Hani zaman zaman bir yemeği bir anda aşeriverirsiniz, “keşke, soslu-sarımsaklı bir mantı olsa da yesem” gibi bir iç çekiş geçirirsiniz ya… İşte, ülkemizde bir anda bitiveren, gündemin ortasına nur topu gibi konuveren “Yeni Anayasa” tartışmalarını da buna benzetiyorum. Ekonomi kötü giderken, ülke, anti demokratik uygulamalara boğulmuşken bir anda bir ses çıkıveriyor ve “Çare, yeni anayasa! Yeni anayasa elzem, sivil anayasa” gibi söylemlerde bulunuluyor.
Peki, çare yeni anayasa mı?
Yeni Anayasa Gelecek, Dertler Bitecek (mi)
Birkaç örnek verip, “çare nedir” sorusunu tartışmak lazım.
Sivil toplum kuruluşlarında ve siyasi partilerde delegelik sistemi, yani tepeden dayatmacılık, bir demokratikleşme sorunudur. Hemen tüm organizasyon, liderin iki dudağı arasındadır. Milletvekili adayları da, belediye başkan adayları da, delegeler de, meclis üyeleri de liderin inisiyatifindedir. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır, mevcut Siyasi Partiler Kanunu ve ilgili düzenlemelerle, bu demokratikleşme sorunu çok rahat bir şekilde çözülebilir.
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay üyelerinin hem kişisel, hem de görevleriyle ilgili suçlamalarda yargılamayı, yine mesai arkadaşları olan ilgili Daire üyeleri yapmakta. Peki, kim, yıllardır beraber aynı kurumda çalıştığı mesai arkadaşını yargılarken tamamen objektif olabilir, yıllardır birlikte vakit geçirdiği gerçeğinden sıyrılabilir? Böyle bir beklenti, hayatın olağan akışına aykırıdır. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır. İlgili mevzuatların düzenlenmesi ile çok rahat bir şekilde bu çelişki giderilebilir.
Aynı şekilde, birçok kamu görevlisinin yargılanması, üstlerinin izin vermesine bağlanmıştır. Yani yargılamaya başlama hukuka göre değil, üstlerinin-siyasilerin iznine tabiidir. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır! İlgili mevzuatların düzenlenmesi ile çok rahat bir şekilde bu çelişki giderilebilir.
Anayasa madde 10’da, “Herkes, kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” denmektedir. Peki, bu durum istinasız ya da çok az bir istisna ile uygulanabiliyor mu? Hayır! Hemen her kanunda imtiyazlı bir kesim oluşturuluyor, bu madde de anlamsız bir hale getiriliyor. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır! İlgili mevzuatların düzenlenmesi ile çok rahat bir şekilde bu çelişki giderilebilir.
Davalar yıllarca sürüp gitmekte, yurttaşların adalete olan ulaşımı ve inancı gün geçtikçe azalmaktadır. Peki, bu sorun anayasadan mı kaynaklı, gerekli düzenlemelerle yargı daha da hızlandırılamaz mı? Tabii ki hızlandırılabilir. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır! İlgili mevzuatların düzenlenmesi ile çok rahat bir şekilde bu çelişki giderilebilir.
Bir başsavcı, tek bir gün bile Anayasa Mahkemesi’nde hakimlik yahut görev yapmadan, Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Bu durumun teamüllere aykırı olduğu tüm hukukçularca ifade edildi.
Kanunda açıkça belirtilmesine rağmen, ilgili kişiler ve mahkemeler yeri geliyor, “Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, uygulamıyorum” diyebiliyor. Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı, Anayasa’da ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak gibi bir hakkın kimsede olmadığı gün gibi ortadadır. Peki, bu sorunun çözümü illa anayasa mıdır? Hayır!
Anayasamızda basın ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi haklar tanınmıştır. Fakat bu hakların uygulamasının çok sıkıntılı olduğu ortadadır. Peki, bu sıkıntılar Anayasa’dan mı kaynaklanmaktadır? Tabi ki hayır.
Bugün ülkede hakim veya savcı olabilmek, yahut üst düzey bir bürokrat olabilmek için liyakat değil, sadakat, yani torpil gerektiği bilinen bir gerçektir. Bu iktidar kanadında da, muhalefet kanadında da böyledir. Peki, bu sorunu, nasıl olur da Anayasamız ile bağdaştırabiliriz?
Bugün yerel yönetimlere, basit bir kamu kurumuna dahi baktığınızda, makam araçlarının, gazetelerin, bir yetkilinin odasının önünde 2 kişilik masada 5 kişinin bulunduğuna sıkça ve rahatlıkla şahit olabilirsiniz. Yani israf düzeni, her yerde ve gözler önünde. Peki, bu israf düzeninin kaynağı, yahut sorunu Anayasa mı?
Bugün hangi birimiz, ülkemizde yasama, yürütme ve yargı arasında ciddi bir kuvvetler ayrılığı vardır diyebilir? Youtube’da bir video var, dönemin başkanı Obama, en önde yüksek mahkeme üyelerinin de oturduğu bir gruba konuşma yapıyor. En önde oturan yüksek mahkeme hakimleri, Obama’nın cümlelerine hiçbir tepki vermiyor. Bu davranışlarının gerekçesini de “ihsas-ı rey” oluşturmamak olarak açıklamışlardır. Böyle bir davranış, sizce şu anda ülkemizde mümkün olabilir mi?
Çözüm Önerimiz Nedir?
Evvela belirtmek gerekir ki, Anayasa, çok önemli bir metindir ve demokratik bir Anayasa’ya ihtiyacımız vardır. Fakat bu demek değildir ki, mevcut Anayasa’mız “çok kötü ve hiçbir işe yaramaz”. Yeni Anayasa yazımı, bir ortam, uzlaşı kültürü meselesidir. Ülkemizde şu anda toplumsal kutuplaşmanın bu kadar katı olduğu bir dönemde ‘Yeni Anayasa yazacağım’ demek hayal olur, yahut demokratikleşme amacına ulaşamaz.
Kanaatimce asıl sorun, zihniyet meselesidir. Demokratikleşmeyi, israf karşıtlığını ruhumuza işleyebilirsek, mevcut sorunlarımızın çok büyük bir bölümünü ortadan kaldırırız. Ülkemizi, sosyal ve ekonomik yönden şahlandırabiliriz.
Fakat zihniyetimiz değişmedikçe, dünyadaki en güzel yazılmış, “son model en yeni ve iyi anayasayı” da getirsek, hiçbir işe yaramaz. Çünkü anayasalar, kazuistik olmaması gereken, çerçeve çizmesi gereken metinlerdir. Tüm sorunları ve bulduğunuz çözümleri anayasa metnine yazamazsınız. Mesele, eğitim ve zihniyettir.
bekir.atahan@atahanhukuk.com