Türkiye’de çocuk suçluluğu yeniden gündemde. Kadıköy’de 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi’nin öldürülmesinin ardından çocuklara verilecek cezaların artırılması tartışması başladı. Ancak uzmanlara göre çözüm, cezaları sertleştirmekte değil; çocukları suça iten nedenlerle mücadelede gizli.
Çocuklara verilen cezalar yeniden tartışılıyor
İstanbul Kadıköy’de 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi’nin öldürülmesi, çocuklara yönelik cezaların artırılması konusunu yeniden gündeme taşıdı. Hükûmet kanadı, 11. Yargı Paketi kapsamında çocuklara yönelik düzenlemelerin gözden geçirileceğini duyurdu. Ancak hukukçular ve çocuk hakları savunucuları, sorunun kökünde ceza değil, koruma politikalarının eksikliği olduğuna dikkat çekiyor.
Islah sisteminde çocuklar nerede kayboluyor?
Türkiye’de çocukların işlediği suçlara karşı cezaların infazı, çocuk eğitimevleri olarak bilinen kurumlarda yapılıyor. Ancak bu merkezlerin işlevi tartışmalı. Tutuklu yargılama sürecinde çocukların kapalı cezaevlerinde tutulması, hem eğitimden hem de sosyal destekten uzak kalmalarına neden oluyor.
Uzmanlara göre sistemin amacı yalnızca cezalandırmak değil, çocuğu topluma kazandırmak olmalı. Ancak mevcut düzen, bu hedefi yerine getiremiyor. AKP iktidarı döneminde ıslah ve rehabilitasyon politikaları zayıflarken, çocukların yeniden topluma kazandırılmasına yönelik çalışmalar da yetersiz kaldı.
Cezalar artıyor, suç azalmıyor
Eski Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Hilal Çelik, cezaların artırılmasının suç oranlarını düşürmediğini vurguluyor. Çelik’e göre, “Şiddet öğrenilen bir davranış ve çocuklar bunu çevrelerinden, medyadan, sosyal medyadan öğreniyorlar.”
Çocuklar, suçu çoğu zaman yaşam koşullarının zorlamasıyla öğreniyor. Uzmanlar, cezaların sertleştirilmesi yerine, suçu önleyici sosyal politikaların geliştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Çocukları suça kim sürüklüyor?
Yeni nesil çeteler ve mafya yapılanmaları, özellikle “öldürme” suçlarında çocukları kullanıyor. Çünkü çocuklar, daha az ceza aldıkları için bu örgütler tarafından kolayca istismar ediliyor.
Buna rağmen hükûmet, bu yapılarla mücadelede somut bir adım atmıyor. 11. Yargı Paketi’nde “örgüt içinde yer alan çocuklara” yönelik cezaların artırılmasından söz edilse de bu düzenleme zaten mevcut yasada yer alıyor. Yani değişiklik, gerçek bir çözüm değil, sadece kozmetik bir adım.
Çocukları ‘yetişkin gibi’ yargılamak
Yeni düzenlemede dikkat çeken bir diğer nokta, çocukların “kasta dayalı kusur ağırlığı” kapsamında yetişkinlerle eşdeğer cezalarla yargılanabilecek olması.
Hilal Çelik bu yaklaşımı eleştirerek, “Bu anlayış, çocuğun korunması ilkesine tamamen aykırı,” diyor. Ayrıca hâkimlere verilen geniş takdir yetkisinin, adalet sisteminde keyfiliği artırabileceğini belirtiyor.
Suça sürüklenen çocuklar geri dönemiyor
Bir kez ceza adalet sistemine giren çocuğun topluma yeniden kazandırılması oldukça zor. Hilal Çelik’e göre, bu noktada asıl yapılması gereken, risk faktörlerini erken tespit etmek ve önleyici politikalar geliştirmek.
Okul devamsızlığı, aile içi şiddet, çocuk işçiliği gibi konulara dikkat çeken Çelik, “Bu riskleri görmezden gelirseniz, çocukları suça iten nedenleri büyütürsünüz,” diyor.
Devletin çocukları koruma yükümlülüğü
Çocuk koruma politikaları, yalnızca ailelerin değil, devletin de sorumluluğunda. Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre, devletin görevi sadece mağdur çocukları değil, suça sürüklenen çocukları da korumak.
Çelik’e göre, “Çocuğu suça iten koşulları ortadan kaldırmak devletin birincil görevidir. Cezaları artırmak çözüm değil, çaresizliktir.”
Muhalif çocuklar ve hukuk güvenliği endişesi
Son yıllarda “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla tutuklanan 18 yaş altı çocukların artışı dikkat çekiyor. Avukat Özge Fındık, yeni düzenlemeyle birlikte çocukların muhalif kimlikleri nedeniyle cezalandırılmasının kolaylaşabileceğini belirtiyor.
Fındık, “Bugün suça sürüklenen çocuk denilenler, yarın bir eylemde pankart taşıyan lise öğrencileri olabilir,” diyerek hukukun siyasallaşması tehlikesine işaret ediyor.
Cezaevine giden yol kolaylaşıyor
Yeni paketin en tartışmalı maddelerinden biri, çocukların doğrudan kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilmesini kolaylaştırması.
Fındık’a göre bu durum, çocukları “şiddet, istismar ve suç çevrelerinin ortasına bırakmak” anlamına geliyor.
Gerçek çözümün, cezaları ağırlaştırmak değil, çocukları eğitimsizlikten, yoksulluktan ve çaresizlikten kurtaracak koşulları yaratmak olduğunu vurguluyor.
Fındık sözlerini şöyle noktalıyor:
“Daha ağır cezalar, yalnızca gerçeği örter. Geleceği elinden alınmış bir çocuğun cezadan korkmasını beklemek, büyük bir yanılgıdır.”

