Can Yasası Bu İnsanın(i)

Şair olmanın sıkıntısı burada başlar. Karşılaştığımız hemen her olaya anlamlar yüklemek… Canlı cansız tüm duygulara… İçinde bulunduğumuz kaotik yaşam, karşı karşıya olduğumuz fiziksel ve düşünsel çöküş, savaşlar, göç, çocuk işçiliği, nükleer tahribat, toplumsal sorunların yığın sorunlarına dönüşmesi ve daha bir sürü bireysel sarmal… Huysuz bir arayış bu… Alaycı, sevimli ve duygulu… “Harlı bir adamdı Can… […]

Şair olmanın sıkıntısı burada başlar.

Karşılaştığımız hemen her olaya anlamlar yüklemek…

Canlı cansız tüm duygulara…

İçinde bulunduğumuz kaotik yaşam, karşı karşıya olduğumuz fiziksel ve düşünsel çöküş, savaşlar, göç, çocuk işçiliği, nükleer tahribat, toplumsal sorunların yığın sorunlarına dönüşmesi ve daha bir sürü bireysel sarmal…

Huysuz bir arayış bu…

Alaycı, sevimli ve duygulu…

“Harlı bir adamdı Can… Harlı olan yerden böylesi hırlar, böylesi şiirlerin çıkması doğaldı. Bizim evde şiir pişerdi, aşk pişerdi. Harlı bir adamla, şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur?”

Bu tanım, evinde şiir renklerinin parladığı Güler Yücel’e ait…

Datça’nın daracık sokaklarına sessizlik henüz inmişken, şiirin gözüne sokulan gürültüyle irkildi…

Rakamlar, bankalar, krediler, indirimler ve taksitler.

Sıkılgan bir şehrin temposuna sırnaşmak veyahut kırılgan bir keşfin akışına kapılmak

Bireyleşemeyen yığınların garip ruh haliyle inatlaşıyordu sanki.

Huysuz bir arayış bu…

Alaycı, sevimli ve duygulu…

Tüketmenin çağdaşlıkla bir sayıldığı süreçlere duyulan öfkedir aslında…

Her cümle aynı dilde paylaşılır ya, tam da o… şiir içinde öyle…

Yaşadığın şeyler için yazmak, inandığın değerler için…

Yazmak için yaşayanlardandı. Sıkı bir şair ve uslanmaz bir insan sevdalısı…

Toplumun garipleşen ruh haliyle inatlaşıyordu sanki.

Kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen o kalabalıkla…

Ama toplumsal umudunu hiç yitirmedi…

Günebakan çiçeğinin umudu gibi, aydınlığı düşledi…

Bireyin adımlarını, tırmanışını…

Acılar, ayrılıklar… Biraz da gelgit dizilimi…

Her dizenin içinde büyüyen hasret, kor bir alev…

Çünkü kötülüklerin hakim olduğu bir çağ…

Doğanın ve canlılığın hırpalandığı

Şiddetin sıradanlaştığı bir çağ…

Ekranları kaplayan boy boy grafikler, çatışkılar, sözde uzmanlar…

Bir yanda yoksulluk, bir yanda çocuk işçiliği, bir yanda gözümüzü körelten renkli algılar

Günlük hayatın sıradanlığının çok ötesi…

Bir iki adımlık kısa bir telaş…

Mutluluk, hüzün; acı ve sevinçle yoğrulmuş kısa mesafeler…

Zamanın çok ötesi,

Ki adı üretmek olan, anlaşılmak olan,

Sıra dışı bir dizenin iyileştiren yönünü kanıtlamak…

“Yarım kalan şu ki; insan yaşarken yaşamın kurallarından biri olan ölümü unutuyor…” demiş son söyleşide…

Taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirler yazdı Can Yücel.

Yalın dili ve etkili sözcükleriyle hemen herkesin ilgisini çekti.

Son yıllarında Eski Datça’ya yerleşti Hayatı çok sevdi, yazmayı, yürümeyi, Güler’i ve Datça’yı…

12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça’ya defnedildi.

“Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve bin bir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!…” ii

i Can Yücel’in, “Anayasası İnsanın” adlı şiirinden
ii Anayasası İnsanın, Can Yücel

Exit mobile version