“Tüfek, Mikrop ve Çelik” adlı unutulmaz kitabın yazarı, fizyoloji profesörü Jared Diamond yeni kitabı “Düne Kadar Dünya” ile aklımıza gelmeyen bir soruya daha yanıt arıyor: Dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek için eski toplumlardan öğrenebileceğimiz ne olabilir?”
Jared Diamond Yeni Gine ve bitişiğindeki Pasifik Adaları’nın yanı sıra Amazon yerlileri, İnuitler, Kalahari San halkları ve diğer eski toplumlar üzerindeki on yıllarca süren saha çalışmalarından yola çıkarak geleneksel toplumların, kendi atalarımızın on binlerce yıl önceki yaşamını daha dünmüş gibi gözlerimizin önüne serdiğini, geleneksel yaşam tarzlarının bizleri şekillendirip şimdi olduğumuz bireyler ve toplumlar haline gelmemizi sağladığını belirtiyor. Modern insan toplumlarının özelikleri olarak sayılan metaller, yazı sistemi, makineler, uçaklar, polis ve devlet, obezite, yabancılarla korkusuzca bir araya gelebilmek, heterojen insan kalabalıkları ve benzer şeylerin insanlık tarihi için göreceli olarak oldukça yeni olduğunu vurgulayan yazar, avcı -toplayıcılıktan tarıma geçişin sadece 11 bin yıl önce başladığını; ilk metal aletlerin 7 bin yıl önce ortaya çıktığını, modern koşulların yaygınlaşmasının yerel ölçekte bile insanlık tarihinin çok küçük bir bölümünü kapsadığını; geleneksel insan toplumlarının, modern insan toplumlarından çok daha uzun bir geçmişe sahip olduğunu söylüyor. Ona göre geleneksel toplumlar birçok kültürel uygulama açısından modern sanayi toplumlarından çok daha fazla çeşitlilik arz ediyor. Geleneksel toplumlar üzerinde yapılan araştırmalardan akademik ilgiye yönelik sonuçlar elde edilebilir ve biz pratik faydaları olan şeyler öğrenebiliriz. Çünkü, geleneksel toplumlar bir insan toplumunun nasıl oluşturulabileceği konusunda binlerce doğal deneyi temsil ederler. Onlar insani sorunlara, bizim modern toplumlarımızın kullandığı çözümlerden farklı binlerce çözüm getirebilirler. Belki de bu geleneksel uygulamaların bazılarını seçici bir şekilde yaşamlarımıza uygulayabilir, bu çözümlerin sağlık ve mutluluk üzerindeki faydalı etkilerini görebiliriz. Ama yine de geçmişi aşırı derecede romantikleştirip, o basit zamanlara özlem duyar hale gelmek gibi bir başka aşırı uca da gidilmemesi gerekir.
Yazar, işe geleneksel toplumları mercek altına almakla başlıyor. Daha sonra, merkezileşmiş bir devlet yönetiminin ve bu devletin yargıçlarının yokluğunda, geleneksel küçük ölçekli toplumların anlaşmazlıkları nasıl çözdüğünü araştırıyor. Geleneksel barışçıl anlaşmazlık çözme yolunu devletleşmiş toplumlarda hukukun işleyişi ile karşılaştırıyor. Geleneksel toplulukların anlaşmazlıkları barışçıl olarak çözme özelliklerini devletin adalet sistemine faydalı bir şekilde uyarlanabileceğini gösteriyor. Yazar, geleneksel savaş olgusunu, Yeni Gine’nin Dani halkı arasında gelişen küçük ölçekli bir savaş üzerinden işliyor. Dünyadaki geleneksel savaşları gözden geçiriyor ve şu sorulara yanıt arıyor: Onların savaş olarak tanımlanmayı hak edip etmediğini nasıl anlarız, oransal ölüm sayısı neden genellikle bu kadar yüksek ve savaşlar neden bazı halklar arasında diğerlerinden daha yoğun?
İnsan yaşamının iki zıt kutbu olan çocukluk ve yaşlılık dönemlerini ele alan bölüm, okuru geleneksel çocuk yetiştirme uygulamalarının bazılarına hayran bırakırken, bazılarında da dehşete düşürüyor. Yaşlıların yaşam koşullarının iyileştirilmesi doğrultusunda geleneksel toplumların yaşlılarına sağladığı kolaylıklar ise bizler için yararlı örnekler sunuyor.
Kitabın bir sonraki bölümü tehlikeler ve tehlikelere karşı tepkilerimiz üzerine. Yazar burada yaşadığı tehlikeli deneyimleri aktarıyor. “Yapıcı paranoya” terimini ortaya atıyor. Geleneksel yaşama özgü tehlike türlerini ve insanların bunlara karşı değişik tepkilerini anlatıyor ve şu sonuca varıyor: Tehlike algımız ve tehlikelere karşı tepkilerimiz birçok şekilde sistematik olarak akıl dışıdır.
İnsan merkezinde yer alan ve modern zamanlarda hızlı değişimler geçirmiş olan üç konunun -din, dil çeşitliliği ve sağlık – işlendiği bölümle devam eden kitap çarpıcı bir sonuç bölümüyle noktalanıyor. Yazar bu bölümde modern ve geleneksel dünyaların avantajlarını ayrı ayrı ele aldıktan sonra şunları söylüyor: “Bu kitabın okurlarının ait olduğu toplumlar insanlığın kültürel çeşitliğinin çok küçük bir bölümünü oluşturuyorlar. Bu toplumlar dünyada egemenliği ele geçirmiş durumdalar, ama bu genel bir üstünlükten değil, özel nedenlerden kaynaklanıyor. Bu özel nedenler, onların verimli ehlileştirilebilir yerel yaban bitki ve hayvan kaynaklarına bağlı tarıma dayalı erken kökenlerinden gelen teknolojik, politik ve askeri avantajlardır. Bu özel avantajlara rağmen, modern endüstri toplumları çocuklarını yetiştirme, yaşlılarına bakma, anlaşmazlık çözümleri, bulaşıcı olmayan hastalıklardan korunma ve diğer toplumsal sorunlarda aynı üstün yaklaşımları geliştirememişlerdir.”
Jared Diamond, insanlığın evriminin 6 milyon yıllık zaman ölçeğine göre dün olarak nitelendirdiği son 11 bin yıl içindeki insan kültürlerinin, dünya üzerindeki bütün halklarının bütün özelliklerine kitabında yer verirken, modern dünyanın daha öğrenecek çok şeyi olduğunu olağanüstü bir çalışmayla ortaya koyuyor.