Adonis ile bir okur olarak tanışmam, 1989 yılında Özdemir İnce’nin dilimize kazandırdığı New York’a Mezar adlı yapıtıyla olmuştu. Geçen süre içerisinde Adonis’in pek çok kitabı yayımlandı. Yayımlanan her yeni yapıtta Adonis’in sesi, insanlık için, uygar bir dünya için bir kez daha yankılandı dilimizde. İmgeden duyguya, duygudan düşünceye uzanan bu geniş yelpazede, gerçekçiliğin sesiydi çınlayan.
TÜYAP İstanbul Kitap Fuarında, şairle tanışma ve ayaküstü sohbet etme fırsatım oldu. Adonis kırk yıllık bir dost sıcaklığıyla, yeni çıkan kitabı Dalların Güncesi’ni ‘şiir kardeşliği adına’ imzalayıp bana uzatırken, bu yazıyı yazma düşüncesi ılık rüzgarların sürüklediği bir dalga gibi içime yayıldı. Dalların Güncesi’ni günlerce yanımdan ayıramadım. Kimi zaman çalışma masama, kimi zaman başucuma konuk olan bu kitap, yüreğimize dokunan, biçimleri, sözleri, gizleri, duygu ve heyecanları iç içe geçmiş, doyulmaz bir güzellikle yüklü şiirleri içeriyor.
Asıl adı, Ali Ahmet Sait Eşber olan Adonis, 1 Ocak 1930 yılında Suriye’nin Tartus kasabası Kassabin köyünde doğdu. On dört yaşına kadar burada yaşadı; okuma ve yazmayı kendi kendine öğrendi. Suriye’nin 1944 yılında bağımsızlığına kavuşması ve Şükrü El-Kuvvetli’nin ilk cumhurbaşkanı seçilmesi Ali Ahmet Sait’in yaşamında bir mucizesini yarattı. Yeni cumhurbaşkanının ülkeyi kendi gözleriyle tanımak için başladığı gezi, onun yaşamında belirleyici bir etken olacaktı. Cumhurbaşkanının bir geziye çıkacağını duyan Ali Ahmet Sait, babasına bir şiir yazacağını ve bu şiiri cumhurbaşkanının önünde okuyacağını söyledi. Babası zor da olsa, oğlunun bu olağanüstü teklifini kabul etti. Ali Ahmet şiirini, cumhurbaşkanıyla birlikte binlerce Suriyelinin huzurunda okudu. Şiir, cumhurbaşkanını, o güne değin kendi ülkelerinin yönetiminde söz sahibi olamamış halkla işbirliği yapmaya çağırıyordu. Ali Ahmet şiirini bitirince cumhurbaşkanı yerinden kalkıp genç şairin alnını öptü ve “Söyle bakalım benden ne istiyorsun” diye sordu. Genç şair bu soru üzerine , “Okumak istiyorum” yanıtını verdi. Ali Ahmet bir hafta sonra cumhurbaşkanından bir mektup aldı. Bir liseye kaydı yapılmıştı ve Tartus kentine gelmesi isteniyordu. Ali Ahmet burada üç yıl kaldı, daha sonra Latakia’da bir devlet okuluna gitti ve on iki yıllık okulu beş yılda bitirip diplomasını aldı. Aynı yıllarda ilk ciddi şiirlerini yazdı.
Adonis ses’ten sözcük’e uzanan sürecin irdelenmesinde, çağcıllaşmayı eskinin özümsenmesine bağlayarak çağcıl Arap şiirinin babasını öldürmemesi, fakat onu bir dosta, bir diyalog gizilgücüne dönüştürmesi gerektiğini ileri sürdü ve Arap şairinin çağcıl olabilmesi için, eski şiirinin ateşinden doğması gerektiğini söyledi. Tema ve sözcük kullanımına getirdiği bu özgürlük, geleneksel ölçü ve uyağın kırılmasıyla sürecekti.
kara kızağa tutulan ayna
yüzüm gemidir benim bedenim bir ada, dedin
ve su, istek içinde organlarım
Dedin: göğsün bir dalgadır
Göğüslerim altında dalga dalga yayılan gece
Güneş eski hapishanem
Güneş yeni hücrem benim
Ölüm şölen ve türküdür.
Duydun mu sesimi? Bu geceden farklıyım ben
Başka biri bu ışıklı yumuşak yataktan.
Bedenim örtüdür, kanımla diktiğim kumaş
Yolumu yitirmişim, şaşkın dolanıp dururum
bedenimde.
Rüzgarları yapraklara verdim ben
Ardımda bırakıp kirpiklerimi
Öfkeden, deli gibi, bilmeceler sorarak
Göklerle oynadım
Bilmek için giysilerim içre
Yol gösteren taşı
Bildin mi beni? Yorganımdır bedenim
Ölüm bir şarkı benden, ve tadı defterlerimin
Mürekkep mezar bana hem yan odam
Kaderin yol yol ayırdığı, gökleri yaşlı,
Bir dünya haritası
Ağıtları ve acıyı çeken kara kızak.
Gelir misin peşimden? Bedenim göğümdür benim
Açtım bütün geçitlerini uzayın sonuna kadar
Ardıma çizip bıraktım kirpiklerimi
Eskil bir puta götüren yollar onlar
Gelir misin peşimden? Bedenim yolumdur benim
Çağdaş Arap edebiyatının dünyaca en büyük şairi kabul edilen Adonis şiirlerinde, parçalanan Arap kuşağını, dağılan halkını sergiledi ve bunu bütün insanlık için genelleştirerek, insanlığın dramını toplumsal belleğin yüzeyine çıkardı. Gizemcilik ile varoluşçuluğu, toplumculuk ile bireyciliği, gerçek ile düşseli bir araya getirdi. Yaşama bakış açısını, felsefeden süzdürerek şiirin kalbine damıttı ve toplumu sarsan, sürekli haksızlıklara karşı çıkan devrimci kimliğiyle, 1995 yılında ilk Nâzım Hikmet Uluslararası Şiir Ödülü’nü aldı.
Dalların Güncesi, insanların insanlar için hazırladığı yazgıya, her geçen gün biraz daha karartılmaya çalışılan bu sözde uygar dünyaya karşı yazılmış, bir çığlığın kitabı.
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR