Geçtiğimiz günlerde, on binlerce kişinin katıldığı görkemli bir törenle, Harbiye Hidro Havuzu, düzenlenmiş haliyle vatandaşların hizmetine sunuldu.
Defne Belediye Başkanımız Sayın Dr. İbrahim Yaman’ın, daha sağlıklı, daha mutlu, daha hoşgörülü, daha barışçı bir kent yaratma çabalarına bir yenisi eklenmiş oldu.
Özellikle il dışında olduğum zamanlarda, akşamdan mutlaka Antakya Gazetesi’nin internet sayfasına bir göz gezdiririm. 2011 yılının Aralık ayı olmalı. Notunu almışım. Antakya Gazetesi’nde gördüğüm haber beni hem düşündürmüş, hem de çok üzmüştü: Haber şöyle: “8.5 yıl sonra Harbiye ilk kez vali gördü.” Oysa birkaç yıl öncesine kadar tüm resmi konuklar Harbiye’de, Hidro Tesisleri’nde, ağırlanırdı. Şu anda otopark olarak kullanılan ve Hatay Cumhurbaşkanı Rahmetli Tayfur Sökmen’in de resmi konutu olarak kullanılan Defne Oteli’nde de özellikli konuklar ağırlanırdı. (Böyle tarihi bir binayı, sahiplenemedik.) Hidro Havuzu ise onlarca yıldır susuz, kendi haline terk edilmişti. Harbiye’nin göbeğindeki bu güzel mekan TEK’e aitti. Dolayısıyla Harbiye Belediyesi de kendi haline terk etmişti. Niyazi Berkes diyor ki, “Bu ülke, en büyük kötülüğü, sorumlu olduğu işini doğru dürüst yapmayanlardan görmüştür hep”
Harbiye Belediye Başkanı Sayın Hikmet Karaali, astronomik paralar ödeyerek havuzu satın aldı. Sayın Yaman da özgün projesiyle bu güzelim mekânı Defne’ye kazandırdı.
Birkaç yıl içinde Harbiye nereden nereye geldi. Üzerinde uzun uzun düşünmek gerek. Harbiye/Defne doğa, tarih ve kültür zenginliği bakımından eşsiz bir hazinedir. Dünyada çok az yer Defne kadar uzun ve zengin bir tarihin izlerine sahiptir. Ve büyük bir sevinçle görüyorum ki şimdi Defne eski görkemine kavuşma yolundadır. Bu bakımdan Sayın Yaman’ı yürekten kutluyorum.
Pembe Yapraklı Utanç Şafak: DAPHNE” adlı yapıtımın sunu yazısı şöyle başlamaktadır: “Defne, doğa, tarih ve kültür zenginliği ile turizm bakımından eşsiz bir hazinedir. Dünyada çok az yer Defne kadar uzun ve zengin bir tarihin izlerine sahiptir. En eski uygarlıkların izleri, anıtları Defne topraklarındadır. Ve Defne hâlâ toprak altındadır.”
1930’lu yıllarda Defne’de kazılar yapılmış ve birçok yapıt gün yüzüne çıkarılmıştı. Gün yüzüne çıkarılan bu yapıtlar, bir sanat mabedi olan Antakya Arkeoloji Müzesi’nin zengin koleksiyonunu oluşturmaktadır. Roma- Bizans dönemine ait olan bu mozaiklerde Mitologya anlam bulmakta, egzotik nice öyküyü kulağımıza fısıldamaktadır.
Bilinen söylencedir: Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında dolaşırken genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Daphne’dir. Daphne, Apollon’un içinde arzular uyandırır, onunla konuşmak ister. Fakat Daphne, Apollon’un içinden geçenleri anlamıştır. Konuşmaya başlar ve kaçar. Apollon, Daphne’yi kovalar. Çapkın Tanrı bir yandan da “Kaçma, seni seviyorum” diye bağırır. Daphne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder.
Apollon’a gelince, bu periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe iyice kısalır ve bir an gelir ki Daphne Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş olanağının kalmadığını anlayan güzel Daphne birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır: “Ey toprak ana!… Beni ört, beni sakla, beni kurtar.” Bu içten yalvarış üzerine Daphne, organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Göğsünü gri bir kabuk bağlar. Kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar. Bir defne ağacı oluverir. Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Daphne’nin ağaç oluşunu üzüntüyle izler, sonra ona sarılır ve sert kabuklar altında hâlâ çarpmakta olan kalbinin sesini duyar.
“Daphne!” der. Bundan sonra sen Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler, şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek.”
Eski Yunan ve Roma tanrılarının uğramadan edemedikleri hatta balaylarını geçirdikleri Daphne’yle ilgili birçok söylence vardır: Galetia ile Polifemos, Adonis ile Afrodit arasında geçen aşk öyküleri bunlara örnek gösterilebilir.
Daphne, Antakya’nın bir mesire yeri durumundaydı. İS. 44 yılında Olimpiyat oyunlarını düzenlemek hakkını Antakyalılar almışlar ve ilk olimpiyatlar Daphne Olimpiyat Stadı’nda düzenlenmiştir.
Daphne’nin kuruluşu Antakya’nın kuruluşundan daha eskilere dayanır. Hatta Antakya’dan, “Daphne yakınındaki şehir” diye söz edilirdi.
Apollon adına adanmış ormanı, çağlayanları, uygun iklim koşulları ve yemyeşil doğası ile ünlenen Daphne, zenginlerin villalarının bulunduğu seçkin bir yerdi. Daphne’ye 60 metre eninde çift sütunlu (dünyanın en uzun çift sütunlu yolu) bir yoldan gidiliyordu.
Günümüzde Daphne’nin durumu ortada. Burada en büyük görev Daphnelilere ve belediyeye düşmektedir.
Daha çağdaş, daha yaşanılır bir Defne dileği ile..
YORUMLAR