Hatay’ın Samandağ ilçesinde bulunan Seleucia Pieria Antik Kenti’nin 1930’lı yıllarda kazılan Dor Mabedi (The Doric Temple) noktasında çıkan cam şişeler, bronz bir heykel, metal objeler ve daha fazlası için cevap bekleyen Hatay kamuoyu,’2017 tarihli bir Kaymakamlık açıklaması ile fısıldanan kaçırılış hikayesinin finalinde neredeyiz’ diye soruyor!
Asi’deki Antakya (Antioch on the Orontes) adlı kitap, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın binlerce yıllık yaşının taşıdığı yükü anlatır. O yükte, paha biçilemez emanetler vardır. Kitaba göre; 1932 yılında kazma ve küreğin toprağa ilk vurulduğu andan itibaren, arkeologlar; günümüz Antakya’sının sokakları, meydanları, bahçeleri altında saklı kalmış başka bir büyülü şehrin kalıntılarını ortaya çıkarmaya başladılar. Zira Roma evlerinin mozaiklerinde de betimlenen ve şehrin en önemli simgelerinden biri olan zeytin ağaçları, köklerinde, antik resim sanatının en etkileyici eserlerini saklıyorlardı… Ve böylece, Roma İmparatorluğu’nun en görkemli şehirlerinden biri gün ışığına çıkmış oldu. Bu yüzden, Asi’deki Antakya; mozaikler şehrindeki ilk araştırmaları, ilk arkeolojik keşiflerin hikâyesini yazılar ve fotoğraflarla anlatan büyüleyici bir dünün hikayesi aynı zamanda.
Peki, bizler ne kadar biliyoruz bu hikayenin dününü? Ya da şöyle soralım… Helenistik Doğu’nun önemli siyasal ve kültürel merkezlerinden ve Roma İmparatorluğu’nun büyük metropollerinden biri olan Antakya’nın en parlak dönemine ait bulguların ortaya çıkarılma öyküsüne ne kadar hakimiz? Peki ya, 1932-1939 yılları arasında Princeton Üniversitesi ekiplerince Antakya’da ve daha birçok yerde yürütülen arkeolojik kazılara ait fotoğraflara bakarken, ne kadar eksildiğimizin hesabında duruyor muyuz? Tamam da, Antakya’dan Samandağ’a uzanan coğrafyada yürütülen kazılarla ortaya çıkartılan eserlerin keşfedilme sürecinde kazan-kayıp hanemiz ne durumda, biliyor muyuz?
Hatay’ın Samandağ ilçesinde bulunan Seleucia Pieria Antik Kenti’nin 1930’lı yıllarda kazılan Dor Mabedi (The Doric Temple) noktasında çıkan cam şişeler, bronz bir heykel, metal objeler ve daha fazlası, bu soruların cevapları konusunda sınıfta kaldığımızı belgeliyor aslında. En çok da, 2017’de, bir Kaymakamlık açıklaması ile itiraf edilen kayıplar!
Neydi o itiraf?
“Seleucia Pieria’da 1939 yılında yapılan kazı çalışmalarında, Dorik stilde yapılmış tapınağın ölçülerinin 37 x19 metre olduğu, 6×12 sütun sayısı ile yapının peripteros bir plan sergilediği tespit edilmiştir. Bu kazı çalışmalarından sonra oradan çıkarılan eserler, maalesef, kazıyı yapan Princeton Üniversitesi tarafından yurtdışına götürüldü. (15 Aralık 2017 Cuma)”
-MAALESEF!-
Hatay Valiliği’ne bağlı bir Kaymakamlığın, Anadolu’dan kaçırılan binlerce yıllık eserlere
-AYNI AÇIKLAMA!-
Konu sadece Dor Mabedi (The Doric Temple) değil, ama çok daha fazlası! Ancak kayıpların itirafında duran da salt Kaymakamlık değil, ama Hatay Valiliği de… Valilik sitesinde bu konuya dair ifade edilenler şöyle:
“Ha-tay’da kazı çalışmaları 1932 yılın-da başlamıştır. 1933-1938 yılları arasında Amik Ovası’nda; Cüdeyde, Dehep, Çatalhöyük ve Tainat’ta, Chicago Üniversitesi-Chicago Oriental Institute tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. 1936 yılında, British Museum adına Sir Leonard Wolley Samandağı, El-Mina Mevkii’nde, 1937’den 1948 senesine kadar da aralıklarla Açana Höyüğü’nde hafriyat
1932-1939 yıllarında Princeton Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalarla, müzenin esas zenginliğini oluşturan mozaikler ortaya çıkartılmıştır. Bu zenginlikler, merkezi Antakya’da olmak üzere Harbiye, Narlıca, Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazılar sonucu çıkartılan ve koleksiyonu tamamlayan mozaiklerdir. Antakya’da yürütülen 1932-1939 yılı kazı çalışmalarında, çoğu Roma dönemine tarihlendirilen mimari ve diğer buluntular, kentin zenginliğini ve ihtişamını ortaya sermiştir. The Committee for the Excavation and its Vicinity adlı komitenin yaptığı kazı çalışmaları, başta Antakya ve Harbiye olmak üzere, Samandağ’da Seleuceia Pieria’da sürdürülmüş ve kazılarda ortaya çıkan zengin mozaik eser koleksiyonu, bugün dünyanın yaklaşık 20 müzesine ve özel koleksiyonlarına DAĞILMIŞ durumdadır. Antiokheia kökenli birçok eser, bugün; Hatay Arkeoloji Müzesi yanı sıra Princeton Üniversitesi Sanat Müzesi (ABD), Worcester Müzesi (ABD), Louvre (Fransa) gibi müzelerde saklanmakta veya sergilenmektedir.”
Resmi söylemde oldukça sık ifade edilen ‘kaçırılanlar’ başlığında biraz duralım mı peki? Duralım ve şunu soralım! Bugün, Princeton Üniversitesi arşivlerinden çıkan fotoğraflara bakarken, Antakya’dan Samandağ’a uzanan hatta oldukça ayrıntılı kazı çalışmalarının fotoğrafları ile karşılaşıyoruz. Peki, ‘kayıp’ ya da ‘kaçırıldı’ diye ifade ettiklerimizin envanterini tuttuk mu? Kayıp listemiz ne kadar kalabalık, hesap ettik mi? Dünya müzelerine dağıldığını (yasa dışı yollarla götürüldüğünü) açık açık ifade ettiğimiz eserlerin ne kadar büyük bir kalabalık yarattığını ortaya çıkarttık mı? 1932-1939 yılları arasında Fransız mandası döneminde Princeton Üniversitesi, Worcester Sanat Müzesi, Baltimore Sanat Müzesi ve Louvre Müzesi gibi üniversite ve kurumun içinde yer aldığı “The Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity” adlı kazı ekibinin sistematik kazılarının bugün itibariyle
-DİNLEYELİM!-
Öyle görülüyor ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son ‘Çingene Kızı’ operasyonuyla ortaya koyduğu ‘Anadolu’dan Kaçırılanlar’ hikayesinde Antakya, Defne ve Samandağ da var. Ancak bu coğrafyalara dair yaşanan temel sıkıntı, eldeki bu son hikayenin bugüne kadar hiç dile getirilmemiş olması. Gerektiği gibi tartışılmamış olması. O yüzden, bundan sonrası için konuşmak isteyen olursa, dinleyelim! Ama dinlemeden ve ‘kaçırılanlar’ için ‘bize geri verin’ demeden önce, ‘evimizi de toparlamayı’ unutmayalım! Çünkü mevcutların bakımsızlığı konusunda sınıfta kalanlarız! Bunu da bir an önce fark edelim! -Tamer Yazar-