“Hatay’ın eşsiz bir hikâyesi var” diyen AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman: “Adalı Konağı’nı şehrimize kazandırdık. Eski Müzemizin restorasyonu bitti. Kurtuluş Caddesi’nde restorasyona başladık. Bayramdan önce Uzun Çarşı’nın restorasyon ihalesini yapacağız. Payas Kalesi’nde ikinci etap restorasyon ihalesini yaptık. Peki, yeter mi? Hayır yetmez!”
“Tahta kapılar vardı eskiden. Şimdiki kapılar gibi değildi, paha biçilemeyen… Ama! Daha çok tokmağı çalınan, daha çok içine girilen… İnsanlar vardı eskiden. Birbirini ziyaret eden, birbirini seven…”
Kadim toprakların Antakya’sının çok dinli, çok dilli, çok kültürlü yapısı içinde adımlarken, yitip gidenleri görüp de hüzünlenmemek elde değil. Eski denen ‘dün’ hikâyesi içinde adımlarken, ‘keşkeler’ listesinin uzayıp giden listesi içinde durup da mola almamak da…
Bugün, o mola anlarından birinde duralım istiyorum. Konuğumuz, Hatay’ın, Ankara nezdinde en fazla çalışan Milletvekillerinden biri, bir dönemin Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman. Sorularımız; Gastronomi’den Müze’ye, beklentilerden eldekilere.
O zaman ilk sorumuzla başlayalım…
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda ‘Bakan Yardımcılığı’ görevinde bulunan biri olarak, kent turizminin nadasa bırakılmış sorunları için sıkça haber yapan bizleri eminim ki takip ediyorsunuz? ‘Yaşanan Sorunlar’ başlığında abarttığımızı düşünenler de var, ‘az bile söylemişsiniz’ diyenler de! Sizce?
Ben, Hatay’ı, “medeniyetler şehri” olarak tanımlıyorum. Dinlere, dillere, kültürlere ev sahipliği yapan asil bir kraliçe gibi görüyorum. Tam da modern dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu; çok kimlikli, çok kültürlü, muhteşem bir şehir. Bence İstanbul’dan sonra Türkiye’nin en güzel hikâyeye sahip şehri. Dolayısıyla, Hatay’ımızın kültür ve sanat dosyasıyla ilgili ne söylense azdır. Söylediklerinizi, değerli ve yol gösterici buluyorum.
Madem sorunlarla ilerliyoruz, tek tek sormak istiyorum… Yeni Müze binası ile başlayalım! İlk girişte sizi, bir su değirmeni karşılıyor. Uzun bir süre paslı, ardından da boyanan haliyle! Hiçbir zaman çalıştırılamadı! Zaten bir mozaik (arkeoloji) müzesinin önünde ne aradığı de hep sorgulandı, ki bu sorgu hala devam ediyor! Net olarak sorayım… Bu konuda bir düzenleme gelecek mi, yoksa eldekinden mutlu muyuz?
Yeni Müze binamız, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük ve en etkileyici mozaik müzesi. Bakan Yardımcılığım döneminde, çok şükür ki kalan bölümlerini de tamamladık. İstanbul Arkeoloji Müzesi ile beraber benim en sevdiğim müze. Tabi ki eksiklerimiz olabilir. Bunları zaman içinde tamamlayacağız. Müzemiz, bir tema içinde tasarlanmıştır. Değirmen, Asi Nehri üzerindeki, meşhur Roma dönemi su değirmenlerini temsil etmektedir.
Müzemiz, mimari konseptiyle, girişten çıkışa kadar bir puzzle gibi birbirini tamamlıyor.
500 rakımlı bir tepenin zirvesinde, 1500 yıldan daha eski, Saint Simon Manastırı! Kadim Hatay coğrafyasının inanç turizmi potansiyelinin nadide adreslerinden biri! Ancak hala bakımsızlığı, kirli hali ve eksiklikleri ile gündemde. Sorun, hep bahsedilen, personel ve kaynak sıkıntısı mı?
Saint Simon Manastırı, çok önemli bir kültürel değer. Bir tarihsel anıt. Muhakkak ayağa kaldırmamız lazım. Ancak maalesef, kaynak çok az. Ancak önümüzdeki dönem, planlarımız içinde. Hatay, Türkiye’nin açık hava müzesi olduğu için her yerden tarih fışkırıyor. İSOS harabelerini düşünün. Bakras Kalesi’ni düşünün. Ortak akılla, Hatay’ımızda, kültür alanında yapmamız gereken daha çok iş var.
Antakya’nın trafiğe kapalı Hürriyet Caddesi’ne girenleri, etrafı balkon demirleri ile kapatılmış eski bir Roma mimarisi karşılıyor. İsimsiz, kirli, bakımsız, içine çöp atılmış halde! Ardından, DOĞAKA’nın Asi Nehri kenarındaki idari binasından biraz ötede, su kemerleri. Yine eski Roma, yine terk edilmişlik ve bakımsız bir tablo! Neden bu haldeyiz? İlgili Bakanlığın, Anadolu’dan kaçırılan tarihi eserleri ülkeye getirtmek için ciddi bir hukuk savaşı verdiğini izlerken en çok da!
Hatay’da o kadar çok tarihi eser var ki, maalesef hepsine aynı anda yetişmek mümkün olmuyor. Söylediğinizde çok haklısınız. İnşallah, bunları ortak akılla çözeceğiz. Çünkü Hatay’ın eşsiz bir hikâyesi var. Herkes bu hikâyeye bayılıyor. Elbirliğiyle, Hatay’ımızı Türkiye’nin kültür turizminin başkenti haline getireceğiz. Bunu çok yakında siz de göreceksiniz. Hatay’ımızı; müzelerin, kültürün ve sanatın şehri haline getireceğiz.
Hatay’ı Ankara’da temsil eden bir Vekil olarak, sosyal medya hesabınızdan her sabah bu kentin fotoğrafları ile güne başlıyor, herkese açık bir kent daveti yayınlıyorsunuz. Dinlerin, dillerin ve kültürlerin coğrafyasını bu denli Ankara’ya taşıma çabanıza, Hatay’dan, ama her kesimden benzer bir enerji eklendiğini düşünüyor musunuz?
Evet, bu paylaşımlar bir sinerji yaratıyor. Pek çok insan, beni gördüğünde Hatay’ı soruyor ve gelmek istediğini söylüyor. Bunun da ötesinde, Hatay’da yaşayan vatandaşlarımız, Hatay’ın değerlerini fark edip görmek istiyorlar. Ayrıca belediye başkanlarımız da benzer mesajlar yayınlamaya başladılar. Tabi tüm bunlara Hatay’ımız adına çok seviniyorum. Çünkü Hatay, bunu fazlasıyla hak ediyor.
İzlediğimiz kent hikâyesinde, ortak bir hikâye yazmak yerine, herkesin, kendi hikâyesinin arkasında başka başka kalabalıkları toplamaya çalıştığını da izliyoruz. Mesela Hatay Gastronomisi! Konunun bir tarafında Büyükşehir, diğer tarafında Valilik var gibi! Vatandaşa yansıyan da, bir çeşit ‘çekişme’! Peki, bu tablodan bir türlü sıyrılamama sebebimiz nedir? Bu bir çeşit, “sahne” ve “mikrofon” kavgası mı?
Bir plan dahilinde, farklı aktörlerin farklı hikayeler yazması aslında çok faydalı. Ancak sizin de dediğiniz gibi, maalesef zaman zaman koordinasyon sıkıntısı olabiliyor. Ben bunu Hatay sevgisine bağlıyorum. “Söz konusu Hatay ise gerisi teferruattır” anlayışıyla çalıştığımızda, sorunlarımızı daha kolay çözeceğiz.
Müzeler eski Genel Müdürü / Antakyalı Arkeolog Kenan Yurttagül’ün sık sık gündeme taşıdığı, hatta bu konuda yıllar önce bir kazı projesi bile hazırladığı Samandağ Seleucia Pieria Antik Kenti’ni de sormak istiyorum. Kent gündemine bir türlü girmedi, giremedi! Bundan sonrası ne olur peki?
Hatay, Türkiye’nin; Samandağ da Hatay’ın göz bebeğidir. Her şeyden öte Samandağ, sahip olduğu tarihsel miras, kültürel değerleri, eşsiz doğası ve deniziyle muhteşem bir destinasyondur. Samandağ-Arsuz yoluyla da şehrimizin kaderi değişecektir. Samandağ ilçemizi, topyekûn bir turizm bölgesi ilan ediyoruz. Plan onaylandı. Samandağ, dünyanın sayılı kültürel ve tarihi hazinesinin üzerindedir. Tarihi liman ise bu mirasın zirvesidir. Önümüzdeki süreçte, tarihsel önemine uygun biçimde muhakkak burayı da ayağa kaldıracağız.
Hep önümüzdeki süreçte diyorsunuz, neden?
Haklısınız. Çünkü şu anda; kısa, orta ve uzun vadede yapacaklarımız belli. İmkanlarımız ölçüsünde adım adım gideceğiz. Düşünün, Adalı Konağımızı yakın zamanda şehrimize kazandırdık. Şimdi restorasyonu başlayacak. İnanılmaz değil mi? Çok şükür, tüm şehrimizle bunu başardık. Yine eski müzemizin restorasyonu bitti. Muhteşem bir yer oldu. Korona günleri geçtiğinde, açılışını yapacağız. Kurtuluş Caddesi’nde restorasyona başladık. İnanılmaz bir tarihsel yenilenme oluyor. Bayramdan önce Uzun Çarşı’nın restorasyon ihalesini yapacağız. Payas Kalesi’nde ikinci etap restorasyon ihalesini yaptık. Peki, yeter mi? Hayır yetmez. Daha çok, daha çok çalışmamız lazım. Çünkü Hatay buna değer.
Aslında bir Akademisyensiniz. Şimdi bunu söylemek belki çok mümkün değil ama… Siyaseten ‘keşke’ler mi biriktirdiniz, ‘iyi ki’ dediğiniz fotoğraf kareleri mi?
İyi ki dediğim fotoğraf kareleri çok fazla. İyi ki bu şehirde doğmuşum. İyi ki bu şehre hizmet ediyorum. İyi ki böylesine zengin bir kültürel kimlik içinde yetişmişim. Şehrimle gurur duyuyorum.
Son olarak… Hatay’da en çok nereyi seviyorsunuz?
Benim için Hatay bir bütündür, parçalanamaz. 15 ilçemizin kendine has eşsiz güzellikleri ve değerleri var. İnsan nasıl çocuklarını ayırmazsa, ben de Hatay’ı ayıramam.
Teşekkürler
Röportaj/Tamer Yazar