Geçtiğimiz hafta açıklanan Avrupa birliği (AB) ilerleme raporu, baskın seçim kararı nedeniyle ikinci planda kaldı. Bu nedenle üzerinde fazlaca durulamadı.Oysaki bu rapor, batı dünyasının bize bakış açısını net bir şekilde yansıtmaktadır.
Rapora baktığımızda, batı dünyasının bize hiçte iç açıcı, hoş görünecek, bizi mutlu edecek bir bakış sergilemediği, baştan sona kadar raporun her satırında kendini göstermektedir.
Bizim siyasilerden bazıları zannediyorlar ki, Türkiye’de yaşananlar Türkiye’de kalmakta ve dışa fazlaca yansımamaktadır.
Oysaki dış dünya bizi bizden çok daha iyi bir şekilde gözlemlemekte ve gelişmeleri de batı dünyasının anlayışı ile izlemektedir.
Böyle olunca da AB’nin Türkiye ülke raporunun, iktidar ile ona destek veren çevreleri hoşnut etmediği kanısındayız.
Raporu ana hatları ile özetlediğimizde, ortaya çıkan tablonun çağdaş bir anlayış ve bakış ile düzenlendiği ve bu nedenle de bizim açımızdan hiçte olumlu olmadığı hemen anlaşılmaktadır.
Özellikle AB ülkelerinin üzerinde titizlikle durdukları düşünce özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı, insan haklarına saygı, kuvvetler ayrılığı ilkesine özenle uyulması gibi konularda, ülkemizin geçer not almadığı raporun münderecatından açıkça anlaşılmaktadır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin eksiksiz bir şekilde uygulanması, AB ülkeleri için olmazsa olmazlar arasında yer almaktadır. Özellikle son zamanlarda ve 16 Nisan referandumundan sonra bu ilkeden adım adım ödünler verildiği, bu suretle de kuvvetler ayrılığı ilkesinin unutulmaya terk edildiği görüldüğü için, bu hususa parmak basılmış, dikkat çekilmiş ve kuvvetler ayrılığı ilkesine uyulması gerekliliği dile getirilmiştir.
Yine yargı üzerindeki siyasi etkinin zararları ve bu etki sonucu oluşan olumsuz tabloda AB raporunda önemli bir şekilde yer almıştır.
Yargı bağımsızlığının zedelendiği bir ortamda, HSK’da yürütmenin etkisinin hemen sonlandırılması, yargının bağımsız ve tarafsız bir konuma getirilmesi yolunda gereken önlemlerin alınması ve bu doğrultuda sağlıklı, inandırıcı adımların atılması gerekliliği raporda vurgulanmıştır.
Yine yolsuzluklarla mücadele konusuna da büyük bir özen gösterilmesi, BM ve Avrupa konseyi ilkelerine titizlikle uygulanması zorunluluğuna değinilmek suretiyle bu konudaki aksaklıklar üzerinde durulmuş, düzeltilmesi yolunda ciddi adımlar atılması gerekliliği vurgulanmıştır.
Raporda OHAL uygulamasına da değinilmiş ve OHAL uygulaması nedeniyle çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerin kalıcı hükümler içerdiği, OHAL kalktıktan sonra da bu maddelerin yürürlüklerinin ve etkilerinin devam etmesi gibi bir durumun ortaya çıkacağına, bunun ise yanlış ve sağlıksız sonuçlar doğuracağına dikkat çekilmiştir.
Anayasa mahkemesi kararlarına alt mahkemelerin uyması zorunluluğu göz önünde tutulmak suretiyle hareket edilmeli ve kararlar buna göre alınmalıdır görüşünün yer aldığı raporda, tutuklamalardaki, iddianamelerin gerekçelerindeki hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmayan durumlarında varlığı ve bunların sakıncaları tespit edilmek suretiyle bu konuda da gereken iyileştirmenin yapılması için dikkatlerin çekilmesi yoluna gidilmiştir.
Özgürlüklerin kısıtlandığı, tutuklamaların devam ettirildiği, kişi hak ve hürriyetlerinden ihlallere yönelik iddiaların var olduğu bir ortamın tespit edildiği raporda, gereken iyileştirmelerin yapılması beklenti ve temennisi yer almıştır.
Özetle AB ilerleme raporu bu olumsuz tespitleri içermektedir. Türkiye’nin dış pencereden görünüşü bundan ibaret olduğuna göre, raporun olumlu ve iç açıcı olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Acaba baskın seçim kararı alınmasında, AB ilerleme raporunun etkisi oldu mu? Bu soruyu kendimize sorar ve sağlıklı yanıtını alabilirsek, bunun geleceğimiz açısından çok yararlı olacağı kanısındayız.
nabiinal@hotmail.com