Eylem planlamaları çerçevesinde konuşurken, “Tarihi kent merkezlerinin yenilenmesi, ecdadımızın bize bıraktığı kültürel alanların, değerlerin ön plana çıkarılmasına yönelik tüm Türkiye çapında projeler başlattık” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u, Hatay Arkeoloji Müzesi’nin yenilenmesi için Hatay’a davet edelim mi? ‘Yeni bir Müze, nasıl bu kadar sorunla uğraşır’ diye de soralım ama!
Bugüne dair haberi, klasik haber diliyle değil, ama bir gezginin anlatımıyla aktaracağım sizlere. Birlikte, Hatay Arkeoloji Müzesi’ni gezeceğiz. Aslında, daha önce defalarca yaptığımız bir şey bu ama… On milyonlarca lira harcanarak bu kentin turizmini omuzlaması için hizmete sokulan bir yerde, artık kronikleşen sorunların çözümü için ‘daha neyi bekliyoruz?’ diye soracağız bir kez daha! Soracaklarımızın, bugüne kadar ‘ne yaptıklarını’ da sorgulayacağız!
-9 SENE OLDU!-
Müze ziyaretimize başlamadan, 9 sene öncesine dönelim mi? 2010 senesine… Bir belediye yol çalışması sırasında bulunan, binlerce yıllık bir su kemerine… Ardından üzerine kilit vurduğumuz hikâyemize…
O zaman bir hatırlatma yapalım!
Bilenleriniz vardır… Dönemin Antakya Belediye Başkan Yardımcısı Faik Selçuk Kızılkaya, bu önemli keşif için 2010 tarihli yaptığı açıklamasında, Bağrıyanık Mahallesi ve Saray Caddesi’nde yağışlar dolayısıyla meydana gelen taşkınları önlemek amacıyla belediyenin yaptığı kazı çalışmaları sırasında tarihi bir su kemerinin ortaya çıktığını anımsatmış, Antakya Arkeoloji Müdürlüğü uzmanlarının incelemesi sonrasında kazı çalışmalarının durdurulduğunu ifade ederek şöyle devam etmişti:
“Kurtuluş Caddesi’nde, Askeri Kışla’nın önünde, yaklaşık eksi 6 metre kotta bulunan, 4 metre yüksekliğinde, 3 metre eninde ve 430 metre uzunluğunda tarihi su kemeri bulundu. Antakya Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü de kazı çalışmalarını durdurdu. Anıtlar Yüksek Kurulu’nun raporunu bekliyoruz. Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan bir heyet dün incelemelerde bulundu. Heyetin incelemeleri sonucunda ilk intiba, kemerin tahliye amaçlı yapıldığı ve taşkın için kullanıldığı yönünde.”
Kızılkaya, Kurul kararı doğrultusunda çalışmaları sürdüreceklerini söylemiş o sene ki açıklamasında, ki merak ettik! Kurul kararı ne oldu? Bulunanların üzerine o senenin ardından neden kilit vuruldu? Böylesi bir alan neden kent turizmine kazandırılmadı? Yapılan çalışmada başka neler bulundu? Bu alanın üzerine kilit vurulmasının sebebi, aynı bölgede bulunan askeri alanın hassasiyeti mi oldu?
Anlaşılan o ki, Defne Uğur Mumcu Meydanı’nda ‘bulunanların üzerini kapattığımız gibi’ kapatmışız bu alanı da! O yüzden sorular birikmiş, ama cevaplar paylaşılmamış.
-MÜZE’DEYİZ!-
Evet… Kısa bir yürüyüş sonrası ya da minibüs yolculuğu sonunda ulaşabileceğiniz bir noktada, Hatay Arkeoloji Müzesi. İlk eleştiri ile başlayalım mı? Bir kere, ‘dünyaca ünlü’ müze ifadesinin bir ağırlığı olmalı! Hatta sizi karşılayan bir ilk sunumu… Müze’nin isimliği mesela! Yolun hemen yanı başında duran hani! Garip olan, açılış-kapanış saatleri gibi kısımlarda İngilizce kısaltmalar ya da saptamalar kullanılırken, Hatay Müzesi ifadesine tek bir kere bile İngilizce ibare eklenmemiş. ‘Hatay Museum’ dememek için kendimizi neden bu kadar zorladığımızı merak ettim doğrusu!
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama… Binlerce yıllık mozaikler söz konusu olduğunda Avrupa ve Amerika’nın birkaç adım önünde yer alan bir Müze’ye gelseniz de, bu sunuma karşılık bir görsellik karşılamıyor sizi. Düz bir bina ve önünde kocaman, demirden büyük bir tekerlek! Tekerlek dediğime bakmayın siz! Bu bir değirmen! İlk yapıldığında, büyük bir su havuzunun içinde dönmesi için projelendirilmiş ve müze önüne konmuş. Ama ne var ki, hiçbir zaman çalıştırılamamış! Çünkü kentin rüzgar şiddeti ile değirmenin havuz içinde dönmesi ile beraber yukarıya taşıdığı suyun kontrolü bir türlü sağlanamamış. Ve yapılan, yapıldığıyla kalmış. Büyük ve paslı bir demir yığını şeklinde!
-İÇERİDEYİZ!-
Evet, şimdi içerideyiz. Aslında buraya her geldiğimde daha iyi şeyler yazmak istiyorum. Zira burası görkemli bir geçmişin müzesi, ki muhteşem ötesi mozaiklere, heykellere, lahitlere ve daha bir çok şeye ev sahipliği yapan bir yer. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 28 Aralık 2014 Pazar günü Müze açılış kurdelesini keserken, “Kazı yapılırken aslında şehirlerin kültürel mirasları ortaya çıkarılıyor. Hatay’da biraz kazınca belki 500 yıl biraz daha kazınca bin yıl, biraz daha kazınca 3 bin – 5 bin yıl öncesine gidiyor. Bu kent bilinen 13, bilinmeyen çok daha fazla medeniyetle harmanlanmış bir kent” demişti. Haklı. Bir konuda çok daha haklı ama… Ne demişti? “Biz, toprağın altındaki tarihi mirasımıza sahip çıkacağız ve sahip çıkmakla da kalmayacağız, onların çağdaş standartlarda en iyi şekilde sergilenmesine de önem vereceğiz.” Şimdi biraz buradan ilerleyelim mi?
-HAYAL EDİN!-
Buraya geldiğinizde siz ne hissediyorsunuz bilmiyorum ama, Müze’nin dışında size sunulan hikaye (!) ile içerideki çok farklı ve içeride içine daldığınız o atmosfer fazlasıyla büyüleyici. Eski Roma filmleri ya da dizilerinin meraklısıyızdır birçoğumuz. Burada, o merakın tam karşılığı var aslında. Bence, hayal ederek bakın, ki bakarken de o döneme gidin, hatta taban mozaiklerinin süslediği villalarda dolaşın, Romalıların kalabalık ettiği sokakların heykelleri önünde durun…
-YÜKSEK NEM!-
Ne yazık ki, Müze’ye her geldiğimizde kendisini ortaya koyan sorunlar hafta sonu da peşimizi bırakmadı. Bunu niye söylüyoruz? Çünkü 50 Milyon TL’yi aşkın bir maliyetle yapılmış bir müzeden bahsediyoruz. Çok yeni bir bina olmasına rağmen ciddi sorunlarla boğuşuyor, ki bu sorunlar sizi bir çok noktada karşılıyor. Bu sorunların en neti, bugün Hatay Havalimanı’nda ‘çatıdan akan sular örneğinde’ her yere konan su kovaları noktasında ne yazık ki! Yok, henüz o aşamada değiliz, ancak tavanlarda ciddi bir rutubet problemi var ve bu, hemen her yerde karşınıza çıkıyor. Hatta merdivenle çıktığınız yukarı kısımda, ‘dikkat kaygan zemin’ diyen bir uyarı levhası karşılıyor sizi. Tam da oradayken tepeye bakarsanız eğer, tavandan akan suların zeminde yarattığı ıslaklığı ve tavandaki delikleri fark ediyorsunuz.
Buna dair ilk saptama, dönemin Hatay Valisi Ercan Topaca tarafından yapılmıştı, hatırlarsanız. Söylediği mi?
“Daha inşaat bitmedi, devam eden bir inşaat var, ama Müze’nin çatısı akıyor… Böyle bir şey olamaz. Böyle bir şey kimsenin içine sinmez. Bunun sorumluları hakkında gerekeni yapacağım. Bu konuda kimse benden tolerans falan beklemesin!”
2018 Ocak ayında bu hatırlatmayı yaptığımız bir haberde ise aynen şu cümleyi kullanmışız:
“Merak edilen, dönemin Hatay Valisi Ercan Topaca’nın, İl Koordinasyon Kurulu 2014 Yılı 4. Dönem Toplantısı sırasında sarf ettiği sözler noktasında dile getirdiği o ‘gerekenin’ yapılıp yapılmadığı! Yapıldıysa, bugüne ekli sorunlar, sahi neden hala devam ediyor?”
Anlaşılan o ki, açıldığı günden bugüne ‘aynı’ sorunlar devam ediyor. Peki, aradan geçen bunca zaman içinde çözüm neden bulunamadı, bir kez daha soralım mı? Ama en çok da şunu sorgulayalım… Yaşanan bu yüksek nem (rutubet), Müze’deki eserlere zarar verecek boyutta mı? Peki, binanın gördüğü zarar nedir? En çok da, Müze’nin konumlandırıldığı yer başlığında bunu sorarsak!
-HECELEME!-
Tavanlardan zemine yaşanan sıkıntının ötesine geçelim ve biraz ilerleyelim! Çok fark edilmese de, Müze’deki sergi salonları bitip de çıkış alanına yaklaştığınızda, sizi bazı maketler ve Padişah fermanları karşılar. Bu alanda yaşanan sıkıntılardan biri de, sergilenen fermanların Türkçe hallerinde yaşanan heceleme hataları! Aslına bakarsanız, Gazete çıkartan bizlerin de en zorlandığı alandır, tashih kısmı! Kelimeleri doğru yazmak ve dilbilgisine uymak önemlidir. Bu önem, ‘dünyaca ünlü’ bir müzeyseniz eğer, çok daha öncelikli bir hal alıyor, almalı da. Buradaki örneğimiz mi? Sultan II. Mahmut Fermanı! Bir kelime’nin, cümle sonunda nasıl kesintiye uğrayacağını az çok hepimiz biliriz! Ama bunu Müzecilik yapanların çok daha iyi bilmesi gerekir! O zaman, fermanın Türkçesinde bazı kelimelerin yanlış harf gruplarından kesildiğini görüp düzeltsek mi? Yoksa ‘bu hali de anlaşılıyor’ deyip, olanı olduğuyla mı bıraksak? Hangisi?
-LAHİTLER!-
Yok, konumuz lahitler salonu değil, ama salona inen geniş koridor boyunca her iki yandaki duvarda uzun yıllardır sergilenen büyük boyutlu mozaikler. Açıkça söylemek gerekirse, hafta sonu oldukça kalabalık bir ziyaretçi trafiği vardı ve lahitler salonuna inen bu koridor, oldukça fazla insanı ağırladı. Sorumuz oldukça net! İnsanlar merakla izledi, mozaiklere baktı, fotoğrafladı, ama ne olduklarına dair tek bir bilgi tabelası dahi bulamadı! Onları izlerken, müze açılışında konuşan dönemin Başbakanı’nın şu sözlerini hatırladım bir kez daha…
“Biz toprağın altındaki tarihi mirasımıza sahip çıkacağız ve sahip çıkmakla kalmayacağız, onların çağdaş standartlarda en iyi şekilde sergilenmesine de önem vereceğiz!”
Peki, bunca ‘tekrar eden’ sorunun içindeki bir müzede, bahse konu çağdaş standartların neresindeyiz ya da ne kadar uzağında? Cevap gelir mi? Müze İdaresi’nden! İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden! Ya da Hatay Valiliği’nden! -Tamer Yazar-