Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Deprem Sonrası Hava Kalitesi Ele Alındı

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen 25. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, önemli bir konuya ışık tuttu.
Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP), kongrenin dikkat çeken panellerinden birinde, deprem ve ikincil afetlerin hava kalitesi üzerindeki etkilerini masaya yatırdı.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği


“Deprem, İkincil Afetler ve Temiz Hava Hakkı” başlıklı panele, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa başkanlık yaptı. Panelde, deprem ve sonrasında meydana gelen ikincil afetlerin (yangınlar, patlamalar, kimyasal sızıntılar vb.) akut(geçici) ve uzun vadeli halk sağlığı sorunlarına yol açan hava kirliliği oluşturduğu vurgulandı.
Panelde, deprem öncesinde ve sonrasında hava kalitesi ve bağlantılı halk sağlığı yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda konuşmalar yapıldı. Özellikle afet hazırlık süreçlerinde hava kalitesi ve sağlık yönetiminin öneminin vurgulanmasıyla, gelecekteki afetlerde daha etkili ve koruyucu önlemler alınması hedeflendi.

Deprem Bölgelerinde Asbest Kirliliği Ortaya Çıktı: Sağlık ve Güvenlik Riski Artıyor

Dr. Ozan Devrim Yay, panelde yaptığı sunumda Adıyaman, Kahramanmaraş ve Elbistan gibi deprem bölgelerinde yapılan ortak bir saha çalışması, ciddi bir asbest kirliliğinin varlığını gözler önüne serdi.
Çalışma, yüzeyden toz örneklemesi yöntemiyle gerçekleştirildi. Yapraklar, çadır üstleri, duvarlar ve enkazdaki malzemeler gibi farklı noktalardan alınan örnekler, asbest kirliliğinin boyutlarını ortaya koydu. Bu kirliliğin hafriyat sahalarında ve çevresinde de tespit edilmesi, sağlık açısından endişe verici bir durum olarak ön plana çıktı.
Analizler sonucunda Adıyaman, Kahramanmaraş ve Elbistan’da çeşitli asbest türlerinin varlığı belirlendi. Özellikle ticari ürünlerde sıkça kullanılan krizotil türünün yanı sıra, daha nadir kullanılan ancak kanserojen etkisi daha büyük olan antofiilit ve aktinolit türlerine sıkça rastlandığı görüldü.
Bu bulgular, asbestin varlığının sadece belirli noktalarda değil, kent genelinde hava partikülleri içinde yaygın olabileceği uyarısını da beraberinde getirdi. Bu durum, kamu sağlığını tehdit eden bir potansiyeli de ortaya koydu.
Ulusal ve uluslararası mevzuatlar, asbestle çalışmalarda sıkı sağlık ve güvenlik önlemleri alınması gerektiğini vurguluyor. Ancak, mevcut durumda bu önlemlerin yeterince uygulanmadığı gözlemleniyor. Bu bağlamda, asbestle mücadelede hızlı ve etkili eğitim programları düzenlenmeli, asbest analiz altyapısı geliştirilmelidir.
Asbest, yönetilebilir bir risk olarak görülebilir. Bu noktada, deprem bölgelerindeki hasarlı binaların ve yıkıntıların asbest riski açısından değerlendirilmesi, atık yönetimi altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, asbest kaynaklı sağlık sorunları en aza indirilebilir.

Depremler: Yıkımın Görünmeyen Yüzü

Dr. Melike Yavuz Erkoç, Depremlerin neden olduğu hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkilerini anlamak büyük önem taşır. Bu afetler, yer sarsıntısının hemen ardından bile uzun süre varlığını koruyabilen kirleticilerin üretilmesine neden olabilir. Bu karmaşık süreçlerin anlaşılması, sismoloji, çevre bilimi ve halk sağlığı arasında kritik bir köprüdür.
Depremler, doğanın güçlü ve yıkıcı olaylarından biri olarak bilinir. Ancak, bu afetlerin sadece bina yıkımı ve can kaybıyla sınırlı olmadığı ortaya koydu. Hava kirliliği gibi daha sinsice etki eden bir tehlikenin de beraberinde geldiği belirti.
Özellikle yoğun nüfuslu şehirlerde yaşanan depremler, anlık yıkımın ötesinde atmosfere karmaşık kirleticilerin salınmasına neden olabilir. Bunlar arasında partikül madde, uçucu organik bileşikler ve ağır metaller gibi toksik unsurlar yer alır. Bu kirleticiler, sağlık ve çevre açısından ciddi riskler oluşturabilir.
Özellikle toz salınımı, depremin en çarpıcı sonuçlarından biridir. Binaların çökmesiyle birlikte havaya toz ve partikül madde salınır. Bu partiküller genellikle PM10 ve PM2.5 olarak adlandırılır ve farklı boyutlarda olabilir. Yangınlar da önemli bir etkiye sahiptir; gaz hatlarının patlaması, elektrik altyapısına zarar vermesi ve dumanla birlikte sağlığı etkileyen kirleticilerin salınmasına yol açabilir.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı, hava kirliliğini, özellikle ince partikül madde (PM10) dahil çeşitli bileşenleriyle birlikte, Grup 1 kesin kanserojenler listesinde sınıflandırmıştır. Hava kirliliği, uzun vadeli maruz kalmanın nörolojik sorunlara, üreme ve gelişim sorunlarına neden olabileceği de bildirilmiştir.
Hava kirleticileri insan vücuduna farklı yollarla girebilir: solunum, sindirim ve cilt yoluyla. Bu kirleticilerin akut etkileri geçici olabilirken, kronik etkileri uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabilir.

Deprem Bölgelerinde Hava Kirliliği: Acil Çözüm Bekliyor

Deniz Gümüşel, Temiz Hava Hakkı Platformu, 25. Halk Sağlığı Kongresi’nde, deprem sonrası oluşan toz kirliliği sorununu vurguladı. Özellikle PM10 ve PM2,5 adı verilen partikül maddelerinin hava kalitesi üzerindeki etkisi, resmi verilerle sunuldu.
Partikül madde, karbon, ağır metaller, inorganik bileşenler ve diğer elementlerden oluşan karmaşık bir karışımdır. Depremle birlikte ortaya çıkan enkaz, alçı, kalsit, silika, cam lifleri ve asbest gibi maddelerle partikül madde kirliliğine sebep olur.
Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’da yapılan hava kalitesi ölçümleri, ciddi bir durumu gözler önüne seriyor. Özellikle İskenderun merkezinde PM10 seviyelerinin yıllık limitin 6 katına kadar çıktığı belirlendi. Elbistan ve İskenderun’da PM2,5 ölçümleri de uluslararası limitlerin çok üzerinde seyrediyor.
Platformun talepleri arasında, deprem bölgelerinde hava kalitesini izlemek için daha fazla ölçüm istasyonunun hızla devreye alınması ve PM2,5 parametresinin ölçülmesi öne çıkıyor. Elde edilen verilerin şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılması ve olası kirlilik durumlarında halkın önceden bilgilendirilmesi gerekliliği üzerinde duruluyor.  (Yusuf Cemil Karaçay)