Halkevleri, TİP, TÖP, Kaldıraç, HEDEP, SMF, EMEP ve SOL Parti ile birlikte diğer sivil inisiyatiflerin katılımı ile ‘Defne Biziz Biz Defneyiz’ yerel yönetim çalıştayı 9-10 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi. Harbiye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği(HASYAD) salonunda gerçekleştirilen çalıştayda Halkevleri Örgütlenme Sekreteri Sevinç Hocaoğulları, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca, Sol Parti MYK Üyesi Alper Taş, Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, Batman Belediye Eş Başkanı Mehmet Demir ve Dersim Belediye Başkanı Mehmet Maçoğlu söz alarak konuşmalarını yaptı.
Konuşmacılar yerel seçim sürecinde bir alternatif yönetim anlayışı ortaya koyulması gerektiğini belirterek Hatay’ın Defne İlçesinde bunun yapılmasının mümkün olabileceğini belirttiler. Gerçekleştirilen yerel yönetim çalıştayında, Yerel Yönetim Modeli, Kent ve İmar, Tarım, Ekoloji ve Çevre, Üretim ve İstihdam, Eğitim, Sağlık, Çocuk, Hukuk, Kadın ve LGBTİ+, Kültür, Sanat, Dil ve Tarih başlıklarında atölyeler de düzenlendi. Çalıştayın ikinci gününde ise sonuç metni okundu. Okunan metinde 6 şubat depremlerinin ardından sadece binaların değil yerel yönetim anlayışının da yıkıldığı belirtilerek, Defne halkının kendi kaderini eline alıp kendi kendini yönetebileceği ifade edildi.
Defne Biziz Biz Defneyiz yerel yönetim çalıştayının sonuç metninin tamamı şu şekilde ;
Zamanların en acımasız ve belki de en kokuşmuş hali içerisinde yaşıyoruz.
Geçmişimiz ile geleceğimizi, umutlarımızı, çocuklarımızın yanaklarındaki tebessümü yıkan Şubat depremleri ile başlamadı her şey. Kentimiz; deprem öncesinde de hem yerel hem de merkezi otorite tarafından unutulmuş, yok sayılmış, tüm çarpıklığıyla, yokluğuyla, yoksunluğuyla yaşayıp gitsin istenmişti.
6 Şubat depremleri, yalnızca canlarımızı değil, halka söz, yetki ve karar hakkı tanımayan yönetim anlayışını da enkaz altında bıraktı. Neoliberal dönüşümle birlikte kamusal alanın tasfiye edilmesi, belediyeleri kamusal ihtiyaçları karşılayan yerel yönetim organları olmaktan çıkarıp halka müşteri muamelesi yapan ve piyasa işleyişi içinde çalışan şirketleşmiş bir belediye anlayışı açığa çıkarmıştı. Bu da bütün “şeffaflık ve katılımcılık” iddialarına karşın halkı, halkın ihtiyaç ve taleplerini, çözüm üretme, uygulama ve denetleme kapasitesini yok sayan ve dışlayan bir belediyeciliği ortaya çıkardı.
Öte yandan deprem sonrası süreç, halkın örgütlü gücünün ölümle yaşam arasındaki çizgiyi belirleyebildiğini; ihtiyaçların belirlenmesi, olanakların ihtiyaçlarla buluşturulması ve halkın yaratıcı kapasitesinin harekete geçirilmesi noktasında sosyalistlerin merkezinde yer aldığı toplumsal seferberliğin, ortadan kaybolan kamu otoritesinin yerine geçebildiğini gösterdi. Gördük ki; Defne halkı kaderine terk edilmiştir. Neoliberal devlet ve piyasa, halkın en temel yaşamsal ihtiyaçlarına yanıt verememektedir. Bu sebeple; Defne halkı kendi kaderini eline alıp kendi kendini yönetmelidir.
Depremin ilk gününden bu yana süren dayanışma seferberliği, gönüllü ağları ve yaşamı yeniden kurma mücadelesi üzerinde yükselen halk örgütlülüklerinin, halkın kendi kendini yönetmesinin organları olabileceğini de görüyoruz. Merkezi bir bütünlük içinde olmasa da farklı siyasal öznelerin ve gönüllü girişimlerin katkısıyla, aynı koşullarda, aynı yaşam kavgasında gelişen bu örgütlenmeler yerelde yeni bir siyasal sürecin, fikri ve örgütsel altyapısını kurmak açısından değerlendirilebilir.
Deprem sonrası koşulların, hem mevcut yerel yönetim anlayışının eleştirisi hem de bir alternatifin imkanlarını ortaya koyması açısından ciddi bir avantaja sahip olan Defne’de, yerel seçim süreci de halkın öznesi olduğu bir yeniden inşa süreci hedefiyle ele alınabilir. Bu anlayışla 9- 10 Aralık’ta “Defne Biziz Biz Defneyiz Yerel Yönetim Çalıştayı”nda çok sayıda sosyalist kurum, bağımsız inisiyatif ve Defne halkının katılımcısı olduğu, bilgi ve birikimlerini, deneyimlerini, sosyalist belediyecilik anlayışlarını bizlerle paylaşan konuklarımızla bir araya gelerek kapsamlı bir tartışma yürüttük. Depremde en çıplak biçimde gördüğümüz ama depremden ibaret olmadığını bildiğimiz kapitalist yıkım karşısında uluslararası alanda ve ülkemizde gelişen örnek deneyimleri, Defne’nin özgünlüğü içinde yaşanan deprem sonrası deneyimlerimizi ve yerel yönetimlerin mevcut yapısının sunduğu olanak ve kısıtları birlikte değerlendirerek demokratik ve halkçı özgün bir yerel yönetim anlayışının köşe taşlarını ortaya koymaya çalıştık.
Esas hedefimiz halkın doğrudan söz, yetki, karar sahibi olduğu halk meclislerinin iradesi ile yönetilen; temsilcilerin “geri çağırma” ilkesine tabi olduğu; hizmetlerin piyasa ilkeleri ile değil kamusal hizmet mantığı ile verileceği; katılımcılık ve şeffaflık ilkelerinin halkın sermayeden bağımsız çıkarları doğrultusunda hayata geçirildiği, demokratik ve halkçı bir belediyeciliktir.
Ana hatlarıyla ortaya koymaya çalıştığımız bu model ya da anlayış; elbette bizim istek ve irademizden bağımsız olarak bizi kuşatan koşullar içinde, merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin neoliberal dönüşümü sonucu açığa çıkan yasal / finansal altyapı içinde gelişeceğinden, Defne halkına vaadimiz esasen bir mücadele çağrısıdır. Daha doğrusu yerel seçim sürecini ve yerel yönetimleri bu mücadele hedefimiz doğrultusunda değerlendirmektir.
Merkezi yönetimin doğrudan baskı ve kısıtlamaları, bunu kolaylaştıran yasal ve finansal altyapı ve neoliberal dönüşümde “şeffaflık” ve “katılımcılık” ilkelerinin içi boşaltılarak belediyelerin kurumsal yapısına dahil edilmesi, yönetime gelenlerin niyetinden bağımsız olarak bir deli gömleği işlevi görmektedir. Bu deli gömleğini yırtacak olan ise bu süreçlere halkın sermayeden bağımsız çıkarları / ihtiyaçları doğrultusunda müdahale edecek örgütlü gücünün, öz örgütlerinin varlığından başkası değildir.
Defne’de deprem sonrası sosyalistlerin girişimi ile pek çok dayanışma faaliyeti ve bu dayanışma faaliyetleri etrafında gelişen, farklı örgütlülük düzeylerine denk düşen meclisler ya da yerel ağlar oluşmuştur. Bu örgütlenme ve ağlar; merkezi ve yerel yönetimin yokluğu koşullarında, yaşam mücadelesi içinde bir araya gelme, kendi sorunlarını tespit etme, çözüm önerileri geliştirme ve uygulama noktasında 10 aydır ciddi deneyimler biriktirmiştir. Mahalle / semt ölçeğinde etkinlik gösteren bu ağlar; sağlıkçılar, eğitimciler, hukukçular, mühendis ve mimarlar gibi meslek sahipleri ile de yer yer yatay bir ilişki de kurarak kentin yeniden inşasına müdahil olmaya yönelik bir kapasite ortaya koymaktadır.
Gerek Defne’nin tarihsel hafızası, gerek çalıştayla bir irade beyanında bulunan örgütlü yapıların kendi örgütsel kapasitesi, gerek deprem sonrası açığa çıkan meclis ya da ağ tipi farklı taban örgütlenmeleri, ilçe genelinde halk meclislerinin kuruluşu için somut bir zemin oluşturmaktadır. Çalıştayda bir araya gelen kolektif örgütlü irade, gerek yerel seçim sürecini gerek belediyenin kazanılması durumunda belediyenin kurumsal / temsili mekanizmalarını, halk meclislerinin örgütlenmesi ve halk meclislerinde açığa çıkacak iradenin yereli yönetecek esas irade olması için değerlendirecektir.
…
Ve bugün bu iradenin kurulmasını esas alanlar olarak,
Kentin kirini pasını her gün temizleyen, toz ve asbest yüklü molozları kaldıran, hafriyat kamyonlarının neden olduğu kaos yüzünden iş cinayetlerine kurban giden, buna rağmen; yaşamı alın teriyle her gün yeniden ve yeniden yaratan, var eden ama emeğinin hakkını alamayan işçiler olarak,
Dünyanın, memleketin dört bir yanına yayılmış yükselen kadın mücadelesinin deneyim ve birikimleri ile 6 Şubat depremlerinin ortaya çıkarttığı kadın dayanışması ve yaşamı yeniden kuracak kadınların bu süreçte aldığı sorumluluk ile söz, yetki, karar hakkına, yaşam hakkına sahip çıkan kadınlar olarak,
Piyasalaşmış sağlık sisteminde hastalar müşteri, sağlık kurumları birer ticarethaneye dönüşmüşken koruyucu ve önleyici sağlık ile sağlığı ve sosyal hizmetleri bir bütün olarak değerlendiren ve bu yaklaşımla hareket eden halkın sağlık hakkı savunucusu hekimler, sağlık emekçileri olarak,
Deprem öncesinde var olan ekolojik sorunlara, deprem sonrası yaşanan sorunlar da eklenmiş kentimiz bugün daha önce hiç yaşamadığı kadar büyük bir ekolojik yıkımla karşı karşıya kalmışken, ekolojik yıkımın, halk odaklı değil rant odaklı yaklaşımın karşısında duran mimarlar, mühendisler, kent ve doğa savunucuları olarak,
Parasız, bilimsel, eşit, nitelikli eğitim hakkı için on yıllardır mücadele ederken, deprem sonrasında da kentimizde gasp edilen, yok sayılan eğitim hakkının, nitelikli, güvenli, sağlıklı koşullarda sağlanması için seferber olan eğitim emekçileri olarak,
Egemen siyaset ve aklın saf, masum, şekillendirilmesi gereken nesneler olarak gördüğü, çocuklarla ilgili durumları “siyaset üstü” olarak tanımladığı süreçte çocukların yaşamındaki her şeyin siyasi, politik ve sınıfsal olduğunu savunanlar olarak,
Emekçiler, gençler, LGBTİ+’lar, sanatçılar, engelliler olarak;
Bu kentte yıkımın, yoksulluğun, tozun dumanın içerisinde inatla yaşamı yeniden kurmak için yola çıkanlar olarak;
DEFNE BİZİZ, YÖNETEN DE BİZ OLACAĞIZ! – Adil Yeşildağ-