara da ‘lütfen’ diyorsun! Bence gelip Londra’da bir gözlem yapsınlar. Ya da kendilerine daha yakın başka bir Avrupa kentinde. Böyle bir şey yok!
O yüzden de bu uyarı eksik bir uyarı. Tamam, -Elindeki çöpü Asi’ye atma- diye uyar, ama… Altına, ‘çöp atıldığı takdirde cezası şu…’ diye de ekle. Bunu yaparsan sonuç alırsın. Aksi halde o sandalı sık sık sulara indirir, biriken kiri de çöpü de tek tek toplamaya devam edersin.”
-DÜNYA’DA NASIL?-
Son 10 yılda, küresel ısınmanın ekranlarda ve çevrelerde konuşulmaya başlamasıyla beraber, dünya genelinde çevreci yönelimler de artmaya başladı. Bu ise turizm sektörü için dönüşüm turizmi, etik turizmi, flora turizmi gibi yansımalarla kendini gösterdi. Hepsinin de amacı daha yeşil, daha çevreci, doğaya daha saygılı bir seyahati amaçlıyordu. İşte tam da burada, yeşile önem veren temiz ülkeler ve temiz şehirler ilgi odağı olmaya başladı. Peki, bunu yaratmak kolay mı? Değil! Mesela Kanada’da yere sigara atmanın cezası 1000 dolar. Singapur’da sakızı, çöp bidonuna değil de yere atanlara 500 dolar para cezası, umumi tuvaletleri kirli bırakanlara da 100 dolar para cezası kesiliyor.
-DENETİMSİZLİK-
Antakya merkezli yerel idarecilerin temizlik ve hijyen konusunda ciddi bir denetimsizlik yarattıklarını söylemek çok da zor değil! Asi Nehri örneğinden mahalle aralarında kurulan pazarlara çevirirsek yönümüzü… Bir dönem ‘süt ve süt ürünleri’ konusunda ciddi bir hassasiyet gösteren ve pazarcı esnafa da ürünlerini muhafaza etmesi için dolap tedarikinde bulunanların, TOKİ Konutları yanı başında kurulan Cumartesi pazarındaki tabloyu gözden kaçırmalarını nasıl açıklarız? Açıkta satılan peynirler, hatta sıcak sayılabilecek bir havada, hiçbir önlem alınmadan tezgahta müşterisini bekleyen balıklar! Eldeki örnekler, nasıl bir şehir olduğumuzun karşılığı değil, ama nasıl bir şehre dönüştürüldüğümüzün bir karşılığı!
Özetle, konu, Asi’deki kirlilik ya da pazarlardaki denetimsizlik değil! Konu, kent yönetiminde ‘denetimde disiplini’ sağlayacak ve bu kenti Avrupa şartlarında temiz bir kent haline sokacak ‘yasal’ çerçeveyi toplumsal hayata adapte etmek! -Tamer Yazar-