O dili susturanların şehri mi?
Antakya Buğday Pazarı’nı bilenler, hele ki buradaki Meydan Camii’de bir solukluk mola alanlar iyi bilir bu çeşmeyi. O çeşme ki, coşkuyla akan suyunun ahenginde fısıldadığı Antakya’dan kopmamış, kopamamış… Ama yorgun bedeni, daha fazlası için mücadeleden çoktan vazgeçmiş!
Üzerindeki demir plakada yazılanları okumaya çalışanlar için, paslanmış sarı zemindeki satırları okumak da anlamak da kolay olmuyor. ‘Sene 1333’ diyen mısralar mı? Şöyle… ‘Avn-ı himmetden teraşşuh eddi bir neylü ümid… Avn-ı hakla Çar çeşme akdı bak kevser misal… Teşnegan-ı aşkla izzet arz eder tarihi… Hayr-i cari geldi gel meydana iç ab-ı zülal…’ Yazıt, çeşmenin, M. 1914 tarihinde inşa edildiği ve kitabenin şairinin isminin de İzzet olduğu bilgisini veriyor.
-TEK ÇEŞME!-
Esnaf da vatandaş da, çeşmenin düne ekli ‘paslı’ hikayesinde oluşan merakı fotoğraflamak isteyenlere yönelik oldukça ilgili. Aslında, bu çeşme için gelip gidenlerden sıkılan bir kalabalık onlar… Bir tanesinin çıkıp da, ‘Hep geldiler, ama gelenlerden hiçbir şey çıkmadı, hiçbir şey değişmedi’ demesi bundan! Ya da, ‘Gazeteci de geldi, üniversiteden öğrenciler de, hatta Vakıflardan da… Ama bu çeşme dünden bugüne ne ise öyle kaldı. Aslında kalmadı, kalamadı’ diye eklemesi de… Niye mi? Antakya’daki çeşmeler arasında yekpare hali ile kendine has bir özelliği de barındıran bu çeşmenin dününden bugüne ne yazık ki çok azı kalmış. Dört cephesinin her köşesinden yer yer parçalar kopmuş. Kopan parçalarının yerini ‘ona ait olmayan malzemeler’ doldurmuş. Görkemli işçiliğine ekli muslukları ise bakımsızlığının ve terk edilmişliğinin karşılığı olmuş.
-HİKAYESİ-
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı’na tez konusu olmuş çeşmeye dair anlatılanlar mı? İşte o detaylar…
“Buğday Pazarı Meydanı’nda kare bir plan üzerine oturtulan çeşme, dört cepheli, meydan çeşmelerindendir. Zeminden yüksek tutulan kare bir kaide üzerine yerleştirilen çeşme, dört köşe sütuncesine basan kırık kemerlerin belirlediği dört çeşme nişinden ibarettir. Çeşme kütlesi, üstten bir korniş ile sınırlandırılmıştır. Köşeleri yumuşatan sütunceler, yekpare olmayan taşların demir kenetlerle bağlanmasından elde edilmiştir. Köşe sütuncelerinin sınırladığı nişin iç kısmı, alt ve yanlardan olmak üzere, kademeli iki silme ve üstten kemerle aynı biçimde olan ikinci bir kemerle sınırlandırılmak sureti ile çeşme aynası şekillendirilmiştir. Çeşme aynaları, diğer üç cephede de ayını şekilde tekrarlanmıştır. Dört yönde yer alan yalaklar, yekpare taştan oyularak yapılmıştır. Yalaklar, çeşmenin üzerine oturduğu kaidenin dışına taşacak biçimde ve bu kaideden düşük seviyede tutulmuştur. Bu uygulama, çeşme yapısına bir hareketlilik ve kademelenme sağlamıştır.
Çeşmede, tezyini unsurların niş içerisinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Eserin doğu cephesini meydana getiren niş içerisinde karşılıklı iki sarmaldan meydana gelen ‘kökten fışkıran dal ve yaprakların oluşturduğu’ ağaç motifi, silmelerin meydana getirdiği çerçeve içerisine alınmıştır . Yüzeysel kabartma olarak işlenen ağaç motifinin, kartuş içerisine dengeli ve boşluk korkusundan uzak bir anlayışla yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Çeşmenin kuzey yüzeyi hariç, diğer cephelerinde de aynı süsleme tekrarlanmıştır. Kuzey cephenin dekorasyonunda ağırlık merkezini, çerçeve içerisine alınmış mermer üzerine kabartma harflerle yazılmış dört satırlık kitabe oluşturmaktadır. Kitabeden artan boş alan, vazodan çıkan serviyi andıran motifle dengeli bir şekilde bölünmüştür.
Kemer ve kemer köşeliklerini meydana getiren taşların konulacağı yere uygun biçimde, yekpare olarak işlenmiştir. Bu taşların köşelerinin pahlanarak kalın derzler oluşturmasıyla, örgü sistemi, dekorasyonun bir parçası haline getirilmiştir.”
-NEYİ BEKLİYORUZ?-
Akademik bazda hazırlanan bir teze de konu olan Antakya’daki çeşmelere dair fotoğraflama yapan bizleri karşılayan vatandaşlar, ‘çeşme’ için gelip gidenlerin trafiğine dikkat çekiyor. Ancak bunca insan trafiğinin odaklandığı ‘çeşme’ konusunda yıllardır hiçbir şeyin değişmediğine de… Konuşanlar mı?
“Haber mi yapacaksınız? Sizin gibi böyle gelip giden çok oldu. Sizden sonra da gelip giderler büyük ihtimal. Nerelerden gelmediler ki… Üniversite öğrencileri, sizin gibi haber yapanlar, meraklılar, hatta Vakıflar’dan bile gelen oldu! Ama bu çeşme yıllardır bu halde. Her sene de daha kötü oluyor. Çatlakları fark ettiniz mi? Bu çatlak alanlar her sene daha da derinleşiyor. Bazı kısımlar zaten gitmiş! Aslında bakımı yapılsa, bu çarşının havasını da değiştirir. Bakımı yapılsa, taşları temizlense, çatlakları, kırık alanları onarılsa, en çok da şu muslukları değiştirilse. Yakışmıyor, ama eldeki de bu…”
-HAZIR DEĞİLİZ!-
Geçtiğimiz günlerde, turizmin çeşitlendirilmesi ve daha fazla turistin gelmesi için ‘ne yapılabilir’ noktasında konuşan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, “Turizm denilince, akla gelen deniz, kum ve güneş… Bizim, bunların yanında Erzin’in jeotermalini satmamız lazım. Gülcihan’ın denizini satmamız lazım. Antakya’nın mozaiklerini satmamız lazım. Deniz, kum ve güneşin yanına jeotermal, kültür, sağlık, inanç ve alternatif turizmi de koymamız gerek. İkinci sorun ise pazar bağımlılığı… Rusya’dan 5 milyon ziyaretçi geldi. Almanya’dan 4,5-5 milyon turist geldi. Bizim başka pazarlara özellikle Uzakdoğu ve körfez pazarlarına girmemiz gerek. Komşu ülkelerden de daha fazla turisti ülkemize çekmemiz gerek…” demiş, Hatay’ın turizm konusunda keşfedilmeyi bekleyen bir yer olduğunun da altını çizmişti.
O zaman biz de soralım mı? Keşfedilmeyi bekleyen Hatay’ın eldeki yorgun ve bakımsız hali için de ödenek ayırır mıyız? Sadece çeşmeleri de değil! Betona teslim Kurtuluş Caddesi’nin ‘dünyada ilk’ olan haline de o ödenekten pay verir miyiz? Sprey boyaların tehdidinde her gün daha da kirlenen ahşabın ve taşın evlerini de bu paylaşıma davet eder miyiz?
Aksi halde, değiliz! Gelecek hiçbir misafir için hazır değiliz! -Tamer Yazar-