Onu ilk ve son kez Tabutta Rövaşata fiminde gördük. Bir kahvede uyuklayan eroin bağımlısını oynuyordu. Sonraki yıllar gerçek bir eroin bağımlısı olduğu ve öldüğüyle ilgili söylentiler dolaştı hep onunla ilgili. Malum, o zamanlar sosyal medya yoktu. Ölümünün üzerinden nerdeyse 30 yıl geçtikten sonra, hakkında yapılan bir mini belgeselle gerçekleri öğrendik; Galatasaray lisesi mezunu, Boğaziçi’nde Tarih, Amerika’da oyunculuk okumuş bir oyuncuymuş Ayşen Aydemir. Ve ilk ödülünü alacağı gün, 35 yaşında kanserden yaşamını yitirmiş.
Tabutta rövaşata’daki küçük rolü için bir sürü kitap okumuş ve hatta eroinmanların sigara içerken uyuyakalması ve izmaritlerin parmaklarının arasında yanması ayrıntısını bir kitaptan bulmuş mesela. Rolüne hayatın dokunuşunu eklemiş.
Ne acayip değil mi? Milyonlarca yıllık zamanın içinde küçücük, 60-70 yıllık bir pencereden bakıyoruz hayata. Onun penceresi bizimkinden de küçük. Yeteneğini gösterebileceği tek bir şansı olmuş, ama öyle bir ateş etmiş ki, ölümünden 30 sene sonra bile kendini hatırlatmayı, kendinden bahsettirebilmeyi başarıyor.Beraber çalıştığı Ferhan Şensoy, “Ayşen bir yere girince bunu hissedersiniz” demiş. “Oraya değişik birinin, yüksek bir enerjinin girdiğini hissedersiniz”
Ayşen Aydemir benim için doksanların deri montla gezen karanlık, havalı, okumuş kızlarının yüzüdür. Yüzündeki hüzün doksanların hüznüdür. Yaşıtlarımız gibi bu ülkede hiçbir zaman tamamlanmayacak, istediği gibi yaşanamayacak bir hayatın bilincinde, zamanın sigarası parmaklarının arasında hızla kısalırken, o dalgın denize bakar durur.
YORUMLAR