Dernek, Türkçemizin en güzel sözcüklerinden. Derlenmek, toparlanmak, bir araya gelmek, dayanışmak. Sanırım Goethe’nin sözüydü; önce kapımızın önünü temizlemeli, düzenlemeli, der. Gerçekten de böyledir. Böyle yapmadıktan sonra bir yerleri yıkmışsın, yapmışsın, yerden yere vurmuşsun, çok değeri yok. Evde, işte, yolda, dinlencede… başka başka kişilikler sergilemeyeceksin. Tutarlı, güvenilir olacaksın. Ülkünle yaşamın maddesel ve tinsel gerçekliği uyumlu olacak. Kendine ve çevrene emek vereceksin.
Örgütlü olmak, hele de kültür, yazın ortaklığı altında örgütlenmek çok değerlidir. Bir bölgenin yaşayanları, halkı niteliği de belirler. Piyanist filmini anımsayalım. İkinci Dünya Savaşı bitiminde ilk yapılan yapıların sanat, müzik yapıları olduğunu anımsayalım. Savaşın başında Nazilerin kitap yakma “ayinlerini” de…
Kültürle yaşayabilen insanı, deyim yerindeyse, açlıkla terbiye edemezsiniz. Açlık, ölüm pahasına da olsa direnir. Kişiliği onun için her şeyden önemlidir; saldırtmaz. Kuşkusuz böyle olması için kültür matematiksel zorunluluk değildir ama önemlidir, etkilidir.
Ankara Çayyolu Kültür Sanat Edebiyat Derneği erdemli, özverili insanların birlikteliğiyle kuruldu; ilk Genel Kurulunu yaptı. Kamil Akdoğan-Başkan, Semiha Baysal-Başkan Yardımcısı, Merve Acar-Sekreter, Tülay Akdoğan-Sayman, Umur Gürsoy-Üye, Günay Güner-Üye, Hatice Eğilmez Kaya-Üye… Umur Gürsoy Antakya’da yersarsıntısı-yıkım sonrası geldi; hekimdir. Yayıncı Akdoğanlar Antakya’yla yakınlıkları bulunan yazarlar. Mehmet Karasu Öğretmenimle yakınız. Yönetimde birbirinden değerli sanat öğretmenleri var. Heyecan, sevinç, iş yapacak olmanın hazzı.
Geçmişinde birçok örgüt deneyimi olan biriyim. Çoğu başarısızlıkla sonuçlanır ülkemizde bu çalışmaların. Nedeni mi? Üyelerin dernek düşüncesine inanmaması. Kendileri de böyle olduğunu bilmez ya da bilmezden gelir. Tembellik. Birkaç kişinin omuzlarına yıkıp kenar durmak. Tüzük düzenlemesine aykırı davranmak. Gol attığında, Arkadaş çok güzel pas verdi, iyi çalışmıştık, takım çok güzel,,, demek yerine, Ben yaptım, kahretsin, başarılıyım işte, demek. Meclis’e sıçrama tahtası niyetiyle kullanmak…
Avrupa’da her 40 kişiye bir dernek, Türkiye’de her 826 kişiye bir dernek düşerken, bu oran özellikle AB üyesi ülkelerde oldukça yüksektir (Vildan Yıldız, Milliyet, 22.2.2018). Türkiye’de bu acı tabloyu ne yazık ki siyasal zorbalık oluşturdu. Yazıktır. Batıdan çok önce hakları elde etmiş bir ülkeye bu kötülük yapılamaz. Bugün hâlâ kooperatiflerden bile korkulmaktadır. Oysa ivedi gelişmiş insana gereksinmemiz var. Yersarsıntısında yaşamı mahvolmuş halka sorgusuz, ayrımsız destek olunmalıyken, dayanışma amaçlı örgüt nerede, diye sorduğumuzda ortada korkudan başka bir durum göremiyoruz. Ayrıca hukuk kurumları, barolar hep karşılık alarak mı çalışacak? Yersarsıntısının sorumlusu ölenler ve yakınları mıdır ki evlerin yapıldığı durumda satılsın? İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesine tümüyle aykırıdır.
Başka yazılarımızda da vurguladık; tek sığınağımız, güç kaynağımız sanattır, yazındır. Gençlerimizin önüne koymamız gereken anlamlı der de budur; kariyer, para, araba… değildir.