Yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra ilk kez uzun soluklu bir tatil amacıyla Antakya dışına çıktım. Aslında bu zamana kadar hep depremin içinde kalmış ve depremin gündemiyle zaman geçirmiştim. Sanırım normalleşmeye çabalamaktan yaşadığım travmanın bile acısını yaşayamamışım. Antakya’dan uzaklaştıkça yalnız kaldığım her dakika yaşadıklarımız gözümün önüne geldi. Ancak gel gör ki önemli bir gerçekle de yüzleşmem gerekiyordu. Deprem Hatay’da yaşanmıştı ve Hatay sınırlarının dışında deprem gerçeği ve trajedisini hiç kimse yaşamıyordu. Depremin izi, acısı ve gündemi sadece Hatay’da yaşanıyordu. Hatay’ın dışına çıktığınızda ortada bir Deprem gerçeği yoktu, kalmamıştı.
Bu duruma alışmamız lazım. Belki biz deprem gerçeğinden bir an olsun kopamıyoruz ama aslında biz yaşadığımız kader ile baş başa kaldık. Yalnızız ve terkedilmiş durumdayız. Gündemde değiliz ve şunu da kabul etmek gerekir ki ilgi de görmüyoruz. İnsanların derdi başından aşkın, herkesin bambaşka bir gündemi var. Deprem sadece Hatay’da yaşanıyor. Biz yıkıldık ve bizim bugünden sonra bizden başka anlayanımız olmayacak.
Madem Antakya’nın dışına çıkmışım ve madem normalleşmek ve moral bulmak istiyorum; o zaman arkadaşlarımın ve dostlarımın gündemine adapte olmaya çalışıyorum. Ama onlar konuşurken, şakalaşırken ben an geliyor boş gözlerle bakıyorum. En yakın arkadaşım Orkun’un depremde enkaz altında kalıp can verişini hatırlıyorum. Boğazımda bir düğüm gözlerimde nemlenme oluyor. Antakya’yı hatırlıyorum, onun sokaklarını, caddelerini, tarihi ve kültürel dokusunu düşünüyorum. Bir kez daha çok şey kaybettiğim ile yüzleşiyorum.
Depremi Hatay’da yaşayıp deprem sonrası Hatay’da kalanlar şehir dışına çıktıklarında sanırım daha yeni yeni neler kaybettikleriyle yüzleşiyor. Daha doğrusu bana öyle oluyor.
Bu ülkede başka şehirlerde yaşayan insanların gündeminde depremin olmamasına anlayış gösteriyorum. Ama devletin gündeminden Depremin çıkmış olmasına çok öfkeleniyorum. Biz Hatay’da bu yalnızlığı ve terk edilmişliği hak etmedik. Bu duruma isyan ediyorum.
O zaman şapkayı önümüze koyma zamanı geldi. Antakya’yı yeniden insanların gündemine taşımamız lazım. Yeniden hatırlanmamız lazım. Bunu başaracak olan da bu şehrin gerçek sahipleri ve yerli halkıdır. Biz çabalayacağız, biz omuz omuza verip yeni bir şehir kuracağız. Yeniden ayağa kalkacağız. İşte o vakit sekiz kere yerle bir olmuş bir kentin insanları olarak O kadim şehri kültürel mirasıyla ve dokusuyla yeniden canlandıracağız. Üzülmek, tasalanmak ve şikayet etmek defterimizde yazmamalı. İnanmak yeterli. İstemek ve dayanışmak en büyük ilacımız olmalı.
Hey Antakya, Hey Hatay bilesin ki yalnızsın. O yüzyılın depreminin izi sadece sende kaldı. O iz bizim yeniden doğuş lekemiz olacak. Haydi yılmadan usanmadan bu şehri ve insanlarını yeniden yüceltelim.
İşte bu duygu ve düşüncelerle bir deprem çocuğu olarak pasif isyan ediyor, bir kez daha çakmağımı çakıyorum.