Antakya Halkı, Dikmece Köylüleri direniyor! Yaşama alanlarını korumak, zeytinliklerine sahip çıkmak, varlıklarının bağlı olduğu üretim ilşkisini sürdürmek, atalarının bıraktıkları mirası çocuklarına taşımak için , hafızalarıyla ve bilinçleriyle kendilerini oluşturan kültürü sürdürmek için ,kapitaslist yağmaya karşı birleşerek, direniyor! , Deprem yıkımını fırsata çevirerek, acele kamulaştırma kararlarıyla tarım ve zeytinlik alanlarını Toki arazilerine çevirmeye , rant sağlamaya çalışanlara karşı duruyor! Artvin/Cerrattepe, Sinop, Kazdağları, Mersin/Akkuyu, Dersim, Çeşme, Ayvalık, Akbelen halkı gibi! Deprem yıkımının getirdiği ağır yaşam koşulları içindeki halk, doğa olayı depremin, kasta varan ihmallerle nasıl ölümcül bir yıkıma dönüştüğünü, kentin ve kentleşme olgusunun, piyasa düzeninde yalnızca “rant” elde etme ve paylaşma amacıyla düzenlenen, işletilen bir organizasyon, bir meta görülmesinin yıkıcı sonuçlarını, yaşanan acıların ‘sınıfsal’ yapısını ve depremin ‘ekonomi politiğini’ acıyla sınanarak yaşadı, ağırlaşan koşullar içerisinde halen yaşıyor. Anadolunun her yerinde yaşanan yangın, sel, deprem vb. yaşanan afet ve bağlantılı tüm sorunlarda kamucu, aydınlanmacı, yurtsever pozisyonlar almak gerektiğini deneyimleyerek, öğreniyor! Afet ve yıkımlarda Devletin Anayasal, yasal yükümlülüğü, yaşam hakkı ve temel hak ve özgürlüklerin gerektirdikleri, devletin “yaşatmacılık ödevi”, pozitif yükümlülük vs.; Anayasa anlamında da 5.madde de düzenlenen ekonomik ve sosyal yükümlülüğü, sosyal devlet ilkesi temelli tüm hukuksal mevzuat, yargı içtihadı, siyaset ve devlet teorisi. vb her şeyin anlamsızlaştığı bir ortamda; bir araya gelerek ve haklarını birlikte savunma bilinciyle davranıyor. Barınma koşullarının, güvenli gıdaya erişim olanağının, temiz su, banyo tuvalet olanaklarının olmadığı, sabun ve hijyen ürünlerine erişim son derece sıkıntılı olduğu, şehirin bütünüyle bir enkaz, toz ve moloz yığınına dönüştüğü, molozlar ve asbestin halk sağlığı açısından büyük bir kanser riski oluşturduğu, sahra hastanelerinin, ilk adım sağlık hizmetlerinin olmadığı, ilaç erişiminin çok az sağlandığı, tüm yolların çökmüş olduğu, ulaşımın zor koşullar içinde sürdürülmeye çalışıldığı, adeta bir savaş sonrası kalıntıları içinde yaşamaya terk edilmiş olan bu halkın, şimdi de, hukuksuz gerekçesiz ve keyfi şekilde, toprakları ellerinden alınmaya çalışılıyor! Köylünün toprağının hemen sınırında olan hazine arazilerini konut alanı olarak kullanmak yerine, inatla tarım alanlarını ve zeytinlikleri talan edecek kararlar alıyor! Bir halk haykırıyor, hakları yaşamları için direniyor, bu sesi duyun!